04.02.2024 - 02:00 | Son Güncellenme:
Dilara Koçak -Ülkemizi derinden yaralayan deprem felaketinin üzerinden 1 yıl geçmesine rağmen acımız ilk günkü gibi taze. Geleceğimizi sağlam temellerle inşa etmemiz gerektiğini hatırlayarak, bilim ve eğitimin gücüyle yaralarımızı birlikte sarmak tek temennimiz. Çünkü ancak bu şekilde iyileşmek mümkün… Geleceği beslemenin formülü de her zaman altını çizdiğimiz gibi çocuklarımızı beslemekten geçiyor. Binlerce insanın yüreğinin yandığı deprem bölgelerinde insanlar her şeye rağmen yaşamaya devam ediyor, çocuklar okula gidiyor. Bu sürecin hem fiziken hem ruhen uzunca bir süre sabır, destek ve kesintisiz çaba gerektirdiği ve bu durumun da en çok çocuklarımızı etkilediği bir gerçek. Peki, bölgede buna yönelik neler yapılıyor, gelişmeler neler? Ben de bunun için depremin ilk gününden beri çalışmalarını devam ettiren, Harvard Üniversitesi’nden Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil ile bir sohbet gerçekleştirdim…
Çocuk İyilik Merkezi’nin sistemine kayıtlı 143 çocuk var.
Yüzyılın felaketi yurt dışında çalışmalarını sürdüren bir hekim olarak sizi nasıl etkiledi?
Benim için hayatımda daha önce hiç yaşamadığım bir süreçti. Depremin ilk gününden itibaren mesajlar gelmeye başladı. İnsanların hikâyeleri bize ulaştı ve fotoğraflar, hepimizin gördüğü o fotoğraflar… İşte o zaman bana çok derin, ağır bir karanlık duygusu çöktü. Bu duyguları yazmakta, konuşmakta hâlâ çok zorlanıyorum.
Bu büyüklük, kilometrelerce mesafeyi ortadan kaldırdı demek mümkün. Bizim bunu İstanbul’dan hissetmemizle sizin Amerika’dan hissetmeniz arasında bir fark yoktu değil mi?
Kesinlikle! Hepimiz sabahlara kadar telefonun başında sosyal medyadaydık… Ne yapmamız gerekiyor diye düşünürken buradaki konsoloslukla irtibata geçtik. Kendi üniversitemiz bünyesinde veya beraber çalıştığımız insanî yardım platformları var, onlarla görüşmelere başladık. Nereyle nasıl organize olabiliriz, ne yapabiliriz diye düşünüyorduk. Bu örnekleri veriyorum, çünkü meslektaşlarımla görüştüğüm zaman anladım ki böyle bir felaket olduğu zaman ilk haftalar gösterilen çaba çok yoğun ve duygusal çalkantılarla dolu oluyor. Bu çok normal, binlerce hayat kurtarılmaya çalışılıyor. Fakat unutmamak gerekiyor ki etkin işlerin yapılacağı süre zarfı, sadece ilk günler aylar değil, çünkü esas büyük problemler ve en çetin sınavlar orta ve uzun vadede ortaya çıkıyor.
Bu seferberlik zamanı Çocuk Ampute Destek Programı nasıl hayata geçti?
Burada belirtmem gereken en önemli bir nokta; benim bu projenin pek çok mimarı ve paydaşından sadece biri olduğum. Burada ben herkes adına hikâyemizi anlatıyorum. Şu an o alanda aktif çalışmasam da ben de çocuk hekimi olarak yetişmiş birisiyim. Depremin 2. günü, aralarında Prof. Dr. Yonca Bulut, Prof. Dr. Metin Karaböcüoğlu, Prof. Dr. Pelin Cengiz gibi çoğu çocuk yoğun bakım uzmanı olan 7-8 hekim arkadaşımız ile aramızda mesaj trafiği başlamıştı. Bu mesaj trafiği arasında ortaya çıkan iki önemli şey vardı; böyle büyük felaketlerde esas ana yardım akımı hep çocukları, yaşlıları, özel ihtiyacı olan bireyleri biraz kenarda bırakıyor, alınan önlemler hep erişkinlere yönelik iken çocuklar ise mağdur kalabiliyordu. 1999 İzmit depreminde de arkadaşlarım bunu deneyimlemişti. Grubumuzda ortopedi çocuk cerrahları vardı. Fark ettik ki bu kadar büyük göçükler altında yüzlerce çocuk kalacak ve çoğu ampute olacak. Çocukların küçük yaşta ampute olmaları çok büyük problem. Önce tabii ki yaşamı kurtarmak gerekiyor, fakat sonrasını da düşünmek şart. Travma sonrası bu fonksiyonların yerine getirilebilmesi lazım.
“Ağır yüklerinin sabırla hafifletilmesi gerekiyor”
Bu süreçte protez takılan çocukların takibi ne şekilde ilerliyor?
Yetişkin bireylerde olduğu gibi değil protez uygulandığında çocuklarda kalıcı olmuyor, çünkü büyüme ve gelişme devam ediyor. Tedavinin yenilenmesi geliştirilmesi ve iyileştirilmesi, yaşam tarzı ve aktivite profilleri ile uyumlu hâle gelmesi gerekiyor. Bunun için ise düzenli rehabilitasyon şart. Bu süreci yaşarken ağır psikolojik yükleri ve sarsıntılar olduğu unutulmamalı, bu anlamda da desteklenmeleri çok çok önemli. Bu özel çocuklarımızın eğitim ve istihdamı da özel ilgi gerektiriyor… Özetle küçük yaşta sırtlarına yükledikleri bu ağır yüklerinin sevgiyle, sabırla hafifletilmesi gerekiyor…
“Birden fazla uzvunu kaybeden çocuklar var“
Peki, fonu toplamakta hedefe ulaştınız mı? Çocuk İyilik Merkezi ile ilgili bilgi verebilir misiniz?
Amerika Bridge to Türkiye (BTF) Turkish Philanthrophy Funds (TPF) gibi çok kıymetli önemli fon organizasyon ve oluşumlar ile irtibata geçtik ve bu bizim için çok önemli bir dönüm noktası oldu. Bu programa yönelik bir kampanya başlatıldı. İlk bağışlarda bu aracılık ile bir araya geldi… Sonrasında tabii ki yerel bağışlar, hem kurumsal hem bireysel olarak da devreye girdi. Örneğin Özyeğin ailesi ve Vakfı hem maddi hem organizasyon alanında çok büyük katkılar sağladı. Çocuk İyilik Merkezi web sitesinde tüm katılım ve destekçilerimizin, paydaşlarımızın bilgilerini bulabilirsiniz: (cocukiyilikmerkezi.org) Geçen eylül ayında ise merkezin hizmet binası Çukurova Üniversitesi bünyesinde açıldı. Bunu bir dönüm noktası olarak tanımlamak mümkün. Ben de eylül ayında oradaydım, artık ete kemiğe bürünmüş bir oluşum olduğunu ve hizmet verdiğini görmek hem duygusal hem de gurur vericiydi. Şu anda 143 çocuk var sistemimize kayıtlı olan. Şimdi çocuklarımız oraya geliyorlar, tedavilerini görüyorlar, ihtiyaçları olan ortez ve protezlere, tedavi ve rehabilitasyon süreçlerine, psikolojik destek programlarına ve eğitim desteğine erişiyorlar. Ve de bunların içinde 2 yaşında çocuklar var, evet 2 yaşında. Birden fazla uzvunu kaybeden çocuklar var. Hatta bir aile içinde 2-3 çocuğu ampute olan durumlar var, düşünebiliyor musunuz? Bu çocukların ve ailelerin önünde uzun bir yaşam ve ömür boyu sürecek ihtiyaçlar olacak. Bizim merkezimiz de tüm çocukluk dönemi boyunca, yani 21 yaşına kadar ki bu, üniversiteyi bitirmelerine kadar ulaşan bir süreç, bu çocuklara destek olacak, hem değişen tıbbi ihtiyaçları, hem rehabilitasyon programları hem de psikolojik destek ve eğitim burslarında onların yanında olacak. Yani bugün 2 yaşında olan bir çocuk için 19 sene iletişimde olacağız kendileriyle, bağımsız, üretken ve mutlu bir birey olma yolculuklarında.
Sevgili Gökhan Hotamışlıgil’e kıymetli zamanı ve bu çok kıymetli hikâyesi için çok teşekkür ediyorum. Hem mutlu oldum hem çok duygulandım. Kendisinin mayıs ayında Türkiye’de olacağını öğrendim; Adana’da, çocuklarımız ile Çocuk İyilik Merkezi’nde buluşmak dileğiyle…
Merkez kalıcı olmalı
Literatüre geçmiş birçok akademik yayın ve bilimsel çalışmalarınız var. İnsan hayatı söz konusu olduğunda sizi en çok heyecanlandıran bu mu? Sosyal fayda olarak da çok ses getiren bir proje oldu. Ne hissediyorsunuz?
Tabii ki zorluğu karşısında duygusal çalkantılara girdiğim pek çok hikâyem var. Ama bu hepsinden farklı. Yaptığımız işin bu insanların hayata tutunmalarında ne kadar fayda sağladıklarını görmek ise tarif edilemeyen bir duygu… Çünkü yaralar çok derin. Bizim hâlâ çok zorlandığımız alanlar var. Ne hissediyorsunuz soruna cevabım; hayatta yaptığım en önemli şey bu diye düşünüyorum. En çok neyden gurur duyuyorsunuz diye sorarsanız da bu projenin içerisinde yer almak derim. Kendi küçük dünyamda bu bana motivasyon, enerji ve umut veriyor… 40 senedir ülkemden fiziksel olarak uzağım ama fiziksel alanın dışında hiç uzaklaşamadım. Uzakta olunca duyarlılığınız daha artıyor, en azından benim için öyle. O defter hiç kapanmıyor diyebilirim. Bu da ülkeme küçük de olsa bir şey geri verebilmenin vesilesi olduğu için mutluyum.
Binlerce gönüllü devrede
Çukurova Üniversitesi’ndeki Çocuk İyilik Merkezi ile işbirliğiniz nasıl gerçekleşti ve ne aşamada?
İlk başlangıcımızı meslektaşlarım ile yaptıktan sonra ardından hemen dernekler devreye girdi, çocuk acil, çocuk yoğun bakım gibi paydaşlarla ilerledik. Bu çabalar sürerken çok güzel de bir gelişme oldu. Çukurova Üniversitesi Rektörü Meryem Tuncel ile kesişti yollarımız. Kendisi de bir hekim, çok uzun seneler Amerika’da yaşamış ve ailevi sebeplerden Adana’ya dönmüş, aynı zamanda Adanalı, yani deprem bölgesindeydi. Çok güçlü, yetkinlik sahibi ve olağanüstü bir insan. Bu çok önemli bir tesadüf oldu, çünkü bu alana gönül vermiş ve çok büyük liderlik özelliği olan sahada bir insan; sahaya daha da yaklaşmamızı sağladı ve bu programın hayata geçmesinde çok önemli bir rol oynadı. Sonrasında Çukurova Üniversitesi de bu projeye önderlik etmeye başlayınca taşlar yerine oturdu diyebilirim. Ardından büyük bir fon toplama faaliyetine giriştik. 100’lerce 1000’lerce insan gönüllü oldu, zamanlarını, uzmanlılarını, kaynaklarını devreye soktu ve bu devam ediyor.
Çukurova Üniversitesi Rektörü Meryem Tuncel
Merkezin amacı sadece uzuv takmak değil
“Proje çok yol aldı ve şimdi ayağa kalkmış bir vaziyette. Tabii ki daha yapacak çok işimiz var. Fon toplamaya devam etmemiz, bu çocuklara uzun süreler boyunca destek olabileceğimiz düzeye gelmemiz için çalışmamız gerekiyor. Şu an sisteme aldığımız çocuklara bakabiliyoruz. Fakat daha güçlü ve sürdürülebilir bir platforma taşımamız, sürekli değişen ve gelişen teknolojileri, yetkinlikleri bu merkeze taşımamız gerekiyor. Çocuklar için kalıcı bir yetkinlik ve mükemmeliyet merkezi olsun, ülke içerisinde örnek bir yapı ve uygulama oluşsun istiyoruz. Burada belki altını çizmem gereken, bu merkezin uygulama ve amacının, sadece uzuv takmak olmadığı. Bu problemin çözümü multidisipliner bir alan; cerrahiden bilgisayar bilimlerine, psikoloji ve psikiyatrik yetkinliklerden spor hekimliğine kadar uzanan pek çok uzmanlığın birlikte ve ahenk içerisinde çalışabilmesini gerektiriyor. Pek çok uzmanın aynı anda çalışması gerekiyor; biz de o kanalları açmaya, en üst yetkinlikleri bu çocuklara ulaştırma hedefi ile çalışıyoruz. Tamamen gönüllükle yapılan ve ayakta kalan bir oluşumla bundan sonraki süreçte kendi dönen bir yapı olması için çalışmaya devam edeceğim.