Pazar“Her türlü sonuca hazırlıklıyım ama oğlum beni üzecek bir şey yapmamıştır”

“Her türlü sonuca hazırlıklıyım ama oğlum beni üzecek bir şey yapmamıştır”

21.12.2008 - 01:00 | Son Güncellenme:

“Gay sevgilisi 1 milyon dolar verdi” iddiası yalan. Ticari hayatının her adımından haberdardık. Spora çok önem verirdi. Okulda basketbol takımının kaptanıydı. Takımıyla Türkiye’de ilk 5’e girdi, All Star seçildi.

“Her türlü sonuca hazırlıklıyım ama oğlum beni üzecek bir şey yapmamıştır”

Haberi okuyan herkes yorum yaptı. Bar işletmecisi Engin Temel, iki hafta önce bir sabaha karşı, evinin önünde bir cinayete kurban gitti. 24 yaşında, popüler bir genç öldürüldü. Bütün Türkiye çok sesli koro gibi konuştu-yazdı-anlattı...
Babanın Münir olduğunu gazeteden öğrendim, telefon numarasını rehberden buldum, korka korka aradım. Münir bey, matematik öğretmeni, Malatya İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nden emekli bir eğitimciydi. İstanbul’daydı. “Buluşalım” dedim, kabul etti.
Anne Hatice hanımla telefonda, baba Münir beyle Aksaray’da konuştuk. Ne soru kaldı aklımda; ne okuduğum yüzlerce haber, ne dinlediğim dipsiz komplolar... O sabah Aksaray’da ve sonrasında telefonda, aslında çok büyük bir acıyla buluştuk.


Ne büyük bir acı yaşadınız; yaşıyorsunuz...
Ben ayakta durmaya zorluyorum kendimi, dik durmaya çalışıyorum. Eşim çok daha zor durumda. Doktor kontrolünde.

Engin en son ne zaman Malatya’ya gitti?
Bir yıldan fazla olmuştu. Genelde ben İstanbul’a gelirdim. En son bayramda annesiyle beraber geldik, 20 gün kalmıştık.

Onun evinde mi?
Kısmen onun evinde, ağırlıklı olarak karımın kardeşinde. Onun geleni gideni oluyordu. Bir de sabaha kadar çalışıyor, sonra gelip uyuyordu.

Kız arkadaşıyla mı yaşıyordu?
Valla çok değişik arkadaşları vardı. Kızlar da geliyordu. Ama arkadaş çevresinde herhangi bir olumsuzluk gözükmüyordu.

Sizi televizyon programlarında izledim; kimin öldürmüş veya öldürtmüş olacabileceğine ilişkin bazı alternatifler konuşuldu.
Bir şeyler konuşuldu ama ben onlara pek önem vermiyorum. Sonuçta somut bir şey yoktu. Sanırım ciddi birkaç telefon geldi, dün polisle paylaşacaklardı. Engin herkesle iyi geçinen, sevecen bir çocuktu. Hiç düşmanı yoktu. Mevlana felsefesini benimsemişti. “Gel, kim olursan gel” zihniyetindeydi.

Peki düşmanları nereden türemiş olabilir?
Bu sektörde fazla yükseldi, göze battı. Biz de sonradan anlıyoruz ki, son derece geniş çevre edinmiş. Sanat, spor, iş dünyasından sayısız dostu vardı. Engin hangi işletmeleri almışsa, geniş çevresi de o mekanlara yönelmiş. Önce sadece bir taneydi, derken iki oldu; son iki aydır da üç işletmeyi birden idare ediyordu.

Siz oğlunuzun işlettiği barlara gittiniz mi?
Birine gittim; pek gitmemizi istemezdi. Gençlerin mekanı oralar, bir meyve suyu içip çıktık.

Bir de zengin olduğu söylentisi var.
Milyon dolarlık cipe bindiği lafı çıktı. Oysa Engin, 21 Kasım’da, bizim de alması için katkıda bulunduğumuz arabayı satışa çıkarmış. İnternette hâlâ var: 2003 model Porsche Cayenne S. Arabayı
71 bin YTL’ye almıştı. Biz 30 binini gönderdik. Bankadan kredi çektik; ayda 1,150 YTL taksitlerle de ödüyorduk. Öyle bir parası olsaydı, bizden kredi çekip ona 30 bin YTL göndermemizi ister miydi?

“Her türlü sonuca hazırlıklıyım ama oğlum beni üzecek bir şey yapmamıştır”
Çalıştığı barları satın almış olduğu doğru mu?
Uzaktan yakından ilgisi yok. Sadece yüzde 10’una ortak. Engin iki yıl önce, Nişantaşı’nda bir CD dükkanı açtı. Bir arkadaşıyla ortaktı. Sonra oradaki payını devretti, bir kuaför salonuna ortak oldu. Sonra da, sözü geçen işletmenin yüzde 10 hissesini aldı. Bu da yüzde 10 işletme payı demek... Yüzde 10’un alış bedeli de, 100 bin YTL’nin altında; sanıyorum 60 bin YTL civarında bir meblağ idi.

Bir “mafya ilişkisi” kokusu aldınız mı?
Kesinlikle hayır. Sorumluluğunu üstlendiği işletmelerde, vergi ve SSK konularında en ufak bir açığa izin vermiyordu. Bir şişe dahi kaçak içki sattırmıyordu. Sipariş bağlantılarını kendisi kuruyordu.

“Gay sevgili ve 1 milyon dolar” iddiası çıktı.
Öyle bir şey yok. Yüzde 10’luk payı satın alırken de ona katkıda bulunduk. Ticari hayatının her adımından haberdardık. Her zaman “Oğlum bir isteğin, bir sıkıntın var mı?” diye sorardım. Baba olarak her zaman yanındaydım. Bu alem, karışık alem. Aklınıza gelebilecek her türden alışkanlığa sahip insan var. “Bir tehdit alırsan, muhakkak haberim olsun” derdim hep. Maalesef sonradan duyduk ki, tehdit alıyormuş. Nasıl, kimden, neden; bu konularda hiç bilgimiz yok... O herkesin suyuna giderdi, herkesi hoşgörüyle karşılardı. Eğlence hayatında, gece hayatında olmasına karşın asla sigara ve içki kullanmazdı. Bu tür maddelerin vücudunu bozacağını biliyordu. Vücuduna çok düşkündü. “Şeklim bozulur, cildim bozulur baba; siz müsterih olun, ne içki, ne sigara içerim” derdi...

Tehdit aldığını bilseydiniz ne yapardınız?
Gerekeni yapardım. Polis nezdinde gereken her şeyi yapardım.

Üniversitede okuyan bir genç genelde “Ben CD dükkanı açacağım, bar işleteceğim, kuaföre ortak olacağım” demez...
Kişilik yapısı. Çok girişken bir çocuktu. Büyük hayalleri vardı, “Göreceksin daha baba” derdi.

Hiç sizi arayıp “Sıkıldım, bunaldım” diye dert yandığı oldu mu?
Çok yoğun bir çalışma temposu içindeydi, özellikle son iki yıldır günde 16-17 saat çalıştığını fark ediyordum. Ben hemen hemen her ay gelirdim; birkaç gün onu görürdüm. Çok az uykuyla çalışıyordu. “Oğlum kendini bu kadar neden hırpalıyorsun?” diyorduk. Zaten barmenlikten beri biz hep “Bırak” diyorduk. “Bizim maddi durumumuz seni istediğin okulda okutmaya yeter; bırak” diyorduk... O bunu seviyordu, devam etmek istediğini, yükselmek istediğini söylüyordu. “Niye bu kadar çok çalışıyorsun o zaman?” diye sordum. “Baba, benim çalıştığım yerlerde en az 35-40 kişi çalışıyor. Ben çalışmazsam onlar az kazanacak; az kazanırlarsa çocuklarına çoluklarına istedikleri imkanları sağlayamayacaklar” dedi. Vicdani rahatsızlık duyduğu için kendini paralıyordu.

“Trafik kazasından kurtulunca Malatya’da kurban kestirdik”

Böyle bir olayda insan ne düşünüyor?
Boşluk... Şu anda sadece boşluktayım. Ayaktayım, ama kafamda milyonlarca şey dönüyor. Aslında hâlâ kendimi olaya inandırabilmiş değilim.

Bir yerde gerçekle yüzleşmek lazım herhalde.
Evet, haklısınız... Kadere inanmasak, bunun altından kalkmaya bir insanın gücü asla yetmez. “Böyle olmasa, başka türlü olurdu” diyoruz. 2006’da trafik kazası geçirmişti mesela...

Büyük bir kaza mıydı?
Malatya’da üniversite sınavlarına hazırlanırken, ona motivasyon olsun diye 19 bin YTL’ye bir spor araba aldık. 1996 model Fiat Coupe. Sürücü belgesi de yeniydi... Sınavı kazandı, İstanbul’a o arabaya yüklediği eşyalarıyla geldi. Teyzesinin evinde kalıyordu. Unkapanı Köprüsü’nün üzerinde takla attı. Araç fır dönmüş... O güzelim spor, İtalyan Fiat Coupe pert oldu. Engin’in burnu dahi kanamadı. Bu olaydan sonra Malatya’da hemen kurban kestirmiştik.

Neyi bekliyorsunuz?
Zorlukla ayakta duruyorum. Tek amacım var, o da katillerin ve azmettiricilerin bulunması. Bu yüzden televizyona çıktım, “Belki bir vatandaş yararlı bir ihbarda bulunur” diye. Vicdan sahibi bir insanın, polise ve bize haber vermesini bekliyorum. Bu olay çözülene kadar gereken her şeyi yapacağım. Polisimize ve yargıya güveniyorum. Bu işin çözüldüğünü, suçluların en ağır şekilde cezalandırılacağını göreceğime inanıyorum.

Ya sonuç sizin umduğunuz gibi çıkmazsa? Üzülebileceğiniz bir haber alırsanız?
Ben her tür sonuca hazırlıklıyım... Ama oğlum yönünden olumsuz bir şeyle karşılaşacağıma inanmıyorum. Onun bizleri üzebilecek bir davranış içinde olabileceğine asla ihtimal vermiyorum.

“Kimsenin kız arkadaşına yan gözle bakmazdı”
“Her türlü sonuca hazırlıklıyım ama oğlum beni üzecek bir şey yapmamıştır”
Kız arkadaşı Hazal da bir sene kadar önce trafik kazasında hayatını kaybetmişti...

Şubat ayıydı. Engin’in pek çok kız arkadaşı oldu; o, onlardan biriydi. Bana bahsettiği kadarıyla, Hazal alçakgönüllü ve hanım bir kızdı. Sanıyorum beş-altı aylık bir arkadaşlıkları oldu.

Sizce Engin “aşk cinayeti”ne kurban gitmiş olabilir mi?
O konuda bilgim yok... Engin kimsenin karısına, nişanlısına, sevgilisine yan gözle bakmazdı. Ancak çevresine çok kadın geldiğini duyuyorum, biliyorum. Ayrıldığı kız arkadaşları ile dahi diyaloğunu devam ettirirdi. İlişkilerini gayet olgun ve uygarca sürdürürdü.


“Okulda basketbol takımının kaptanıydı, Türkiye’de ilk beşe girdi. All Star seçildi”

Nasıl bir çocuktu?
Son derece girişkendi. Üç önemli ilgi alanı vardı: Spor, bilgisayar, İngilizce. Çevre edinmesinin en önemli etkenlerindendi bunlar. İngilizcesi çok iyi idi. Burada da bu yoğun tempoda bile haftada dört gün, ikişer saat spor yapardı.

Ne sporu yapıyordu?
Vücut geliştirme yapıyordu son yıllarda ama aynı zamanda da çok iyi bir basketbol oyuncusuydu. Basketbol oynarken İzmir’e, Antalya’ya maçlara giderdi. Malatya Anadolu Lisesi Basketbol Takımı’nın kaptanıydı. O takımla birçok şampiyonluklar yaşadı. Türkiye’de ilk 5’e girdi. “All Stars”a seçildi. Amerika’dan gelenlerle Bodrum’da kampa girdi...

Bir dönem mankenlik de yapmış.
Evet, iki yıl kadar. Bazı defilelere katıldı. Hatta Galatasaray’ın geçen sezonki forma tanıtım defilesini canlı olarak izlemiştik. Bazı sanatçıların kliplerinde de oynadı.

O işi sürdürmedi.
Ağırlığı işletmelere veriyordu. Aynı anda işletmeciliğe de başlamıştı, bu iş onun bütün zamanını ve enerjisini alıyordu. Mankenlik geri planda kaldı.


“Her türlü sonuca hazırlıklıyım ama oğlum beni üzecek bir şey yapmamıştır”



“İTÜ Uçak Mühendisliği’ne girmişti, matematiği müthişti”

Siz Engin’i İstanbul’a okumaya göndermiştiniz...
Evet. İTÜ’de Uçak Mühendisliği bölümünde okuyordu. Yalan yanlış okumuş. Kaydı silinmek üzereymiş. “Donduracağım” falan diyordu.

Ciddi bir okulda ve zor bir bölümde neden böyle “yalan yanlış” öğrenci olmuş?
Üniversiteyi bitirse dahi, benim anladığım kadarıyla, fazla bir beklentisi yoktu. Yani “Mezun olsam ne olacak?” diye düşünüyordu. Bir de eğlence ortamını çok daha fazla sevdi demek ki. Barmenlikle işe başladı, biliyorsunuz. Hep “Bu işi çok sevdim, bu işte yükselmek istiyorum” diyordu. Hiç ara vermek istemiyordu. Altyapıyı sağlam tutmak, ondan sonra askere gitmek istiyordu. Ama “Üniversiteyi bitireceğim” diye bize söz vermişti...

Siz eğitimcisiniz gazetelerden öğrendiğim kadarıyla.
Evet. Aslında matematik öğretmeniyim; ama son 15 yıl Malatya İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nde yöneticilik yaptım, şimdi emekliyim. Çocuklarımızın iyi okumasını, eğitimci olduğum için, çok istedim. Amacımız hep çocuklarımızın ailesine, vatana, milletine en yararlı bir şekilde yetişmesiydi.

Engin’in de parlak bir matematik kafası varmış demek ki. İTÜ kolay kazanılamaz sanırım.
Matematiği ve fiziği müthişti. Hatta dershanede “Hocam” dediler, “Biz matematik derslerinde öğrencileri Engin’e yönlendiriyoruz.” Problem çözümlerinde yardım ediyormuş diğer öğrencilere... Aslında çok iyi, çok kaliteli bir eğitim aldı. Sınavla Malatya Anadolu Lisesi’ne girdi, gayet güzel okudu. Sürekli dershanelere gitti. Biz de onun eğitimine katkıda bulunmak için elimizden gelen her şeyi yaptık.

Başka çocuğunuz var mı?
Var, bir oğlumuz daha var. O da üniversitede, iktisat okuyor. Şimdi onu bu işlerden; medyadan falan uzak tuttuk.


“Her türlü sonuca hazırlıklıyım ama oğlum beni üzecek bir şey yapmamıştır”



Anne Hatice Temel:
“Tek korkum çalıştığı yerde bir kavga olur, biri bıçak çeker...”

Olayı nasıl duydunuz?
Abim geldi, İstanbul’daki kardeşimin komaya girdiğini söylediler. Beni evden çıkaracaklar ya... Tam evden dışarı adım atacakken, içime bir anda bir şey oldu. “Münir hemen çocukları ara” dedim. Çok korktum. Kuzumun, Enginim’in telefonları kapalı... Söylediler... Dünya bitti. O anda “Allah’ım bir damarı atıyorsa, onu bana bağışla” diye dua ettim. O benim kuzumdu... Bütün gücüm tükendi. Yavrum benim, o benim nazlımdı. İlk göz ağrımdı. “Engin” dediğim zaman, ismi ağzımdan dua gibi çıkardı. Bir gün sesini duymadığım olmamıştı, 12 gündür yavrumun sesini duymuyorum.

Oğlunuzun yaşantısında sizi rahatsız eden bir şeyler var mıydı?
Hep söyledim, “Kırk yetim doyurmuyorsun, bırak bu işi” dedim. “Anne ben ne yapıyorum? Bu bir iş” derdi. Başarılı olmayı severdi. Bir şeye engel olamıyorsanız, yanında olacaksınız. Biz onun hep yanındaydık. Çok zordayım... Oğluma ne olduğunu bulsunlar... Oğlum pırlantaydı... Onu ben yetiştirdim. Kuzumu ben yetiştirdim. Onun dışı herkesi yaktı. Güzelliğinin yanında, çok zekiydi. İkna kabiliyeti çok yüksekti. Bizi ikna etti, ona 18 yaşında araba aldık.

Yakın arkadaşlarını tanıdınız mı?
Çevresi çok genişti ama belirli mesafe koymayı bilirdi. Bu sene ben iki, babası yedi kere İstanbul’a gittik. Biz çocuğumuzun hep yanındaydık. Araba için tüketici kredisini ben çektim. Bütün arkadaşlarını tanıdım. Hepsi de çok iyi arkadaşlardı.

“Annelik içgüdüsü” derler ya, bir tehlike sezdiniz mi?
Tek korkum çalıştığı işletmelerde bir kavga olur, biri bıçak çeker falan... Ah ah, doluya koyuyorum almıyor, boşa koyuyorum dolmuyor... Hiç bilemiyorum. Aslan gibiydi, babayiğitti. Engin’e düşmanlık edecek kimseler olamaz. O kin tutamayacak bir çocuktu. En ufak bir ana-oğul tartışmasından sonra beni alıp havalara kaldırırdı. “Öp, yoksa indirmem seni” derdi... O sadece çalıştı, başka hiçbir şey yapmadı. Kuzum benim, o çok özeldi. O canilerin annesi, aslında benden daha kötü durumda. Ben melek yetiştirdim... Ama Allah böyle acı kimseye vermesin. “Vadesi yetti, gerisi sebep” demesem kafayı yiyeceğim... Aklım geride kaldı... Doktora gittim, doktor bana ne yapabilir ki? Ben yavrumu özlüyorum. Ben ondan nasıl vazgeçeyim? Bizim ailede ilkokul 5’ten itibaren çocukların oy hakkı vardı... Ben onları öyle yetiştirdim...

Siz bankada memursunuz. İşe dönecek misiniz?
Hayır, dönemem.