21.01.2018 - 01:30 | Son Güncellenme:
BUKET AYDIN - PAZARDAN PAZARA
Bu hafta İngiltere Başbakanlık Ofisi’nden gelen bir açıklama bana ilham verdi. Siyasi bir yazı beklemeyin, çünkü olay şu; İngiltere’de yalnızlıktan sorumlu bir bakanlık kuruldu. Harvard Üniversitesi’nin meşhur araştırmasını da hatırlayalım gelin, 75 yıllık bu araştırma göre bizleri sağlıklı ve mutlu kılan tek şey, iyi ilişkiler. Ben de bu hafta madem kariyer, başarı ve para bir yere kadar, esas önemli olan ilişkilerimiz o zaman bu konuda uzman görüşü alayım istedim. Aile terapisti ve yazar Serhat Yabancı’yla ilişkileri konuştuk. Onu hem kitaplarından hem de Instagram’da ilişkiler üzerine yazdığı küçük notlardan tanıyorsunuz. Serhat Yabancı’ya göre bizim ülkemizde anneler çocuklarıyla çok bağımlı bir ilişki kuruyor. Hal böyle olunca çoğu oğulları evlenince aldatılmış hissediyor. Ayrıca kimseyi bulamıyorum, düzgün kadın ve düzgün erkek yok diye şikayet edenlerinse kendilerini çok üstün görenler olduğunu düşünüyor. Lafı uzatmıyor ve şöyle diyorum, bu röportajda mutlaka kendinize uygun bir şeyler bulacaksınız
- Bütün aşklar tatlı başlıyor, sonra ne oluyor?
Ya sevgiye dönüşüyor, kökleşiyor ya da aşkın büyüsü bittikten sonra kavgalar ve ona bağlı olarak da ayrılıklar doğuyor ister istemez.
- Size terapiye gelen çiftlerin en büyük sorunu ne?
Daha çok ilişkide güç savaşları, ego savaşları, ilgisizlik ve sorumsuzluk üzerine yoğunlaşan ilişki sorunları görüyoruz, buna kök aile sorunlarını da ekleyebiliriz. Yani çiftlerin ailelerinin evliliği kabullenememesi, ilişkiye karışması…
- Neden ego savaşı ortaya çıktı, kadınların maddi gücü giderek arttığı için mi?
Bunun da etkisi de var ama şöyle bir yanlış algılama var, ilişkilerdeki sorunların kadının eğitim alması veya para kazanmasıyla oluştuğu düşünülüyor ama bu bence kadına hakarettir. Eğitim veya üretmek evliliğin yapısını bozmaz. Kadının güçlü olması iyi evlilikler için değil, kötü evlilikler için tehlikeli. Eğitim o kadar iyi bir şeyken, aile yapısına zarar verdiğini tartışıyoruz bugün.
- Neden bunu tartışıyoruz?
Türkiye’de problemlerin çoğu aslında kadının üzerinden çözülmeye çalışılıyor. Ahlak sorunları, cinsel sorunlar, cinsel taciz, şiddet. Cinsel tacizi sürekli kadına bağlamaya çalışıyorlar; eteğinin boyu, kıyafeti, konuşması, topuğu, maliyet hep kadına çıkıyor. Bir şekilde ilişkisel sorunlarda da maliyet hep kadına çıkıyor.
- Erkeklerin savunduğu bir durum bu?
Maalesef anneler de söylüyor, kız anneleri de, erkek anneleri de. Bugün evliliğin yürütülmesi tartışması olduğunda kızın da erkeğin de annesi kadının alttan alması ve idare etmesiyle sürecin iyileşeceğini düşünüyor ama bilim bize şunu söyler; bütün alttan almalar erkekte öfke patlamaları veya kopuş, kadında 40’lı yaşlarda isyan veya sık depresyonla kendini gösteriyor. Boyun eğmek artık bir ilişkiyi sürdürmek için yeterli değil.
“Fedakarlık gizli bir hava atma yöntemidir”
- Boyun eğmek genelde fedakarlık olarak algılanıyor.
İdare etmek ve alttan almak bir ilişkide sürekli oluyorsa ilişkinin tarzına dönüşüyor. Sınır tanımayanla aşırı sınırı olan bir kişinin ilişkisine dönüyor, ‘boyun eğici – narsist’, ‘kontrol eden - kontrol edilen’ gibi. Sağlıksız çekim dediğimiz durum gerçekleşiyor. Bencil, fedakar sever mesela…
- Fedakar da bencil seviyor galiba?
Fedakar da sürekli fedakarlık yapacağı kişiyi arar hayatında. Fedakar insanlar genelde hayatını ikame edemeyen insanları bulup, evlenirler ve sonra da bunların ne kadar bencil ve sorumsuz olduğundan şikayet eder ama ilişkilerine de devam ederler. Fedakarlık gizli bir hava atma yöntemidir aslında. ‘O kadar güçlüyüm ki, böyle bir adama katlanıyorum’ demektir. Bu aslında adamı eleştirmekten çok, kişinin kendi gücü ve dayanıklılığıyla ilgili bir kibirlenme yöntemidir.
Sorunlu bir ilişkide hangi duyguyla çocuk yapılır?
Bazı insanlar kendi ayrılamama durumlarını stres olarak yaşamamak için toplumda kabul görmüş bazı değerlere dayandırmak zorunda hissederler. Çocuk yapıyor, çünkü artık ayrılmaması için daha gerçekçi bir nedeni var.
- Ayrılamamak bizim insanımızın birey olamamasından kaynaklanıyor herhalde, yalnız kalmaktan korkuyor. Bu anne babanın verdiği eğitimle mi alakalı?
İnsanlar ilk ilişkiyi anne baba ile kurarlar. Ve o ilişkiler devam ettikçe kemikleşir. Hayatımıza ya anne babamıza benzeyen insanları alırız ya da benzemeyen insanları alıp, anne babamıza dönüştürürüz. Diyelim ki; ailede baba bencil, ama hayatımıza normal bir insanı aldık, onu mutlaka babamız gibi bencil bir insana dönüştürürüz. İlişkiyi sadece fedakarlık yöntemi ile yürütüyorsak, biz hayatımıza ya bencili alırız ya da hayatımıza aldığımız kişiyi bencilleştiririz. Çünkü bildiğimiz tek yöntem o.
- O zaman ülkemizde bütün ilişkiler sorunlu mu, çünkü kimsenin mükemmel bir çocukluğu olmamıştır. Hepimizin bir yarası mutlaka vardır.
Bu ülkede mümkün değil!
- Mümkün olan bir ülke var mı?
Biz çocukluğumuzu yetişkinliğimizle kıyasladığımız için her nesil çocukluğundan şikayetçi. Ama bütün insanlar böyle büyümüyor.
- Nasıl büyütmeliyiz ki çocuklarımızı sağlıklı bir ilişki kurabilsinler?
Anne baba çocuğu memnun etme üzerine ebeveynlik yapmamalı. Çocuğun kendini memnun etmesi için destekleyici olmalı. Çocuğu memnun ederek yetiştirdiğimiz için o çocuk sürekli onu memnun edecek bir sevgili arayışına giriyor. Ya da çocuğu hiç önemsemiyoruz ve o çocuk sürekli kendini önemli hissetmek için birilerine fedakarlık yapmak zorunda kalıyor. Sağlam karakterli insanlar birini sevmek için onun hayatında işe yaramasına ihtiyaç duymaz.
- Neye ihtiyaç duyar?
Cinsellik ister, duygusallık ister, sosyal paylaşım ister. İlişkinin ana dinamikleri bunlar.
“Tanışma dönemi fragmandır, esas film düğün alışverişinde başlar”
- İlişkilerinde çok mutlu olanlar evlendikten kısa bir süre sonra ayrılabiliyorlar, neden?
Tanışma ve nişanlılık dönemi bir filmin fragmanı gibidir. Düğün alışverişinden itibaren başlayan ve devam eden süreç de filmin kendisi gibidir. Ana sorun ilişkilerin kontrol ve bağımlılık üzerine kurulmuş olması. Zaten eğer birey olmuşsanız sağlıksız bir ilişkinin bir yerinde ayrılıyorsunuz, birey değilseniz o ilişki hastalıklı olmasına rağmen kopamazsınız.
- Her ne kadar herkes ideal ilişkiyi arasa da aşk bana biraz da birinin travmasını beslemek gibi geliyor.
Kişi çocukluğundan getirdiği bilişsel çarpıtmaları, değersizlik, yetersizlik, boyun eğicilik, şiddet görme, ötekileştirme gibi kavramları besleyecek kişiyi bulmak istiyor. Çocukluğunda değersiz hissetmişsen bunu sürdürecek kişiyi seçiyorsun. Bazı insanlar da sadece bildikleri ilişki modeline uygun insanları seçerler. Hep sevgisiz büyümüşse sürekli kendini kanıtlayacak ve sürekli kendini sevdirmeye çalışacak bir kişiyi hayatına alır. Çocuk o sevgiyi kazanmak için bir şekilde kendini kanıtlamaya çalışmıştır o ailede, çok başarılı olmuştur, işe yaramaya çalışmıştır. Aynı çocuk eş seçerken de o rolü alacağı kişiyi seçiyor. Başarısı için onu seçen kişiye gidiyor ya da kimin hayatında onun emeğine ihtiyaç varsa gidip onu buluyor.
- Bu sarmaldan nasıl çıkarız?
Bazen mümkün olmuyor, önce bilgi gerekiyor. Aksi takdirde kişi kendi seçtiği kişiden bile nefret edip, ayrılmak istiyor.
- Ayrılamıyor da!
Çünkü neden seçtiğini de, neden bugüne kadar sürdürdüğünü de, neden katlandığını da oturtamıyor, zaten oturtsa film kopacak. O tip durumlarda da şu seçenek var ya ilişkiyi yeniden inşa etmek ya da boşanmak. Ki bu da bir yeniden dizayndır. Aile ve ilişki terapilerinin amacı da budur zaten yeni bir yol haritası çizmek.
- Çocuk doğduktan sonra boşanan çiftleri de çok sık görmeye başladık.
2016’da boşanan 130 bin çiftten 100 bini çocukluydu. Kadın çocuktan sonra bireysel kimliğini bir kenara atıyor, sadece annelik rolü ile yaşıyor. Anneler bizim ülkemizde çocuklarıyla maalesef çok fazla bağımlı ilişki kuruyorlar. Onun için de çocukları evlenince terk edilmişlik sendromu yaşıyorlar. Bağımlı ilişki kuran erkek annelerinin çoğu aldatılmış gibi hissediyor.
“Her ilişki parmak izi gibidir”
- İlişkiler dipsiz kuyu gibi, ne kadar genelleyebiliriz ki?
Çok genel kavramlarla ilişkileri yorumlamaya çalışıyoruz ama her ilişki parmak izi gibidir. Hiçbir ilişki bir başka ilişkiye benzemez. Özel bir ilişkiyi genel teorilerle açıklayamayız ama başlaması veya sürdürülmesi ile ilgili kavramları genelleştirebiliriz.
- Eğitimli kadın ilişki için neden tehdit olarak görülür?
Kadının farkındalığı arttıkça ilişkisini sorgulamaya başlıyor, eşini sorgulamaya başlıyor.
- Erkeğin farkındalığı neden artmıyor?
Erkek zaten yeterli buluyor mevcut sistemi. Sistem en çok onu besliyor çünkü. Kişisel gelişim, psikoloji, aile, evliliklerle ilgili yazan bütün meslektaşlarımızın kitleleri neredeyse sadece kadınlardan oluşuyor. Çünkü kadın ilişkiyi kendisinin bir parçası olarak görüyor. Erkek ilişkiyi kadının malı olarak görüyor. Bir erkeğin kolay kolay evlilik yıldönümünün unutulmasıyla ilgili arızasını göremezsiniz. Ama kadınınkini görürsünüz doğum günü unutulmuş gibi hisseder.
“Kadınlarımız anneliği, özgürlüğü ile takas etti”
- Kadınlar doğru düzgün adam yok diyor, erkekler de doğru düzgün kadın? Bunlar doğru ilişkiyi arayan insanlar, neden bir araya gelemiyorlar sizce?
‘Adam gibi erkek yok, doğru dürüst kadın yok’ diyen müzmin bekarlar aslında farkında olmadan kendilerini yüceltiyorlar. ‘Bana uygun biri yok’ demek ‘ben biriciğim, eşsizim’ demek, orada bir böbürlenme var. Kişinin yaşına uygun şekilde ilişkisi yoksa mükemmeliyetçi yapısı vardır diyebiliriz. Ya obsesif mükemmeliyetçilerdir yani aşırı detaycılardır ya da narsistik mükemmeliyetçilerdir. Onların da standartları o kadar yüksek ki, aradığı kişinin aradığı kişisi olamıyor.
- Bir tarafta ilişkisi olmayanlar var bir tarafta da aldatan insanlar. İnsanlar birbirlerini neden aldatıyor?
?Temelde baktığımızda yanlış eş seçimi, yanlış sürdürme yöntemleri ve kişilik baş sebepler. Eğer iyi yönetilirse bir aldatma evliliği daha da güçlendiriyor. Aldatan aslında evliliği bitirmek istemiyor, aldatmak evliliği bitirme isteği değildir.
- Erkekler mi daha çok aldatıyor kadınlar mı?
Hemen hemen eşit, kadınların yüzde 47’si, erkeklerin de yüzde 53’ü eşlerini aldatıyor.
- Kadınlar neden evli erkeklerle olmayı, ikinci kadın olmayı kabul ederler?
Genelde evlilik korkusu olan kadınlar üçgenin diğer köşesi oluyor. İkincisi neden de şu, daldaki yerdekinden kıymetlidir. ‘Evlendiğine göre tercih edilmiş, demek ki bunda bir vasıf var, gizem var’ diye düşünüyor.
- Ben eski Türk sinemasının insanlara çok romantik bir ilişki biçimi çizdiğini düşünürüm her zaman. Yeşilçam ilişki anlayışımızı etkiledi mi?
Yeşilçam ilişkilerimizi kesinlikle derinden etkiledi. Türk filmlerindeki bütün kadınlar evlendikten sonra her şeyden vazgeçen, fedakar, sadece kocasına hizmet eden, eşinin verdiği azıcık ilgiyle memnun olmaya çalışan bir görüntü yansıtıyor. Halen de öyle, bunun etkileri günümüzde de sürüyor. Bir şey daha ekleyebilirim; Türk kadınının bu hale gelmesinin en büyük nedeni anneliği. Toplum hastalıklı olarak anneliği kutsallaştırdığı için bugün kadınlarımız evlendikten sonra bu hale geldi, anneliği aldı özgürlüğü ile takas etti.
“İstanbullu Gelin Türk toplumunu yansıtıyor”
- Son zamanlarda Türk toplumunu en çok yansıtan dizi hangisi?
Bence son zamanlarda İstanbullu Gelin çünkü Türkiye’de gelin- kaynana, bağımlı ilişkiler, birey olma savaşını veren kişilerin profilini yansıtıyor. Aynı zamanda bir şiddet dinamiğini görüyoruz orada. Adem rolünün (Fırat Tanış) eşine uyguladığı şiddet ve her seferinde pişman olma ama kendi çocukluğunda annesinin şiddet görmesinin tekrarını yaşatan sahneler.
- Dizideki kaynana karakterleri izleyenler tarafından çok tanıdık algılanıyor. Sanki herkesin hayatında bir Esma Sultan (İpek Bilgin) ve Reyhan Hanım (Semra Dinçer) var...
Oğullarını kontrol altında tutmaya çalışan kayınvalide profillerini görüyoruz burada. Yalnızlıkları ve yaşamlarındaki boşluklardan dolayı çocuklarını devamlı hayatlarında tutmak istiyorlar. Dizide de toplumdaki gibi bağımlı ilişkiler var.
“Pınar Dilek’e baktığımda Tarkan’ı gördüm”
- Ünlü çiftlerin Kıvanç Tatlıtuğ-Başak Dizer, Kenan İmirzalıoğlu- Sinem Kobal, Fahriye Evcen- Burak Özçivit çift olarak uzaktan bakınca çok ideal duruyor, bir yorumunuz var mı?
İnsanlar asla göründükleri gibi ilişki yürütmezler, içlerini bilemeyiz. Temel nokta şu; hem konumlarını hem sosyal statülerini hem de birbirlerinin kişiliklerini baştan benimseyip yola çıkarlarsa sorun olmuyor zaten.
- Fahriye Evcen Burak Özçivit’le evli olduğu için çok şanslı seçilmiş, neden böyle düşünülüyor, adam şanslı değil mi yani?
Bir ilişkide şanslı görülen biri varsa karşı tarafa layık görülmüyor demektir. Burak Özçivit’i büyük bir lütuf olarak algılıyorlar, gizli kıskançlık, özenti gibi nedenlerden. Erkelerde böyle bir şey yok mesela ‘Kenan İmirzalıoğlu turnayı gözünden vurdu Sinem Kobal’la evlendi’ demezler, ama Sinem Kobal için diyorlar.
- Tarkan ve eşi Pınar Dilek’in evliliğini çok eleştirdiler. Tarkan’dan ünlü bir mankenle, ya da oyuncuyla evlenmesini bekledikleri için mi kabullenemediler bu evliliği?
Pınar Dilek, Tarkan için ideal bir eş çünkü Tarkan’ı olduğu gibi benimsemiş ve kişiliği itibariyle egolarından arınmış. Tarkan gibi duygusal, mütevazı bir insan için kendi gibi mütevazı, vitrinden arınmış, kendini gösterme çabası olmayan, tamamen kendi sistemi içerisinde yaşayan bir insan. Aslında ben Pınar Dilek’e baktığımda Tarkan’ı gördüm. Bence Tarkan’ı ancak böyle bir karakter kendine bağlayıp, aşık edebilir. Düşünsenize Tarkan ‘Ankara’nın Bağları’ çalarken oynadı eşiyle. Ben Tarkan’ın eşinde gelenekselliği ve kendiyle barışık olmayı gördüm.
- Son 2 yılda ünlüler de dahil evlilikler çok arttı. Neden?
Evlilik sanatçılara prim kazandırmaya başladı. Çünkü evlilik bir otoritedir, bir kutsiyettir. Kadın evlendiğinde kutsiyet kazanıyor. Bekar kadına nöbet yazılır ama evli kadına yazılmaz mesela. Orada bile kadının evliliği kadına statü kazandırıyor. O nedenle sadece sanatçılarda ya da medyada değil, en alt kademede bile artık popüler. İnsanlar akın akın evleniyorlar.
- Evliliği yürütmek için bir formül var mı sizce?
Benim ‘5S 1İ’ formülüm var. Sevgi, saygı, sadakat, sohbet, seks ve ilgi… Bu 6 dinamik olduğu sürece evlilikte sorunlar olsa da başa çıkılabilir.