12.12.2021 - 03:00 | Son Güncellenme:
Özlem Ülkü - Delta, Beta, Alfa gibi varyantlardan sonra şimdi de Omicron… İlk olarak Güney Afrika’da tespit edilen bu varyant, İsrail, Almanya, Belçika ve Kanada dahil birçok ülkeye yayıldı. Avrupa, Asya ve Kuzey Amerika’da seyahat kısıtlamaları yeniden başlatıldı. Delta’dan daha bulaşıcı olduğu söylenen varyantla ilgili her gün yeni bir haberle karşılaşıyoruz. İki yıldır hayatımızı değiştiren Covid-19 virüsünü atlattıktan sonra dahi nörolojik bulgulara sıklıkla rastlanabiliyor. Biri bitmeden diğer varyantının karşımıza çıktığı bu virüs, beyin ve sinir sistemini nasıl etkiliyor? Öte yandan, çok sayıda kişi pandemi öncesi döneme göre daha çabuk yorulduğunu söylüyor. Beynin daha farklı ve daha yavaş bir seviyede çalıştığı “psikolojik kış uykusu”nun belirtileri nedir? Nöroloji, algoloji ve klinik nörofizyoloji uzmanı Prof. Dr. Aynur Özge’ye sorduk.
İlk olarak Güney Afrika’da görülen Omicron varyantının diğer varyantlardan farkı nedir? Nörolojik tutulum konusunda yeterince bilgi var mı?
Daha yeni bir varyant. İlk vaka 11 Kasım’da Botsvana’da açıklandı. Akabinde Güney Afrika başta olmak üzere artan sayılar geldi. İlk gözlemler çok ağır seyretmediğini ve aşının genel olarak işe yaradığını gösterse de henüz nörolojik tutulum ve nasıl seyredeceği konusunda bilgimiz yeterli değil.
Kovid-19 salgınının başlangıcından bu yana yapılan çalışmalarda hastaların yaklaşık üçte birinden fazlasında nörolojik belirti ve bulgular olduğu açıklanmıştı. Bu belirti ve bulgular nelerdir?
Koku duyusu bozukluğu ile başlayan sinir uçlarında algılama ve iletkenliğin etkilendiği nöropatiler görüyoruz. Farklı klinik özelliklerde şiddetli baş ağrıları görüyoruz. Atar ve toplar damarların etkilendiği beyin damar tıkanıklıkları görüyoruz. Beyindeki iltihabi durumu yansıtan bilinç değişiklikleri ve bazen uzamış bellek sorunları, algılama sorunları görüyoruz. Omurilik veya sinir uçları düzeyinde iltihaba bağlı işlev kayıpları görüyoruz.
Kovid-19 virüsü sinir sistemini nasıl istila ediyor? Ve her hastada nörolojik tutulum olur mu?
Virüs sıkça burundaki koku almaya yarayan sinir uçları üzerinde beyine ilerleyip oradaki koruyucu bariyerden yoksun alanlardan beyine ulaşsa da bu mekanizmanın dışında farklı giriş noktaları da gösterildi zaman içinde. Sinir sisteminde virüsün bizzat tetiklediği ve sinir sistemi işlevlerini aksatan iltihabi durumlar gösterildi. Ancak asıl sorunun virüsün tetiklediği maksadını aşan mikrobik olmayan yapıdaki iltihap sürecinden kaynaklandığını düşünüyoruz. Bu aşırı iltihaplanma süreci ve bu aşamada normalden fazla veya eksik salgılanan bazı kimyasallar bir takım ağrılı veya işlev aksatan süreçleri tetikleyerek zarar veriyor.
Londra merkezli The New Statesman dergisinde yayımlanan bir makaleye göre beynin daha farklı ve daha yavaş bir seviyede çalıştığı duruma “psikolojik kış uykusu” deniliyor. Bu durumdan daha çok kimler etkileniyor?
Beyinde mevsimsel özellikte salınımı değişen kimyasallar olduğunu ve bu kimyasalların biyolojik saatimiz üzerinde etkileri olduğunu aslında yıllardır biliyoruz. Keza bazı duygu durum bozukluklarında (bipolar afektif bozukluk gibi) mevsimsel devinimler bilinen bir konudur. Son dönemde duygu durum bozukluklarının yanı sıra uyku uyanıklık döngüsünün bu süreçten nasıl etkilendiği merak konusu oldu. Özellikle de kuzey kutup dairesine yakın yaşayan ve bahse konu mevsimsel değişimleri daha çarpıcı şekilde yaşayan insanlar gündeme getirdi bu konuyu. Yapılan araştırmalarda mental bozukluk deviniminden bağımsız olarak kış aylarında artan uyku bozuklukları olduğu ve bunun da kişilerin yaşam kalitesini bozduğu gösteriyor.
“Alzheimer için tünelin ucundaki ışık görünecek”
Alzheimer ile ilgili yeni bir çalışma var. Hafıza kaybına karşı yapılan çalışmalarda aşı umudunun doğduğunu okuduk. Siz bu gelişmeyi nasıl yorumluyorsunuz?
Evet bu makale bizim de ana gündemimiz oldu. 15 Kasım’da Nature grubunun Biyolojik Psikiyatri dergisinde saygın bir ekip tarafından yayımlanan makale Donenumab molekülü olarak bilinen bir aktif amiloid aşısıyla ilgili pozitif ve çarpıcı sonuçları bilim dünyası ile paylaştı. Burada aynı zamanda Alzheimer hastalığı için yıllardır araştırılan aktif ve pasif aşılama çalışmaları için bambaşka ve umut veren bir teknik çözüm de ortaya kondu. Bu tedavi Alzheimer hastalığında temel sorun olarak kabul edilen “amiloid beta 40-42” molekülünün birikimini engellemeyi hedefliyor. Bu engellendiğinde hastalığa yol açan plaklar ve dolayısıyla nöron (beyin hücresi) deformasyonu olmayacak ki bu da tünelin ucundaki ışık görünecek demek oluyor. Elbette Alzheimer çok faktörlü bir hastalık. Ancak temel ve en önemli mekanizmaya dönük uygulanabilir bir çözüm üretilmiş olması hepimizi mutlu etti. Şimdi sıra faz3 çalışmasının yapılmasında ve pratik uygulama için doz ve yöntem üzerinde çalışılmasında. O zamana dek bize düşen hastalıktan koruduğu üzerinde uzlaşılmış aktif ve sağlıklı yaşam prensiplerini uygulamak, erken teşhis yöntemlerini doğru noktada ve etkin kullanmak, tedavide elimizdeki enstrümanları ustaca kullanmaktan vazgeçmemek.