28.03.2021 - 03:05 | Son Güncellenme:
Özlem Ülkü
Pelin Karahan deyince 14 yıl öncesinin “Kavak Yelleri”nin Aslı’sı, döneme damgasını vuran “Muhteşem Yüzyıl”ın Mihrimah Sultan’ı ve son olarak “Yuvamdaki Düşman”ın Tülin’i geliyor akla... Bir süredir ekrandan uzaktaydı. Kalbinin sesini dinleyerek dahil olduğu, 1 Nisan’da TRT 1 ekranında ilk bölümü yayınlanacak “Bir Zamanlar Kıbrıs” ile üç yıl sonra yeniden setlerde. 1960’larda Kıbrıs Türk halkının mücadelesini ekranlara taşıyan proje için “Bugüne kadarki en ağır, en travmatik işim” diyen Karahan’la diziyi, bugünleri konuştuk.
Uzun zaman sonra ekrana döndünüz. Bu projeye “evet” dedirten, sizi ikna eden ne oldu?
İlk sosyal medyada görmüştüm projeyi. O zaman menajerimle ne güzel iş diye konuşmuştuk. Sonra görüşmelere başladık. TMC’yle Erol Avcı ile çalışmayı çok istedim. Hikaye çok iyiydi, kadro çok güzeldi ve karakterim de çok güçlüydü. Hepsi bir araya gelince “evet” dedim. İyi ki demişim. O noktada kalbinin sesini dinlemek gerekiyor. Benim de öyle oldu.
“Bir Zamanlar Kıbrıs”, Kıbrıs Türk halkının varoluş ve özgürlük mücadelesini anlatıyor. Tüm bunların gerçek olduğunu bilmek, size neler düşündürüyor?
Gerçekten bunların hepsinin yaşandığını, o karakterlerin var olduğunu ve o acıları çektiğini bilmek, kalp kırıklığı yaratıyor. Hiçbir işimde bu kadar duygusal olmamıştım. Tanıtımları her gördüğümde hüngür hüngür ağlıyorum. Kendi çektiğim, kendi ağladığım sahneyi gördüğümde bile ağlamaya başlıyorum. Bir şeyleri bilmekle, oraları görmek, hissetmek, yaşamak çok farklı. Gerçek mekanlarda çekiyor olmak da çok etkiliyor; bazen kayıt denildiğinde kalbim hızla atıyor. Çok acayip bir his. Benim işlerimin çoğu dramaydı ama bu en ağırı ve travmatiği diyebilirim.
İzleyiciler için de geçerli bu durum. Şimdiden yüzlerce yorum yapılmış...
Buna can dayanmaz, yürek dayanmaz gibi yorumları ben de görüyorum. Evet, içiniz parçalanacak evet çok ağlayacaksınız ama bunlar gerçek. Bu insanlar bu acıları çekti, bunlar yaşandı.
Daha önce çok ses getiren “Muhteşem Yüzyıl”da rol almıştınız. Tarihi işlerin oyuncu olarak sizi büyüleyen yanları neler?
Gerçekliği. İnandırıcılık çok daha fazla oluyor. O rolü hissetmek, yaşamak, seyirciye geçirmek çok başka bir keyif. Bence bu işin de farklı derecede vuruculuğu olacak.
“Anneler hep mücadele eder”
Canlandırdığınız İnci’nin iki çocuğu var. Sizin de. Onu bize nasıl anlatırsınız?
Asla yılmayan, pes etmeyen, ailesine, çocuklarına sahip çıkan, onları ayakta tutmaya çalışan biri İnci. Ama anne demek hep mücadele etmek demektir ya zaten ben de anneler yorulmaz derim hep. Hep umutlu olmalıyız, kötü bir şey bile olsa çocuklarımıza bunu hissettirmemeliyiz. İnci de hep umutla bakmaya çalışıyor. Aslında duygusal olarak çok zor. Hep bir yük var omuzlarında. O duruş çok kıymetli.
1960’ların romantik dokusunu da göreceğiz... O dönem, aile bağları, mekanlar size neler hissettiriyor?
Özellikle aile bağları bugüne kıyasla çok daha güzel. Kostüm, mekanlar sana her şeyin çok daha masum ve çıkarsız olduğunu hissettiriyor.Yıllar geçtikçe teknoloji bu kadar kadar hayatımızın içinde olunca her şey sanki azalmış. 60’lar bana daha romantik, daha duygusal geliyor; sanki her şeyin bir ruhu varmış. Orada bir kumaş parçasının bir mendilin bile bir anlamı, anısı var. Genelde tek ve emekle elimizde. Oysa şimdi her şey bir tık uzağımızda ama aynı hazzı vermiyor.
Çekimler Kıbrıs’ta. Pandemi koşullarında ailenizle dengeyi nasıl kuruyorsunuz?
Aslında ailem benim için fedakarlık yaptı. Bir süre benimle kaldılar. Şu anki tempom çok yoğun. Ama ben herkese, her şeye yetişmeye çalışırım. O yüzden sık sık gelip, çocukların okulları, işleri, evin market alışverişine kadar her şeye bakıyorum. Bir hengamenin içindeyim ama bu beni çok besliyor. Bir dönem, artık iki çocuk doğurdu, çalışmaz, yetişemez diye düşünenler vardı ama bence çok da güzel yapıyorum. Kimsenin de zamanından çalmadan kendi zamanımı onlara bölerek mutluyum.
Şiddet olaylarının ayyuka çıktığı bir dönemde siz oğullarınızı yetiştirirken nelere dikkat ediyorsunuz?
Ahlak, saygı, sevgi ailede evde verilen şeyler. Hep sert hareketler, sözlerden uzak olmalarını söylerim. Cinsiyet ayırmamalarını da. Günümüz çocukları çok fazla “yok”u bilmiyor, o yüzden onlara kıymet vermeyi öğretmek gerekiyor.
Erken yaşlardan beri çalışan biri olmasaydınız böyle düşünür müydünüz?
Annemin bir cümlesini hiç unutmam, küçükken bir şey beğenmişim, “Onu alırsak ekmek paramız kalmaz” demiş. Peki demişim. Bu benim için çok kıymetli. Önce ekmek parası sonra diğerleri. Hep birikim yaparım, önce garantiye alırım sonra diğer şeylere bakarım. Başını sokacak bir evin olsun cümlesi kimine hiçbir şey ifade etmezken benim için çok önemlidir. Kira ödeyememek ne demektir biliyorum çünkü.
“Herkesin beli incecik olamaz, olmamalı”
Kadın oyuncular üzerindeki kilo baskısının bir gün yok olacağını düşünüyor musunuz?
Sanırım hep olacak bazı kalıplar. Ben sporumu da kendim için yapıyorum, yemeğimi de bakımımı da. Ne eşim, ne çocuklarım ne de işim için. Ekranda iyi çıkmamak da beni kötü bir oyuncu yapmaz. Ben sadece bunun kadın oyuncuların üzerinde olmasına karşıyım. Zayıflamak, şişmanlamak insanın kendi mutluluğu iyiliği için olmalı. Herkesin de incecik beli olamaz, olmamalı. Bir bakımlı olmak var bir de kendin gibi olmamak var.
“O ayakkabılar, elbiseler boşunaymış”
Pandemiyle birlikte birçok şeyin değerini daha iyi bildik; aile gibi. Siz bu dönemde neler hissettiniz?
Biz zaten aile olmanın kıymetini çok iyi biliyorduk. Evde özellikle akşamları birlikte vakit geçirmeyi çok önemsiyorduk. Bizim için çok şey değişmedi. Çocuklar evin neşesi. Sadece daha çok vakit geçirdik. Asıl olayın sağlık olduğunu gördük. Hani o çok sevdiğimiz, bayıldığımız elbiselerimiz, ayakkabılarımıza ne oldu? Nerede giydik? Maddesel olan her şeyin çok boş olduğunu hatırladık. Ailece yediğin makarnanın ne kadar lezzetli olduğunu gördük. Aslında ne kadar güzel şeylere sahipmişiz daha önce ve bunların nasıl da farkında değilmişiz. Özgürce dolaşabilmek, maskesiz tedirgin olmadan yürümek, kalabalıklar konserlerin arasında bağıra bağıra şarkı söylemek…
Resim çalışmalarınız nasıl gidiyor? Geyşa figürleri üzerine mi devam ediyorsunuz?
Tabii sayıları arttı. Çatı katında kendimi tamamen spora ve resime adadım. Çok da güzel tablolar ortaya çıktı. Bu resimleri sergilemeyi de çok istiyorum. Ama arkadaşlarım gelebilsin, ailem olabilsin yanımda isterim. O sebepten beklemek gerekiyor biraz daha.