02.06.2024 - 02:00 | Son Güncellenme:
Seyhan Akıncı - seyhan.akinci@milliyet.com.tr / Roma - İstanbul arası mekik dokuyan Mehmet Günsür, geçtiğimiz günlerde İBB Şehir Tiyatroları’nın düzenlediği 38. Genç Günler Festivali kapsamında Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’ndeydi. Mehmet Günsür denince akla hemen yakışıklı, karizmatik gibi sıfatlar gelir ama bu kadar zarif, bu kadar filtresiz bir insanla karşılaştığınızda diğerleri önemini yitiriyor. ‘Dünya İçin Barış’ teması ile düzenlenen festivaldeki konuşmasından önce Muhsin Ertuğrul’da bir araya geldiğimiz Günsür ile onun içine sinema tozu, bizim içimize Mehmet Günsür hayranlığı kaçıran “Hamam”dan babalığa, teknoloji ile ilişkisinden marangozluk atölyesi hayaline pek çok şeyi konuştuk.
Genç Günler Festivali vesilesiyle gençlerle bir aradaydınız. Eminim konuşma öncesi aklınızdan pek çok şey geçmiştir...
Gençlerin kafalarında çok fazla soru var. Korku içindeler. Onlara bir şekilde; emeğin önemi, harcanılan zamanın önemi gibi meseleleri anlatabilirsek... Çünkü bu dönemde herkes çok hızlı, çok TikTokçu bir yaklaşım var. Her şey hap gibi olsun falan... Halbuki öyle olmuyor. Bir şekilde onların kafalarındaki korkuları ya da soruları cevaplamak bana çok iyi geliyor. Bu anlamda işe yarayabiliyorsam, ‘eski okulu’ onlara tekrar anlatabiliyorsam ne mutlu.
Seyircilerin sizinle tanışıklığı 13-14 yaşlarınıza kadar uzanıyor ama “Hamam” kitlesel bir ivmeydi. O günden bu güne filmi geri sardığınızda neler öne çıkıyor?
“’Hamam’ ben sadece bu işi yapayım” dememe neden oldu. “Hamam” ilk sinema filmim ve o film sırasında bir restoran işletiyordum, müzik grubum vardı vs. Film için bir İtalyan ekip gelmişti, set bir İtalyan setiydi. Çok fazla Türk vardı ama bütün organizasyon ve önemli birimler İtalyandı. Setin nasıl işlediğini gördüm ve orada içime sinema tozu kaçtı. Zaten sevdiğim bir şeydi ama tutku orada başladı.
Tutkudan söz ettiniz. Tiyatro ve sanat tutkusuyla özdeşleşen Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’ndeyiz. Tiyatro yapmak gibi bir planınız var mı?
İtalya’ya gidiş nedenim bir tiyatro oyunuydu. Dört sene turne yaptık. Şimdi konuştuğumuz enteresan bir proje var. Amerika’da İngilizce bir oyunla turne yapmak gibi. Eğer başarabilirsek 2025’te büyük bir Amerika turnesi olacak ve oyunu İngilizce oynayacağız. Sadece Türk izleyicilerin izleyeceği bir oyun değil herkes için. O beni yeniden heyecanlandırıyor. Türkiye’de tiyatro yapma fikri de her zaman heyecanlandırıyor ama şimdiye kadar çocuklar küçüktü, tiyatro uzun bir zaman demek, 45 gün provalar, en az üç ay oyun vs. O yüzden bu uzun bir zaman istiyor. Çocuklar büyümeye başladıklarından oyun oynayabilirim. Tiyatro hep aklımda.
Başka bir yüzyılda doğmuş ve başka bir yüzyılda büyüyenler olarak kesişim kümemiz yertsizlik-yurtsuzluk çoğunlukla. Hep bir arafta olma hâli... Sokakla yapay zekânın çatışmasını yaşıyor musunuz?
Teknoloji her zaman çok hızlı ilerliyor. İnsanoğlunun yaratmış olduğu ekonomik, eğitim, politik gibi sistemler çok eski kalmaya başladı. Bir yere kadar o sistemler idare ediyor ama bir yerden sonra artık tamamen değişmeleri gerekiyor. Biz oraya çok yaklaştık. Daha radikal değişikliklerin gerektiği bir çağdayız. Yapay zeka (AI) çok hızlı ve kontrolsüz gidiyor. Bir an önce ne olduğunu anlayıp, ona göre birtakım kanunlar çıkması gerekiyor. Yaptığımız meslekle de ilgili. İtalya’da kontratlara AI kısmı da konuyor artık. AI biraz ona nasıl davrandığımızla da ilgili. Çünkü her şeyi bizden öğreniyor. Çocukların dersleri mesela. Evde bir öğretmen oluyor AI. “Bana bunu anlat,” diyorsun anlatıyor. Özel ders kavramı galiba yok oluyor yavaş yavaş. Teknoloji çok fazla korkutmuyor, insanoğlunun kaybedeceği değerler korkutuyor biraz. Herkesin çok bireyselleşmesi ve sadece kendisiyle olma fikri biraz endişelendiriyor.
Çocuklarınızın hem çağa ayak uydurmaları hem de bahsettiğiniz değerleri koruyabilmeleri için nasıl bir denge gözetiyorsunuz?
Gün içinde telefonlarını maksimum kullanma süreleri var mesela. TikTok’a günde üç saat harcanmaz. Onun da mesela bir limiti var. Tabii ki çocuklar kullanıyorlar ama birtakım limitler koymak zorundasın. Çocuklar her şeyi o anda anlamak zorunda değiller, büyüyünce anlayacaklar. Teknoloji tabii ki olacak çünkü hayatları öyle devam edecek ama bir yandan da doğa, sosyallik, telefona dokunmadan saatler geçirme gibi şeyleri de vermek gerekiyor. Çocuklarımla böyle ilgilenmeye çalışıyorum.
“Çocukların geleceğe dair güvenini kazanmalıyız”
Dünyadaki sistemlerin eskidiğinden söz ettiniz. Dünyada öğrenci hareketlerini görüyoruz başta Gazze ile ilgili eylemler olmak üzere. Buradaki Genç Günler Festivali’nin teması da ‘Dünya İçin Barış”...
Gençlerin geleceğe karşı umutları biraz kırık. Bunun neden olduğunun farkında olanlar da var olmayanlar da... Sürekli ‘iklim değişikliği, suyu tasarruflu kullan, denizlerdeki balıkların hepsi zehirli’ gibi şeyler duyuyorlar ve ister istemez bizi nasıl bir gelecek bekliyor diye düşünüyorlar. Pandemiyi de yaşadılar tabi. O yüzden içlerinde geleceğe dair çok büyük bir korku var. Ve bu her birinde farkı etkiler yaratıyor. Bu çocukların geleceğe dair tekrar güvenini kazanmamız gerekiyor. Ve evet, protesto edecekleri çok daha fazla şey var artık. Dünyanın en uzak köşesinde olup bitenlerin de farkındalar.
“Marangozluk çok hoşuma gidiyor”
Marangozluk atölyesi hayaliniz vardı. Ne durumda?
Henüz kendi atölyemi açmadım. Bir arkadaşım var ona gidiyorum sürekli. Sabah atölyeye bir tahta parçasıyla girip akşam sekiz kişilik masayla çıkma fikri bana çok iyi geliyor. Bir de severim. Küçüklüğümde maket yapardım. El becerim iyidir yani. Denemelerim de oldu marangozlukla ilgili.
“Avrupa’nın Güney Amerikası gibiyiz”
Bizim hikâyelerimizin son dönemde dünyada çok fazla alıcısı var. Sizce neden bu kadar yakın hissediyorlar hikâyelerimize?
Bir ‘arkası yarın’, ‘soap opera’ durumu hep oldu dünyada. Daha önce Breziyla dizileri vardı herkes seviyordu, biz de seviyorduk. Zaten bizde Avrupa’nın Güney Amerikası gibiyiz. His olarak onlara yakınız. Ama Avrupa’da seyrediliyor baya. Türk dizileri eski Brezilya soap operalarına bir güncelleme oldu. Ve baya meşhur oldu. İtalya’da da “Erkenci Kuş”, “Bir Zamanlar Çukurova” gibi diziler çok popüler. Bizde anlatacak çok hikâye var. Anadolu burası, hikâye dolu... Dünyadaki bütün Türk dizilerini takip etmiyorum ama meşhur olanları biliyorum ve onlar yeni bir soap opera (pembe dizi) boşluğunu doldurmuş gibi görünüyorlar. Tabii birazcık daha drama koyuyoruz içine, biraz daha uzağız pembe dizi mantığından ama daha çok o insanlara hitap ediyor. İtalya’da “Erkenci Kuş” sabah kuşağındaydı, önce ev hanımları seyrediyordu. Çok beğendiler, sonra prime time’a alındı. Tabii kimin TV izlediğiyle de ilgili. Her şeyle ilgili aslında. Ama yapıla yapıla kalite de düzeliyor.
“Ana akım beş sene öncesine göre çok daha cesur”
Son dönemde ana akımın seçtiği konular itibarıyla bir anlamda alternatif oluşturduğunu görüyoruz. Ana akımdaki yükselişi nasıl yorumlarsınız? Takip ettiğiniz bir iş var mı?
Ana akım beş sene öncesine göre çok daha cesur. Beş sene önce “Kızıl Goncalar” gibi diziler yapılamıyordu. Trend dediğin şey de aslında böyledir. O dizi konuşuluyor ve o kapıyı da açmış oluyor. O anlamda cesaretli işler olabiliyor. Daha önce yapılmamış, kaliteli işler bir şekilde yerini buluyor ve diğer işlerin olmasına önayak oluyorlar. Benim evimde TV yok. Film, dizi ya da belgeselleri projeksiyonda izliyoruz.
Sizin evinizde TV yok peki, siz televizyonlarımıza gelecek misiniz?
Neden olmasın? Benim öyle kurallarım yok. Beni heyecanlandıran işlerde olmak istiyorum. Ana akımda da heyecanlandıran işler olabilir. Dijitaldeydi son dönemde beni heyecanlandıran işler ama bu ana akımda yok demek değil. Ana akımın da bir gücü var, her hafta insanların salonuna giriyorsun. Bu çok önemli bir şey. Eğer bunu hafif marjinal, daha önce yapılmamış, başka bir bakış açısı gösteren ve yeni şeylerle yapacak olursak bu o anlamda da bir eğitim oluyor. Sanatın böyle bir görevi olduğunu da düşünüyorum.
Neler yaptınız?
Atölyede onlara yardım edebileceğim şeyler. Onu kes, bunu birleştir. Kendi yerim olursa kafamda bir sürü şey var. Somut olarak net bir şey üretmeyi çok seviyorum. Yemek yapmak da biraz böyle bir şey. Yemek yapmayı da seviyorum. Ama dediğim gibi bir tahtayla girip bir masayla çıkma fikri çok net bir süreç. Fiziksel çalışmayı seviyorum. Marangozluk o yüzden çok hoşuma gidiyor, bir de yapılacak çok fazla şey var. Hiç bitmiyor. Sürekli o tip şeyler seyrediyorum. Japonların özel tahta birleştirme teknikleri vs.