Pazar“Sayfiye, hafifleme hayalidir”

“Sayfiye, hafifleme hayalidir”

19.07.2020 - 03:02 | Son Güncellenme:

“Sayfiye: Hafiflik Hayali” adlı kitabında sayfiye kültürüne dair farklı sosyolojik ve kişisel bakış açılarını bir araya getiren Tanıl Bora’ya son günlerde yeniden gündeme gelen yazlığa dönüşü sorduk

“Sayfiye, hafifleme hayalidir”

Koronavirüs hayatımıza girdiği ilk günden bu yana, tüm alışkanlıklarımız değişti. Nostalji olarak gördüğümüz, çoğunlukla çocukluk anılarımızın geçtiği yazlıklar, “ilk” tercihimiz oldu. Yazlığı olmayanlar da bir aylığına, üç aylığına ev kiralamaya başladı. Türkiye’nin yazın alanında, düşünce sahasında en üretken isimlerinden biri; yazar, çevirmen, editör ve yayıncı Tanıl Bora’nın altı yıl önce yayımladığı “Sayfiye: Hafiflik  Hayali” adlı kitabında aralarında akademisyen, müzisyen ve sanatçıların olduğu 22 isim sayfiye üzerine kalem oynatmıştı. Sayfiye hayatına dair hem sosyolojik hem de kişisel bakışları bir araya getiren bu çalışmaya imza atan Bora’ya sayfiye kültürü ve ruhunun dününü ve bugününü sorduk.

Haberin Devamı

2014’te yayımlanan “Sayfiye- Hafiflik Hayali” kitabınızın girişinde “Şehirlilerin yazları tattığı kır hayatı zevki” tanımına yer veriyorsunuz. Peki, o günden bu yana sayfiyenin evrimi nasıl gerçekleşti hayatlarımızda?

Derlediğim o kitapta yer alan bazı yazılar, bu süreci güzel anlatıyorlar. Mesela Mehmet Ö. Alkan, Osmanlı’da sayfiyenin ‘icadını’ anlatıyor. Murat Metinsoy, erken Cumhuriyet döneminde resmî sayfiye olan Yalova’nın anlam ve işlevini anlatıyor. Tuncay Birkan, Refik Halit Karay’ın yazılarında 1940’lı ve 50’li yıllarda sayfiyenin oluşumunu anlatıyor. Aşağı yukarı 1960’lardan 1980’lere uzanan sosyal refah devleti döneminde, sayfiye imkanının genişleyip popülerleşmesi ve ekonomik açıdan demokratikleşmesiyle başladı bu süreç. O evrede, bunun ölçeği ‘küçük üretim’ denebilecek ölçekteydi. Arkasından, neoliberal çağda, tam anlamıyla endüstrileşti. İnşaat ve turizm endüstrisi, aynı peyzajları, aynı standartları, aynı dinlenme-eğlenme tesislerini, en ücralara bile kondurdu, konduruyor.


“Sayfiye, hafifleme hayalidir”


Haberin Devamı

“Sayfiye ruhu” nedir? Neleri barındırır?

Bu konuda da ‘Sayfiye’ derlemesinde çok zevkli yazılar var, onlara pas atmak isterim. İlk olarak kitabın alt başlığı geliyor aklıma, “hafiflik hayali.” Sayfiye, hafifleme, rahatlama, serme hayalidir. Her hayal gibi, hayali güzeldir, gerçekleştirme gayreti de güzeldir, ama hiçbir zaman da hayal edildiği gibi değildir! Zira sayfiye hayatının bir meşakkati de vardır, yorgunlukları, bıkkınlıkları ve o hayalle ilgili hayal kırıklıkları da vardır. Sayfiye ruhu içinde, kitaptaki yazısında Onur Cankoçak’ın “imkânsız sayfiye” dediği o eksiklik hissi de barınıyor.

Komşuluğun da önemli olduğu yerlerdir yazlıklar. Öte yandan “yerliler” ve “tatilciler” olarak ayrılırlar. Hep orada kalanlar ve gelip gidenler… Tatil anlayışı bizi yeniden insani ilişki anlamında yakınlaştıracak mı?

Evet, sayfiyede kendine özgü bir komşuluk kültürü olur. İlişkilerin geçici ve kısmî olmasının rahatlattığı bir komşuluk kültürü. Bakın, yine hafiflik hayali! Dediğiniz gibi, büyük şehirdeki hayatında komşuluk ilişkisi çoktan olmayanlar da, sayfiyede bunu tecrübe edebilirler. Ayrıca, arkadaş arasında küçük cemaat hayatı yaşama hayalinin kalp atışlarını da işitebilirsiniz sayfiyede, öyle bir model de var. İyi kötü öyle küçük obalar kuranlar da var, hayal kırıklığıyla sonuçlanan teşebbüsler de var. Öte yandan, kimi yazlık sitelerin gayet “şehirsi” düzenleri içinde, komşuluğa falan mahal vermeyen bir anonimlik hüküm sürebiliyor.

“Sayfiye, hafifleme hayalidir”


Haberin Devamı

Sayfiye hayatının bir nizamı vardır. Son 20 yılda bizleri oralara gitmekten uzaklaştıran nedenlerden biri de bu nizamlarla yeni kuşağın çatışması diyebilir miyiz?

Bir tek nizamı değil de nizamları var galiba. Eskilerde kamu kampı nizamının hüküm sürdüğü sayfiyeler vardı. Faaliyetlerin ve yükümlülüklerin anons edildiği, her işin vaktinin olduğu… Hâlâ yok değil ama artık eskide kalmış bir model. Bu kamu kampı modelini, kimi orta sınıf haneler küçük ölçekte sürdürmeye de çalışırlar, doğrudur. Ama bana öyle geliyor ki şimdi asıl baskın olan “neoliberal eğlenme rejimi” tabir edeceğim nizam. Olabildiğince çok eğlence imkanı tüketmeyi vaat eden, buna göre işleyen bir nizam. Eğlencenin ve “yazın tadını çıkartma”yı sağlayacak ürün ve hizmet paketleri pazarlayan, bunları tüketmeyi tatilin koşulu olarak zihinlere-hayallere kaktıran bir nizam. Aslına bakarsanız, insanları tatilde de bir performansa zorlayan, jetski “binmeye,” şunları şunları yiyip içmeye, şu “etkinliklere” katılmaya çekeleyen, onları deyim yerindeyse tatilde de tüketiciler olarak çalıştıran bir nizam. Bunların seküler ve muhafazakar orta sınıf versiyonları var. Yeni kuşaklar asıl bu nizamla çatışsalar!

“Butik tatil piyasası doğdu”

İstanbullular için, yazlık kültürü denildiğinde akla ilk gelen Adalar oluyor. Pek çoğu da aile yadigarı evlere sahip olanlara has!
Bu imtiyaz da zaman içinde dönüştü, “Herkes gidiyor” diye şikayet edilir oldu...

İstanbullular için, yani buna olanağı olanlar için, artık “o satıh bütün vatandır”! Gidebilenler, her yere gidiyor. Bir zamandır, iktisadi daralmaya bağlı olarak, olanağı olanlar azalıyor, tatile gidebilmek, hele kendine “yazlık” yapabilmek daha lüks hale geliyor. Bahsettiğiniz seçkinci rahatsızlık, ayrıca bir “butik” piyasa yarattı epeydir. Herkesin gitmediği, kenar köşe, bilinmez yerlere gitmek… Bunun da hem “butik” adına uygun pahalı, şıngır mıngır yolu var. Hem de seçkinciliğin kültürel yanını temsil eden, ucuz ve görece konforsuz “alternatif” veya “bohem” yolu var.

“Tatil-i eşgal ihtiyacı hissetmiyorum”

Sizin bu yılki tatil planınız nedir?

Haberin Devamı

Bir sene önce Akçakoca’ya taşındık, Ankara’yla bağımızı koparmadık ama zamanın önemli bir kısmını zaten deniz kenarı ve bahçeli topraklı bir yerde geçiriyoruz. Tatil kelimesinin Arapça kökünde “boş bırakma, ihmal etme, salma” var, pek yatkın değilim bunlara. Talihim şu ki, en çok sevdiğim uğraşları, yani okuma-yazma ve yazdırmayı iş olarak yapıyorum, o nedenle “tatil-i eşgal” yani “işi bırakma” ihtiyacı hissetmiyorum.