05.07.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:
GİZEM COŞKUNARDA-gizem.coskunarda@milliyet.com.tr
Daha çok küçükken büyük kayıplar yaşamış bir Kongolu Enzo Ikah. Bütün hayatı boyunca yanından ayrılmayan tek şey ise müzikti. Acılarını, umutlarını, isyanlarını döktüğü... Kongo hükümetini kızdıran da bu oldu. İşkence gördü, hapse atıldı. Bundan tam sekiz yıl önce cebinde 20 dolarla Fransa’ya iltica etmeye çalışan Ikah’ın kaçış yolculuğu transit vizesi olmadığı için İstanbul’da son buldu. Mülteci olarak sıkışıp kaldığı İstanbul’da yaşamanın birçok yolunu aradı ve bugün Türkiye’nin ilk yasal reggae albümünü çıkaran müzisyen unvanının yanında beş albüme sahip.
Türkiye’de hatrı sayılacak bir hayran kitlesi de olan müzisyen daha önce birçok kez hayatını film yapmak isteyenlere hayır dese de sonunda bir yıldır görüştüğü yönetmen Eda Elif Tibet’e güvenmiş. İkili bu yıl Documentarist 8. İstanbul Belgesel Günleri’nde gösterilen “Refugee Here I Am / Mülteciyim, İşte Buradayım” adlı belgeseli çekti. Festival sonrası söyleşi için bir araya geldiğimiz Enzo, anladık ki çoktan İstanbul’daki mültecilerin starı olmuş. Söyleşiden bize kalan cümle ise hâlâ kulağımızda: “Ten rengimi ben seçmedim. Neden beni suçluyorsun?”
-Belgeselde sizi tanıyan insanlar her zaman pozitif kalmanızdan bahsetmiş. Bu kadar zorluğa rağmen nasıl başarıyorsunuz?
Hayat benim için bir deniz. İnsanlar da balıklar gibi. Eğer su varsa hayattalar demektir. Ben de hayat varsa umut var diye düşünüyorum. Bunu bütün mültecilere söylüyorum. Evet, çok zor zamanlar yaşadık. Geçmişimizi çaldılar ama geleceğimizi çalamazlar.
-İstanbul’da artık çok fazla mülteci var. Kapınızı çok çalan oluyor mu?
Amacım herkese yardım etmek. Biz burada UYRT (United Young Refugee Turkey / Birleşik Genç Mülteciler Türkiye) topluluğunu kurduk. Ben başkanıyım. Çok fazla kişi geliyor, yardımcı olmaya çalışıyorum.
“Allah tek bir dünya yarattı”
-Mültecilerin karşılaştığı en büyük sıkıntılar nedir?
Kaynağı sınırsız bir deniz düşünün. Ve ben çok susuzum, elimde de bir bardak var. Fakat yabancı olduğum için sudan almam yasak. Halbuki benim oturma izni almam kimin hayatında neyi değiştirir ki? Ben hayatımda bırak uyuşturucuyu, sigara bile içmedim. İçkiyi ağzıma koymadım ama sözde hepsini kullanıyorum! Çünkü Afrikalıyım. Allah Türkiye’yi, Kongo’yu yaratmadı, bir tek dünya yarattı. Aksi halde her ülke için bir ay, bir güneş yaratırdı. O sınırları insanlar koydu. Allah katında sen ve ben farklı değiliz. İşini seçebilirsin, eşini seçebilirsin ancak ailemizi seçemiyoruz. Ten rengimi ben seçmedim, neden beni suçluyorsun?
-Türkiye’ye nasıl geldiniz?
Bir arkadaşımın yardımıyla ülkemdeki askerlere rüşvet verdim yurt dışına çıkabilmek için. Fransa’ya gidecektim ancak direkt uçak yoktu o gün. İstanbul üzerinden Fransa’ya giden bir uçak vardı, ben de ona bindim. Ancak transit vizem olmadığı için buraya takılı kaldım. Karaman’daki mülteci kampına yollandım. Tam 78 gün kaldım orada. Sonra İstanbul’a geldim.
Üç gün hiçbir şey yemeden Gezi Parkı’nda uyudum. Sığınma sürecinin sonlanması çok uzun sürüyor. Bu sırada yaşayabilmek
için her işi yaptım.
-Bir süre hamallık yapmışsınız ve o dönemde şansınız dönmüş...
Bir gitar atölyesi taşınacaktı. Atölyenin sahibi Ekrem abiye gitar çalabildiğimi söyledim. Önce inanmadı bana, “Al çal bakalım” dedi. Çaldığımı görünce bana bir gitar hediye etti. Ondan sonra Beyoğlu barlarında gitar çalıp şarkı söylemeye başladım... Bir avukat sayesinde de Bandista grubuyla tanıştım, onlar bana hem gruplarını hem sofralarını açtılar. Sonrasında ise kendi grubumu kurdum.
“İşkencede sağ taraftaki dişlerimi söktüler”
-Ne üzerine eğitim aldınız?
Fransa’da Sorbonne Üniversitesi’nde psikoloji okudum. Fransız Dili ve Edebiyatı’nda da yüksek lisans yaptım. O dönemde Fransa’da da barlarda şarkı söylüyor, grubumla beraber müzik yapıyordum. Şarkılarım Kongo’da çok sevildi.
-Ve Kongo’da meşhur bir şarkıcı oldunuz...
Evet. O zamana kadar da Kongo’da sadece aşk şarkıları yapılıyordu, muhalif müzik yoktu. Çünkü diktatörlük vardı. Şarkılarımı halk coşkuyla karşıladı ama hükümet sevmedi. Bir gün, halkla askerler arasında çatışma çıktığını duydum, dönmem gerektiğini düşündüm. Döndüğümde, bir kanalda askerlerden bahseden şarkımı söyledim, tutukladılar. Hapse atıldım, işkence gördüm. Çok konuştuğumu, bir daha konuşamayacağımı söyleyip sağ taraftaki dişlerimi söktüler.
“Saat var mı, satıyor musun?”
-Bir mülteci olarak İstanbul’da hiç mi ırkçı söylemlerle karşılaşmadınız?
Biz kendi ülkemizden çıktığımız anda köpek maması gibiyiz. Yanımda güzel bir kadın varsa bir adam sırf beni aşağılamak için gelip “Saat var mı, satmıyor musun?” diye sorabiliyor. Oysa bu ülkede yasal bir albüm çıkaran ilk siyah benim. Arkamdan başkaları da gelsin istiyorum. Benden on kat yetenekli insanlar var; futbol oynuyorlar, resim yapıyorlar. Ancak kendilerini ifade edemiyorlar. Bob Marley’in dediği gibi, mücadeleden vazgeçmeyeceksin. Ben bu kararlılığa sahibim ve beni kimse durduramaz...
-Kongo’ya dönmeyi düşünüyor musunuz?
Aynı hükümet olduğu sürece oraya dönemem, tutuklanırım ama bir gün mutlaka döneceğim. Ülkeme barış gelsin, insanlar özgür olsun istiyorum ve ben bunu yapabilirim. Ben Bob Marley değilim, Mandela değilim, Gandhi değilim. Ben Enzo İkah’ım ve bunu ben olarak yapabilirim.
“Filmin senaryosu Enzo’nun şarkılarında saklıydı”
-Enzo’yu ilk defa bir konserinde dinlemiştim. Müziği çok hoşuma gitti ve sosyal içerikli sözleri beni çok etkiledi. Tanıştıktan hemen sonra da birbirimizle internet üzerinden haberleştik. Birçok görüşme yapıp ne yapabileceğimiz üzerine konuşmaya başladık ve ilk olarak onun şarkılarına video klipler çekmekle başladık.
- Mesela biz hiçbir zaman senaryo yazmadık. Filmin senaryosu Enzo’nun şarkılarında, sözlerinde saklıydı. Bunu fark ettiğimizde kendiliğinden gelişen olaylar ve üç yıl boyunca Enzo’nun hayatındaki gelişmelerin takibiyle doğal bir akış çıkmaya başladı. Tüm filmi ikimiz beraber kurguladığımız ve yarattığımız için de yönetmenliğini paylaşmış olduk.
- Birçok Avrupa festivali de sırada. Güney Kore, Japonya ve Asya da programımızda. Bunların yanı sıra bizi en çok heyecanlandıran iki festival ise Sierra Leone’de gerçekleşecek olanla Papua Yeni Gine’deki insan hakları festivalleri oldu.