26.05.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:
Sofrada Baş Başa / Yayına hazırlayan: ULAŞ GÜRŞAT / Fotoğraflar: Ercan Arslan
Tam 32 yıldır arkadaş olan Hasan Arat ve Faruk Süren, Bebek Otel’in restoranı Les Ambassadeurs’de bir araya geldi. İki eski basketbolcu ve spor yöneticisi bir araya gelince sohbet tabii ki spor üzerine oldu. Hasan Arat, 2020 Olimpiyatları adaylığında Türkiye’nin durumunu anlattı. Faruk Süren ise Türk futbolunda şiddeti önleme konusunda yapılabilecekleri dile getirdi.
Hasan Arat: Ben ilk 1998 yılında Beşiktaş’ta yönetim kuruluna seçildiğimde ilk maçım Ali Sami Yen Stadı’nda Galatasaray ve Beşiktaş arasındaki Türkiye Kupası Finali oldu. Faruk Abi siz Galatasaray Başkanı’ydınız ve Beşiktaş o kupayı aldı. Hatırlıyorsun değil mi? Sizin takım inanılmazdı.
Faruk Süren: Ne tesadüf değil mi?
Hasan A.: Ve o dönemde Süleyman Abi (Seba) başkandı. Sizinle, Süleyman Abi’nin, Aziz Bey’in (Yıldırım) müthiş diyalogları vardı. Bizim kulüpte toplantılar yapılırdı.
Faruk S.: Televizyon yayın hakları o zaman konuşuluyor tabii.
Hasan A.: Ve toplantı Beşiktaş Kulübü’nde yapılırdı. Enteresan olan tabii burada mesela Trabzonspor Başkanı Mehmet Ali Bey (Yılmaz) toplantıya gelmezse Süleyman Abi, Mehmet Ali Bey adına konuşabilirdi.
Faruk S.: Daha iyi bir uyum vardı bu kadar hırçınlık yoktu.
Hasan A.: O dönem tabii Faruk Abi sen Galatasaray Kulübü olarak belki tarihin en başarılı dönemini yaşamana rağmen, Süleyman Abi bir toplantıya davet ettiği zaman hiçbir şekilde itiraz etmezdin.
Faruk S.: Tabii canım. Bir kere Beşiktaş gibi son derece köklü bir kulübün başkanı, bizden büyük, saygı göstermek lazım. İlişkide saygı esas. Süleyman Abimiz de yerini dolduran bir insandı.
Hasan A.: Ben o dönemi çok net hatırlıyorum. Sayın Mesut Yılmaz başbakandı. Süleyman Abi’nin canının sıkıldığı bir dönemdi ve bizim özellikle yeni tesislerimizle ilgili bazı istekleri vardı. Mesut Bey, “Süleyman Bey zahmet etmesin, ben gelip ziyaret ederim” deyip Beşiktaş Kulübü’ne Süleyman Abi’yi ziyarete gelmişti isteklerini dinlemek için. Hatta Galatasaray’ın başarısı olduğu zaman, Beşiktaş’ın başarısı olduğu zaman herkes bu başarılara ortak olurdu.
Faruk S.: Hasancım bizim ülkemiz başarıyı paylaşmasını bilmiyor. Hüznünü, acıyı paylaşmasını biliyor fakat başarıyı paylaşmasını bilmiyor. Başarılı olanı cezalandırıyor.
“Tribünler, yönetimlerin kontrolü dışında değil”
Hasan A.: Peki bu son zamanlardaki tribün olayları, her türlü yasaya rağmen belli sıkıntıların önlenememesine ne diyorsun?
Faruk S.: Hasancım, bir kanun çıkardık, Sporda Şiddet Kanunu. 6222 değil mi? Daha uygulamaya başlamadan değiştirdik. Değiştirilmişi de tatbik etmiyoruz. Kanunun yasalara uygun bir şekilde yani hukuk terminolojisi çerçevesinde hazırlanmış olması lazım. Bundan esinlenerek federasyonlar da özellikle futbol federasyonunun kendi ceza yönetmeliklerini çıkarması lazım. Çünkü sadece mahkemeler, polis, savcılar, hakimler vasıtasıyla bu şiddeti önleme girişimi yetersiz kalır. Federasyonun bu kanundan hareket ederek, kendi disiplin yönetmeliğini buna göre tekrar düzenlemesi lazım ve çok daha sert cezalar koyması lazım, puan silme gibi.
Hasan A.: Peki neden yapamıyorlar bunu?
Faruk S.: Bence eyyam yapıyorlar. Çünkü herkes bir taraftan çekiyor, kimse istemiyor. Tribünlerin yönetimlerin kontrolü dışında olduğunu kimse bana söyleyemez. Bunu bana söylerseniz ben bunu satın almam. Şimdi orada puan silme cezasını getirirsen tabii başarı aşağıya iniyor. Küme düşürmeye kadar getirebilirsin bu hadiseyi. Bak o zaman kendi kendine kontrol altında olacak o iş.
Hasan A.: Yani para cezasını kulüp ödüyor diye önemsemiyorlar... Bu son özel güvenlik tartışmasıyla ilgili düşünceniz ne?
Faruk S.: Polise vermek istiyorlar veya özel birim oluşturmak istiyorlar.
“UEFA statlarda devletin polisini istemiyor”
Hasan A.: Bu UEFA’ya, FIFA’ya, uluslararası federasyonlara uygun bir şey mi?
Faruk S.: Değil. UEFA devletin polisini istemiyor. Kendi özel teşkilatını istiyor. Sorumluluk yüklemek lazım.
Hasan A.: Özel teşkilatların bağımsız olması lazım. Onlara da yaptırım olması lazım.
Faruk S.: Kulübün kendi teşkilatı değil.
Hasan A.: Aynen, onun da sorumlulukları olması lazım. Özel güvenlikte sadece o hafta sonu için işe çağırılan kişiler değil, bu işi bilen, bu iş için eğitilen ve sürekli bu iş için çalıştırılan ekiplerin olması lazım.
Faruk S.: Nasıl biz fabrikamızda özel güvenliğe iş vermiyor muyuz? Veya büromuzda, binamızda, iş yerimizde özel güvenlik var. Aynı şeyin kulüplerin yapması lazım. Bir sürü güvenlik firması var. Ona göre kontratı verirsiniz, ona göre sorumluluk yüklersin. Artık bugün o kadar basit ki elektronik iletişim o kadar ileri ki, kameralarla her taraf izlenebiliyor. Bunu kontrol edemeyiz diye bir şey yok.
Hasan A.: Son zamanlarda yaşanan olaylar bir de çok çabuk unutulabiliyor. Bir hafta önce yaşanan olayı, bir hafta sonra bir transfer haberi tamamen kapatabiliyor. Ama sorun çözümlenmiyor netice olarak. Bu işin eğitimi önemli, örnek cezalar önemli burada. Bunlar da yok aslında. En son yaşanan olaylar son derece can sıkıcıydı.
Hasan A.: Bizim bu İstanbul 2020’yi kazanmamız dahilinde yedi yılık bir hazırlık süresi olacak, bütün sporlarda bilinçlendirme de buna dahil. Bu İstanbul 2020’yi kazanmamızın toplumda yönetimsel, davranışsal bazı değişikliklere yol açabileceğine inanıyor musunuz?
Faruk S.: Bir kere 2020, sen de başkanlığını yapıyorsun komitenin sana da Allah kolaylık versin, felaket zor bir görev. Herhalde kendi yatağında az uyuyorsun. Otellerde, temaslarda PR yapıyorsun. Şimdi inşallah alırız, 2020 çok önemli. Fazla da uzun değil yedi sene
dediğin şıp diye geçiyor. Bak bizim tanışıklığımıza git, dün gibi...
Hasan A.: 32 sene.
Faruk S.: Yedi sene gözü açıp kapayıncaya kadar bitti gitti. Topluma olimpiyatlarda yer alan branşları anlatmak lazım. Olimpiyat sadece atletizm değil çünkü olimpiyat deyince bizim toplumun aklına hemen atletizm geliyor. Halbuki olimpiyatlardaki branşlara ilgiyi çıkarmamız lazım. Medyanın çok büyük rolü var. Özellikle olimpiyat branşlarının, badminton da dahil mesela, hokey, çim hokeyi filan nasıl oynanır. O sopanın çevrilmesi lazım, teknikleri vardır. İki tarafından vuramazsın biliyorsun değil mi? Bir tarafı düzdür, giderken döndürmesi lazım. Yani böyle teknikler var, bunları anlatmak lazım, bunun keyfini çıkartmak lazım. Çok iyi spor kanallarımız var, hem EuroSport var bir kere. Kendi spor kanallarımız da var. Orada belki diğer spor branşlarından yayın yapmamız lazım. Bir de seyirci yaratmamız lazım. Sadece yurt dışından olimpiyatlara gelecek olan seyircilere güvenmememiz lazım.
Hasan A.: Burada tabii çok enteresan şeyler var. Mesela 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası yapıldığında Türkiye dünyadaki en önemli rekorlardan birini kırdı, 350 bin kişi seyretti. Belki de bizim hayatımızdaki en muhteşem olaylardan birini yaşadık Türkiye olarak. Yine Dünya Kadınlar Tenis Şampiyonası’nı 3 günde 70 bin kişi. Türkiye’de iyi bir tanıtım, iyi organizasyon yaptığınız zaman oluyor.
Faruk S.: Seyirci muazzam geliyor.
“Bu olimpiyatların bize getireceği çok şey var”
Hasan A.: Burada önemli olan iyi anlatmanız, iyi şey yapmanız ve ona göre seyirciyi bilinçlendirmeniz... Bu olimpiyatların tabii bize getireceği çok şey var.
Faruk S.: Neticede zaten İstanbul 15 milyon, o zaman belki olacak 18-19 milyon.
Hasan A.: İstanbul’a gelen turist sayısını düşün.
Faruk S.: İstanbul şu anda dünyanın en fazla ziyaret edilen 5’inci kenti. İstanbul Atatürk Havalimanı’nı bugün gördüğünüz zaman Avrupa’da hiçbir havaalanında bu aktiviteye rastlamıyorsunuz. Ya, inanılmaz bir dönem yaşanıyor aslında Türkiye’de. Bundan faydalanmamız lazım. Ben rakip olarak Madrid’i görüyorum. Tokyo’yu zannetmiyorum.
Hasan A.: 24-27 Mart tarihleri arasında İstanbul’a büyük bir değerlendirme komisyonu geldi. Bu komisyonlar hem Madrid’i hem Tokyo’yu ziyaret ettikten sonra İstanbul’a geldi ve şunu söyleyeyim komisyonda olan üyeler daha önce İstanbul’un adaylığında buraya gelmişti 2000 yılında. O zaman Olimpiyat Stadı’na giden doğru dürüst yol yokken şimdi metroyu kullandık. Direkt Olimpiyat Stadı’nın oraya çıktık. Bunlar çok önemli şeyler. Şu anda Olimpiyat Stadı’na giden bir metro var.
Faruk S.: Vay bunu bilmiyordum. Peki Olimpiyat Stadı’nı düzeltecek misiniz?
Hasan A.: Tabii onun projesini verdik. Çünkü diğer aday ülkelerin stadyumlarını gördüğün zaman muazzam. Bizimki 90 model kalmış.
Hasan A.: Biz onu nasıl yenileyeceğimizi ve hangi formata getireceğimizi zaten sunduk. Olimpiyat parkının arsasının hâlâ 1992’de çıkan kanun kapsamında korunuyor olması çok etkiliyor onları. Ekonomimiz çok etkili; son
10 yılda Türkiye’nin ortalama 5.2 oranında büyüme kaydetmesi, Dünyanın 16’ncı büyük ekonomisi olması, 2023’te 10’uncu büyük ekonomisi olacak olması... Marmaray’ın 1 Ağustos’ta test sürüşlerinin yapılacağı,
29 Ekim’de açılacağını anlattık. üçüncü köprü geliyor. Dün mesela THY Yönetim Kurulu Başkanı “2020’de
400 uçağımız olacak” diyor.
Bu müthiş bir rakam. Türkiye’nin yedi dev kuruluşu bu çalışmalara sponsor oldu. Ne Tokyo’da ne Madrid’de böyle bir şey yok.
Faruk S.: Muazzam
bir şey ya. İstanbul’un reklama ihtiyacı yok ama ülkenin olimpiyata ihtiyacı var, gençlerin var. Zaten 3 bin senedir İstanbul dünyanın en önemli yerlerinden bir tanesi.
“Toshack müthiş bir şovmendi”
Hasan A.: Mesela bu
U-20 Dünya Şampiyonası’nı çok önemsiyorum ben. İnşallah bu
U-20 Dünya Şampiyonası’nda öyle çocuklarımız çıkar ki antrenörleri cesaret gösterir, sezon içinde
o çocukları oynatır. Yani bu
U-20’nin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Ayrıca U-20 ile ilgili basına çok büyük iş düşüyor.
Eğer 2020 Olimpiyatları’nı istiyorsak, bütün statların dolması lazım, bunun için basının özel mesaj vermesi lazım. Aynı anda Akdeniz Oyunları yapılıyor.
Faruk S.: Bu sene değil mi?
Hasan A.: Bu sene. İkisi aynı anda yapılıyor. Türkiye’nin kabiliyetine bakar mısın? İki tane dev organizasyonu aynı tarihlerde yapabiliyor. U20’de olası bir başarı Türkiye’de futbolu patlatır yani. Biz önemsemiyor gibi görünüyoruz.
U-20 nedir? Çok önemli, dünyadaki en önemli organizasyonlardan biri.
Faruk S.: Gelecek orada.
Hasan A.: Bilirsin John Benjamin Toshack’ın Beşiktaş’a verdiği en önemli hediyelerden birisi genç oyunculardır. Çok cesurdu anında 17 yaşında oyuncuyu ilk 11’e çıkartırdı. Ama zaman zaman verdiği demeçlerden ötürü büyük sıkıntı açtı. Onda da ben kendisine Türkiye ile ilgili kitaplar verirdim. “Bunları oku, bizim gerçeklerimiz bunlar, bunları bilmeden konuşma” derdim. İşte bu da bir tercih. O anda kriz çıkıyor, adamla kavga etmek yerine bu sefer benim verdiğim kitaplar basında çıktı, “Atatürk’ü okudu” diye. Müthiş bir şovmendi aslında.
“Başkan Seba ‘Derdimiz büyük’ dedi. Rahmi Bey talimat verdi, BJK sporcularına bayram arifesinde maaşları yattı”
Faruk S.: Çok antrenörle çalıştım ben. Hem baskette, hem futbolda. Derwall vardı mesela. Derwall ile bizim
o zaman antrenörümüz Ivic’ti. Sezon ortasında gelmişti. Sezon bitti. 1984 zannedersem. Aynı zamanda Avrupa Şampiyonası var futbolda. Herkes Avrupa Şampiyonası’nı izlemeye gitti. Derken bir gün telefon geldi. Ivic diyor ki “Beni azat edin, bana Benfica teklifte bulundu.” O zaman Benfica, Galatasaray ya da Türk takımlarıyla mukayese edildiği zaman çok daha üst seviyedeydi. O zaman Alp Yalman başkan yardımcısı ve futbol ona bağlı. Başkan Ali Uras’a sorduk o zaman “Ne yapalım?” diye. Bize “Gidin bir tane antrenör bulun” dedi. “Çarşıya çıkın iyi seçin oradan, bakın.”Biz Alp ile atladık uçağa Frankfurt’a gittik. Oraya gidince gazeteci, sanırım Günaydın’ın Almanya temsilcisi Atilla Karsan geldi bizi karşıladı. Abramczik’i transfer ettik orada. Daha antrenör falan yok, onunla işi bitirdik. Antrenör aradığımızı söyledik. “Bu Derwall’e gitsenize ya” dedi Atilla. Dedik “Derwall olur mu ya?” O zaman Alman Milli Takımı’ndan kovuldu. Almanlara göre son derece başarısız. Dedi ki “Yemek yemesini çok sever Frankfurt’la onun oturduğu yer arasında çok güzel böyle bir çiftlik var. Kendi yemeğini falan yapıyor, oraya davet ederseniz gelir.” Hakikaten telefon ettik “Yemek yiyelim hiç olmazsa” deyince o dakika geldi. Eşiyle birlikte orada buluştuk ve iyi de bir teklif yaptık. Adam İstanbul’a geldi ve bizde bir devrim başladı.
“Feldkamp için Galatasaray’dan referans aldık”
Hasan A.: Ben bir gün Londra’ya gidiyorum, uçağa binmek üzereyim John Toshack arıyor. Dedi ki, “Ben Real Madrid’e transfer oluyorum. Real Madrid kabul etti, size 650 bin dolar da para verecek.” Belki de Türkiye tarihinde ilk defa bir antrenör bize para verip gitti. Antrenösüz kaldık biz de. Süleyman Abi sağla, solla konuştu. “Hasan” dedi, “Ben çok iyi referans aldım Feldkamp’la ilgili, bir git görüş.” O zaman kulübün mali durumu da çok parlak değil. Çünkü Süleyman abi hiç borçlanmazdı. Almanya’ya gittim. Feldkamp’la ilgili de Süleyman abi sizin arkadaşlarla konuşmuş, Galatasaraylılarla. Ya bakar mısınız diyaloğa? Şenez Erzik ile konuşuyor, Galatasaray ile o dönemde yöneticilik yapmış Mehmet Cansun, Faruk Süren, Alp Yalman bunlarla konuşuyor, “Nasıl insandır?” diyor. Sonra ben gittim, Frankfurt’ta buluştuk. Dedim “durum böyle böyle, gelmeyi düşünür müsün? Ama para pul yok bizde.” “Süleyman Seba orada ise ben bana para vermeden size gelirim” dedi. Hiç unutamam onu. Ben ertesi gün aldım Feldkamp’ı İstanbul’a getirdim, Süleyman Abi’nin yanında oturdu “Ben kağıda bile bakmam bu imza Süleyman Seba’nın imzası, o bana yeter” dedi. Ondan sonra Fenerbahçe maçına çıkacağız bayram arifesi, kulüpte para yok. Süleyman Abi bayram öncesi çocuklara para ödeyemezse kahrolur. Üzüntüsünden kahroldu
ve köye gitti Süleyman Abi. “İşte bu anahtar, git ne yaparsan yap bayramdan önce bu çocuklara para ödeyelim” dedi. “Rahmi Bey’e (Koç) de söyle derdimiz büyük” diye ekledi. Rahmi Bey onun çok yakın arkadaşı.
Kötü gün dostudur Rahmi bey Beşiktaş’ın. Gece Rahmi bey “Başkana söyle hiç merak etmesin yarın sabah gereken yapılacak” dedi. Süleyman abi köydeyken Rahmi bey
gece talimat verdi,
sabah Beşiktaş’ın hesabına para yattı. Süleyman Abi’ye haber verildi, “Personelin ve sporcuların maaşı dağıtıldı abi
merak etme” diye.
“Drogba Türkiye tarihinin en önemli transferlerinden birisi, Hagi gibi”
Hasan A.: Şimdi mesela Beşiktaş ve Galatasaray’da aynı anda kongre olacak. Bu arada yani tabii ben olimpiyattan dolayı Beşiktaş’ın biraz dışında kalmaktan dolayı da çok mutlu olduğumu söyleyemem yani.
Faruk S.: Bizim başkan herhalde bu ihtiyacı duydu. Neticede iki senedir bu kulübü yönetiyor ve başarılı girişimleri oldu hem sportif açıdan, hem mali yapılanma açısından. Ben şuna inanıyorum; Hakikaten bu kulüplerin, Beşiktaş, Galatasaray, bu endüstride öyle bir seviyeye geldiler ki bu işin profesyonel olması lazım. Tabii temsilen seçimle gelecek biri olacak ama onlar artık stratejiyi tespit edecekler, taktiği verecekler, uygulamayı da profesyonellerin yapması lazım. Şimdi 22 Ağustos’ta seçim olacak. İnşallah hayırlı olur. Neticede biliyorsun bizde sistem başkanlık sistemidir. Demokratik olmasına rağmen sonunda başkan haklıdır.
Hasan A.: Rakip çıkar mı peki?
Faruk S.: Zannetmiyorum.
Hasan A.: Beşiktaş’ta da başkanın isteğini ben çok makul karşılıyorum.
16 Haziran’da seçim olacak, zaten yönetimden bayağı istifa eden oldu
ve bu yeniden yapılanma sürecinde içerisinde bazı kuvvetli yönetici adaylarına ihtiyacımız olmasını ben çok normal karşılıyorum. Burada tabii kritik birkaç tane nokta var Beşiktaş’ta yeni yönetimin gelmesi beklenmeden atılan birkaç tane adım var; hocanın görevinin bitmesi, stat meselesi, yeni sportif direktör... Beşiktaş’tan yeni aday çıkacak diye düşünüyorum.
Faruk S.: Çıkacaktır.
Hasan A.: Bu kadar sıkıntılara rağmen ayrıca ben Beşiktaş’ın almış olduğu sonucu önemsiyorum, iyi bir sonuç. Bu kadar yaşanan sıkıntıdan sonra 3’üncü bitirmesi... Yani ikinciyle arasında üç puan farkın dışında bir farkın olmamasını ben kötü olarak görmüyorum. Benim Galatasaray’dan gördüğüm, bu sene yapılan transferler dünyada da çok ses getirdi. Bu tabii Beşiktaş ve Fenerbahçe’yi mücadele içine çekecek. Çünkü Beşiktaş ve Fenerbahçe buna seyirci kalamaz. Mutlaka onlar da bir şey yapacak. Önemli olan doğru yapılması,
panik halinde değil. Doğru hedefe gidilmesi. Mesela Drogba Türkiye tarihinin en önemli transferlerinden birisi. Hagi gibi...
Faruk S.: Drogba muazzam.
Hasan A.: Buna mesela kimse itiraz edemez. Böyle bir transfere bütün kulüplerin seyircisi, taraftarı, yönetimi herkes, herkes destek verir. Dolayısıyla gelecek olan transferin kalitesi de ülkeye bırakacağı miras açısından önemli. Şu anda
Drogba birçok futbolcuya örnek oluyor. Hagi’nin olduğu gibi. Drogba da dünya yıldızı. Biz artık hep problemli yabancılarla bu işe
devam edemeyiz. Çok yüksek kalite sporcunun transfer edilmesi ülke genelinde de destek buldu. Hayranları artıyor, forma satışı ona göre oluyor... Verdiği mesajların kamuoyunda algılanması çok iyi oluyor. Yani
en basitinden ırkçılık meselesinde Drogba’nın davranışı çok örnek
bir davranış. Olayın denetim şekli...
Bir sporcu olarak örnek bir şekil.
Faruk S.: Talihsiz bir olay o.
Hasan A.: Bizim ülkemizde yoktur böyle bir şey! Ülkemde en son aklıma gelecek şey!
Faruk S.: Zaten bu muz hareketini yapan arkadaş o kadar mahçup olmuş ki; Kendi “Yok ben ameliyat oldum, muz yemem lazım” demiş. Ya hareketi yapmış olabilir. Öyle üzerinde durmamak lazım. Çünkü yapmış olduğu hareketin nereye varacağını bilemeden yapıyor bunu.
Arat ve Süren Öğle yemeklerini Bebek Otel’in Restoranı Les ambassadeurs’de yedi