20.11.2016 - 02:30 | Son Güncellenme:
Zafer KANTAR / zaferkantar@yahoo.com
Tiyatro oyunları arasında fırsatını bularak davetimi kırmayan Yetkin Dikinciler’le Afrika kıtasının güneybatısında yer alan, Atlas Okyanus kıyısındaki Namibya’yı gezmek için 6 Kasım’da Qatar Airways uçağıyla yola koyulduk. İlk durağımız başkent Windhoek, 700 bin nüfuslu, gayet temiz, düzenli, sakin bir şehirdi. Ne bir polis ne de asker gördük. İçimiz rahatladı. Qatar Airways Pazarlama Koordinatörü Zeynep Esin ve fotoğraflarımızı çeken Ahmet Erdem’le Kemal Kaya’yı da yanımıza alarak Namibya Wildlife Resorts (NWR) şirketinin bize özel hazırladığı araçla ülkenin batısındaki Atlas Okyanusu kıyısına doğru yola çıktık.
Otobandaki beş saatlik yolculuğumuzun ardından vardığımız Swakopmund, 200 binlik nüfusuyla ülkenin en büyük ikinci şehri. Sahil boyunca yazlık evlerin olduğu, hepsi Namibyalı halkın turistlerle birlikte huzur içinde yaşadığı bir yer.
Sürat teknesiyle gezerken, aslında kutup hayvanı olan fok balıklarını misafir ettik ve ellerimizle besledik. Pelikanlar bizi havadan takip ederken, yunuslar da denizden eşlik etti. Kıyı ise flamingolarla doluydu. Sanki bir hayvanat bahçesindeydik.
Çölde yolda kaldık.
Dünyanın en büyüklerinden olup ülkeye de ismini veren Namib Çölü okyanus kıyısında. Biz de karaya ayak bastıktan sonra 4x4 aracımızla çöl safarisine çıktık. Bir tarafta kıyıda gezinen foklar, diğer tarafta vahşi çöl hayvanları... Yetkin Dikinciler bu manzara karşısında şaşkınlığını gizleyemedi.
Namibya’nın şehir hayatını gördük. Şimdi sıra ülkenin iç taraflarına geçmekteydi. Swakopmund’dan kuzeye doğru 700 kilometre yol kat ederken yaşadıklarımızı size Dikinciler anlatsın: “Şoförümüzün ‘Afrika masajı’ olarak tarif ettiği taşlı topraklı yolda, benzersiz manzaralarla dolu yüzlerce kilometre... Fosiller, yarı değerli taşlar her yerde. Bulutlar geride kaldı ve Afrika güneşi kendini gösterdi, hem de en tepede. Ama bu kadarı yetmezdi bizim gibi maceracılara. O yarı değerli taşlardan biri, sağ arka lastiğimize girip patlatmalıydı ki biz aracımızdan inip Namibya sessizliğinin ve güneşinin tadına varmalıydık. Şoförümüz lastik değiştirme konusunda tecrübeli değildi. Afrika’nın öğle güneşinde krikoyla güreş tutmalı, kan ter içinde kalarak patlak lastiği değiştirmeliydi ki daha iyi anlamalıydı yolda olmak ne demek! Aklımdan geçirmeye kalmadı, ya bir daha patlarsa, başka yedek lastiğimiz var mı diye, bir yarı değerli taş daha, çok değerli sağ ön lastiğimize vizesiz giriş yaptı. Ben de soramadığım sorunun cevabını aldım: Başka yedek lastik yok!
İki saattir de karşıdan araç gelmiyor. İnternet zaten yok da telefon da mı çekmiyor? Evet, çekmiyor! Ne yapacağız? ‘Bekleyeceğiz.’ Bu altı saatlik kurtulma operasyonu, hayatımın (şimdilik) en heyecanlı saatleriydi.”
En önemli kabile
Çölün Opuwa bölgesinde, Afrika’nın en önemli yerli kabilesi Himbalarla karşılaştık. Himba erkekleri göçebe yaşayıp hayvancılık ve avcılıkla ailelerini geçindiriyorlar. Kadınları ise çocuklarıyla birlikte birkaç barakadan oluşan köylerinde yaşıyorlar. Bir erkek kaç keçi besliyorsa o kadar kadınla evlenme hakkı var. Hiç yıkanmıyorlar. Keçi yağı, birtakım otlar ve özel bir topraktan elde ettikleri turuncu renkte macunu vücutlarına sürüyorlar. Macunun kullanım amacı aşırı derecede sıcak ve kuru olan bölgenin yakıcı güneş ışığından, böcek ve sineklerden ciltlerini korumak.
Devamlı kurak bir ortamda yaşayan Himbalara elimiz boş gitmeyelim diye İstanbul’dan hediye olarak getirdiğimiz bazı yiyecekler ve çadır, yağmura denk geldi. Yani onlara bereketimizle konuk olduk. Yetkin Dikinciler’in yerlilere ilişkin izlenimleri şöyle:
“Anneannemi hatırladım. Yörüktü. Ebeydi rahmetli. Köyüne götürürdü biz şehirlileri. Ben okullar açılıncaya kadar orada kalırdım. Sonra da dönmek istemezdim. Himbalar da bana aynı hissi yaşattı. Dünyanın bambaşka bir yerinde, başka renklerde ama aynı ruh evinde. Yalınlık, konukseverlik, içtenlik, kendiliğindenlik, tabiilik... Hepsi sağlıklı, ışıl ışıl. Ayaklar toprağa basıyor, çıplak. Vücutlarını rüzgar okşuyor. Dokunduğunda şifa buluyorsun sanki. Dokundum, sarıldım. Öptüm minnacık elli, kocaman gözlü Himba çocuklarını.”