02.08.2020 - 03:08 | Son Güncellenme:
Seyhan Akıncı / seyhan.akinci@milliyet.com.tr
Çocukluğumun yazlarında gökyüzü bazen öyle renklere bürünürdü ki gözlerimi kapatıp o görüntüyü kaydetmeye çalışırdım. Ne zaman canım sıkılsa yumup gözlerimi o yaza gidebilecektim böylece... Bazen bir görüntü, bazen bavuldan dökülüveren kum taneleri, bazen de bir şarkı sizi bir yanıyla ana hapsederken bir yanıyla zamansızlığa inandırır... Göksel, “Lütufsuz Yaz”la tam da bu zamansızlığa bir şarkı bıraktı. Avrupa Müzik etiketiyle yayınlanan yeni single’ı “Lütufsuz Yaz”ın sözleri geçen yaz şarkıya evrilmesini beklemediği bir şiir olarak çıkmış önce. Adeta bir sonraki yaza hüzünlü bir selam. Göksel, “Aslında biliyoruz; içimiz huzursuz olduğunda mevsim de huzursuz... Ara ara sıkıntısını, hüznünü hissetsem de yaz güzeldir, içinde umut vardır” diyor. Saatin tik taklarını dinlemeye başlamadan toparlanıp Ege’de bir köye yerleşen Göksel, “Burada beni en fazla etkileyen şeylerden biri Ege halkının geniş yürekliliği, yardımseverliği oldu” diyor. Köyün sakinlerinden Melek Nur’la kurduğu yakınlıksa bir başka sanatçının... “Lütufsuz Yaz”ın klibinde de izlediğimiz Melek Nur, Göksel’in deyimiyle adı gibi bir çocuk. Birçoğumuz gibi onun için de bayramlar uzun tatillere dönüşse de kendisini sahneye ait hissettiği anı bir bayram eğlencesinde yaşamış: “10 yaşındaydım, o yaz bayramında Şarköy’deydik. Çay bahçesinde organize edilmiş tüm yöre halkının izlediği bir konser vardı. Bütün utangaçlığıma rağmen sahneye atlayıvermiştim. Çok büyülü bir andı. Belki de bütün geleceğim, o andan sonra yazıldı.” Göksel ile “Lütufsuz Yaz”dan köy hayatına, unutamadığı bayramlardan korona günlerindeki farkındalıklarına pek çok şeyi konuştuk.
- Şarkınız durağan bir yaz ikindisi gibi iniyor kalbimize... Yaz hüzünlü bir mevsim midir Göksel için?
“Lütufsuz Yaz”, yaz günlerinin pek de bahsetmediğimiz öbür yüzünü anlatıyor. Belki de kara kışa dayanıp yazın gelişinden çok fazla şey beklediğimizden, bazen yaz beklentilerimizi karşılamıyor. Aslında biliyoruz; içimiz huzursuz olduğunda mevsim de huzursuz... Her haliyle yaz mevsimini severim ben, en sıcak günlerinde ara ara sıkıntısını, hüznünü hissetsem de yaz güzeldir, içinde umut vardır.
- Herkesin zaman ve yaşam üzerine çokça düşündüğü zamanlar… Saatin tik taklarını daha çok duyduğunuz dönemler mi?
Saatin tik taklarını dinlemeye başlamadan toparlanıp uzaklaştım İstanbul’dan. Bir daha ne zaman dönebileceğimi bilemeden evimden ayrılmak zordu. Şimdi dönüp bakınca o vakit İstanbul’dan ayrılmanın iyi bir karar olduğunu daha net görüyorum. 4 ayı aşkın bir süredir Fethiye civarındayım. Uzun zamandır hayal ettiğim, fakat harekete geçip gerçekleştiremediğim başka bir yaşam biçiminde buldum kendimi. İçinden geçtiğimiz bu tuhaf dönemde kendimle ve yaşamla ilgili çok şey fark ettim. Burada beni en fazla etkileyen şeylerden biri Ege halkının geniş yürekliliği, yardımseverliği oldu.
- Neleri keşfettiniz?
Her duruma uyum sağlayabildiğimi, daha basit bir yaşam biçiminde daha mutlu olabildiğimi, oldukça iyi yemek yapabildiğimi ve daha pek çok şeyi keşfettim kendimde. Bizim gibi büyük şehirlerde yaşayan insanların en büyük sıkıntısı doğayla bağlarımızın kopması sanırım. Rutinimiz haline gelen yaşam şekillerimizin, zorunlu sandığımız yüklerin bizi ne kadar yorduğunu içindeyken fark edemiyoruz.
“Şiirlerimi bir kitapta toplamayı düşünüyorum”
- “Lütufsuz Yaz” bir önceki yazdan bu yaza bir ağıt gibi… Pandemi, şarkı finalize olurken sızdı mı bir yerlerden?
Evet şiiri geçen yaz, yine buralarda yazmıştım, beni neyin beklediğini bilmeden. Şarkıya dönüşeceğini bile düşünmemiştim. Şiiri besteleme fikri, o vakitlerde yeni tanıştığım Osman Şahin’den geldi. Ve şarkıyı beraber besteledik. Her şey kendiliğinden, plansızca akıp gitti. Şarkının finalinde duyduğunuz bölüm bizim Göcek’te bir koyda telefona kaydettiğimiz ilk demomuzdan. “Lütufsuz Yaz”ın hikayesinin gerçekliği beni etkiliyor... Şarkı yayıldıkça fark ediyorum ki bu gerçek hisle beraber sözlerinden geçen en güçlü duygulardan biri de “belirsizlik”... Pandemi dönemiyle ben de herkes gibi büyük bir belirsizliğin içine savruldum. Yaşadığımız bu olağanüstü hal, şarkının bendeki anlamını büyüttü ve burada çektiğimiz klibin hikayesini doğurdu.
- Paylaştığınız videolardan ve fotoğraflardan Kayaköy’de keyfinizin yerinde olduğunu gördük ama her şeyin bir de görünmeyen tarafı vardır… Korona günleri nasıl geçti, nasıl etkiledi sizi?
Virüs endişesiyle yaşamak her yerde her durumda zor. Üstelik hiç bilmediğim bir yerde, alıştığım konfordan uzaktaydım. Köyün enerjisi, doğanın içinde yaşamak kısa sürede endişelerimi azalttı, beni her türlü iyileştirdi. Burada, içimde çocukluğuma ait pek çok hatıra canlandı; baharın ilk günleri, yeni açan çiçekler, insanlar arasında dayanışma ve içtenlik... Köydeki hayatımda İstanbul’da kaybettiğimiz ve özlediğim birçok şeye yeniden kavuştuğumu hissettim.
- Başka yazlara dinlenecek şiirler yazıldı mı peki?
Geçen yazdan kalma şiirlerim var. Onları bir kitapta toplamayı düşünüyorum. Evimize kurduğumuz stüdyomuzda çok güzel bir şarkı daha kaydettik. Başka yazlara yeni hikayelerim var.
- Tüm bunları yaşarken kendinizi en çok neyi düşünürken ya da sorgularken buldunuz?
Hep bi şeylere yetişmek zorundaymışız gibi, koşuşturma ile geçen hayatımı, gereksiz endişelerle kendimi nasıl yorduğumu düşündüm en çok. Mutlu olmak için ihtiyaç duyduğumu düşündüğüm çok şeye aslında hiç ihtiyacım olmadığını farkettim.
“MÜZİK YİNE BANA ŞİFA OLUYOR”
- ”Lütufsuz Yaz”da öznesi ya da nesnesi belli olmayan bir özlem var… Özlemekle nasıl baş eder Göksel?
Müzik, çocukluğumdan beri özlemini duyduğum şeylerin boşluğunu doldurdu. Çocukken kasetçalarımın başında sabahlardım. Şarkılarda kaybolmaya bayılır, dünyayı unuturdum. Şimdi yetişkin hayatımda müzik yine bana şifa oluyor.
- En çok neyi özlediniz?
Bazen içimde neye karşı olduğunu bilmediğim derin bir özlem duyuyorum. Son bir yılda hayatım çok değişti. Şimdi bu hissin yerinde daha çok huzur ve mutluluk var. Bu aralar en çok özlediğimse sahnede seyircilerimle beraber şarkı söylemek. Yasaklar kalktı ama ben konserler konusunda biraz temkinli davrandım, önümüzdeki ay itibarıyla konserlere tekrar başlamayı planlıyoruz.
- Bunca uzak kaldıktan İstanbul’u özlediniz mi?
Hayatımda ilk kez bu kadar uzun süre İstanbul’dan ayrı kaldım. Özledim de özlemedim de! İstanbul benim doğduğum şehir, her haliyle seviyorum. Çocukluğumun yemyeşil bahçelerle çevrili, deniz kokan İstanbul’unu hatırladıkça üzülüyorum. Single’ın çıkışından az evvel birkaç günlüğüne İstanbul’daydım. Beklediğimden daha güzeldi. Yine de köyüme geri dönmek istedim.
“BELKİ DE BÜTÜN GELECEĞİM, O ANDAN SONRA YAZILDI”
- Bayram ne demek Göksel için? Gelenekçi midir bayramlar konusunda?
Artık bayramları hiçbirimiz eskisi gibi yaşamıyoruz. Bayramlar uzun uzun tatillere dönüştü. Benim de bayram konusunda gelenekçi bir halim kalmadı. Yine de bayramlarda annemleri ziyaret ederim, uzakta olduğum bütün aile büyüklerimi ararım.
- Bayram sabahı, bayram sofrası için heyecanlanan, erkenden kalkan bir çocuk muydunuz?
Bütün çocuklar gibi bayramları ben de çok severdim. Annem, kız kardeşim ve benim için güzel elbiseler dikerdi. Evde en güzel yemekler pişirilirdi. Bolca ziyarete gider ve misafir ağırlardık. Neşeliydi bayramlar... Çocukluğumun bayramlarını çok güzel hatırlıyorum.
- Unutamadığınız bir bayram anınız var mı?
Şarköy’de bir çay bahçesinde tesadüfen sahneye çıkışım, en güzel bayram hatıram benim. 10 yaşındaydım, genelde bayramları İstanbul’da geçirirdik ama o yaz bayramında Şarköy’deydik. Çay bahçesinde organize edilmiş tüm yöre halkının izlediği bir konser vardı. Sahnedeki müzisyenler seyircilerden birini sahneye almak istemişlerdi. Ben de bütün utangaçlığıma rağmen atlayıvermiştim. Çok büyülü bir andı; sahnede şarkı söylemekten, seyircilerin coşkusundan büyük bir mutluluk duymuştum. Belki de bütün geleceğim, o andan sonra yazıldı.