04.02.2024 - 02:00 | Son Güncellenme:
SEYHAN AKINCI
SEYHAN AKINCI- “Keşke burada olsaydın” (Wish You Were Here) milyonlarca insan için sadece bir Pink Floyd şarkısı değil. Boşluğu hiçbir zaman dolmayacak kayıplara özlemin de ifadesi. Şarkı, depremin en sert vurduğu yerlerden, Antakya’nın Kurtuluş Caddesi’ndeki bir Eskici ve Nostalji dükkânından sokağa dağılıyordu. Depremin henüz ilk günlerinde hasarlı dükkânını açıp müziğin sesiyle herkese umut aşılayan Mehmet Serkan Sincan hâlâ orada. Yaklaşık bir yıl önce Milliyet’ten Şahin Bayar’a konuşan ve “Buradan gitmiyoruz, Antakya’da hayat devam etmeli,” diyen Sincan’a ulaştık ve aradan geçen zamanda neler yaşadığını konuştuk.
Yıldönümü genelde güzel şeyler için kullanmayı sevdiğimiz bir sözcük ama bu defa büyük bir acının hemen yanında. Mehmet Serkan Sincan, “6 Şubat depremlerinin yıldönümü benim için bir başarı aslında. Burayı terk etmedim. Bu bir yılda çok defa denedim terk etmeyi. Terk edemedim. Şehrimin yıkıldığını nisanda kabul edebildim. Ondan sonra üç ay yok oldum. Kendimi içeriye hapsettim. O dönemde Eski Antakya yıkıldı. Kurtuluş Caddesi bizim için çok önemli bir cadde, bizim mahallemiz, bizim de kurtuluşumuzun simgesi. Depremin 20. gününde elektrikler gelince hemen teybimi dışarı çıkardım, enkazdan bulduğum kasetlerimden biri olan Pink Floyd kasedini koydum, start’a bastım ve ayarlanmış gibi ‘Wish You Were Here’ çalmaya başladı. Birçok insan umut buldu o şarkıda,” sözleriyle anlatıyor büyük yıkımın yıldönümünün kendisine ifade ettiklerini.
7 Şubat’ta yıkıma rağmen ayrılmadığı konaktan geçici olarak çıkacak. “Bu kadar çile ve acı yeter,” diyor geri döneceğinin de altını çizerek. Zorlu olsa da işlerin iyi gittiğini belirtiyor: “Ayaktayız, tutunuyoruz. Yakın zamanda yeni yerimize taşınacağız. Buradaki binada restorasyon çalışmaları başlayacak. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Kurtuluş Caddesi ayağa kalkarsa Hatay ayağa kalkar sloganıyla başlattığı projeyi takip edeceğiz. İnşallah güneş tekrar Antakya için doğacak.”
“İyi ki gitmemişim”
İnsanların çaresiz ve çıkışsız hissettiği depremin ilk günlerinde bu duygudan sıyrılmak için yardım çalışmalarında yer alarak kendini motive etmeye çalışan Sincan, şehirde yıkım başlayınca kelimenin tam anlamıyla yıkıldığından söz ediyor: “Çoğu insan çaresizlik duygusuyla korkarak şehri terk etti. Ben kaldım. İlk haftadan sonra yapayalnızdım. Çok giden oldu. Ailemden hiç kimse kalmadı. Arkadaşlarımdan kimseyi göremez oldum. Kurtulan herkes gitmişti neredeyse. Caddedeki tek açık yer bizdik. Kim geldiyse bizi buldu. Ardından çok güzel bir ramazan ayı yaşadık, çok hayır yaptık. Nisanda yıkım sırası bizim buraya geldi. İlk yıkımla beraber motivasyonumu yitirdim. Her yıkımda kaldığımız konağın sarsılması, hep gürültü, akşam hırsızlar vs derken sıkıntılı süreçler geçirdim. Kendimi içeriye kapattım. Dışarıdaki o tozlu, boğuk havada dolaşmak istemedim. Yıkılmadığını zannettiğim şehrimin yıkıldığı gerçeğini kabul etmek bana zor geldi. O zaman acaba şehri terk etsem mi diye düşündüm. Sağlık problemleri de yaşamaya başadım. Arsuz’a ailemin yanına gittim. Orada mı dükkân açayım diye düşünürken kendimle savaşıyordum “Antakya’yı terk etmiş sayılmazsın” diyordum kendime. Ama kendimi kandırıyordum. Arsuz’a yerleşmiş olsaydım hikâyemi bitirmiş olacaktım. Kaleyi terk etmiş olacaktım. İyi ki gitmemişim.”