09.08.2020 - 03:07 | Son Güncellenme:
Ceyda Ulukaya
İstanbul Sözleşmesi Yaşatır”, son günlerde en sık duyduğumuz sloganlardan. Sebebi; Türkiye’nin 2011’de ilk imzacısı olduğu ve 2014’ten beri yürürlükte olan, resmi adıyla ‘Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin 6 yıl sonra tartışmaya açılması. Siyaset gündemine Türkiye’nin Sözleşme’den çekilmesi boyutuyla taşınan bu tartışma, başta kadına şiddetle mücadele eden sivil toplum kuruluşları olmak üzere toplumun birçok kesiminde itirazlara neden oldu. Bunlardan biri de, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kızı Sümeyye Erdoğan Bayraktar’ın Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı olduğu Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM). Böyle bir süreçte İstanbul Sözleşmesi’nin etrafındaki toz bulutunu ve KADEM’in tutumunu, Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Saliha Okur Gümrükçüoğlu’yla konuştuk.
İstanbul Sözleşmesi Türkiye’de 2014 itibarıyla yürürlüğe giren bir sözleşme. O dönemin şartlarında hangi ihtiyaçlara cevaben hayata geçirildi?
Şiddet yeni bir problem değil, binlerce yıldır mevcut ve maalesef çok yaygın bir sorun. 2011’de ve öncesinde de olduğu gibi şiddet hep vardı. Fakat şiddetle mücadelede spesifik bir alana odaklanan böyle bir çalışma bulunmuyordu. İstanbul Sözleşmesi bu anlamda uluslararası arenada kadına yönelik şiddet, ev içi şiddet, aile içi şiddetle alakalı bir metin olması sebebiyle öncü bir çalışma. O dönemin sıkıntılarından yola çıkarak ihtiyaca binaen imzalanmıştır.
Bugün bu ihtiyaçların ortadan kalktığı söylenebilir mi?
Maalesef bunu söyleyemiyoruz. Kadına yönelik ve aile içi şiddet devam ettiği sürece, şiddetle mücadele etmeyi hedefleyen birtakım hukuki metinlere ve tavizsiz uygulamalara her zaman ihtiyaç duyduğumuz bir gerçek. Diğer yandan, şiddet sadece yasa yapıp kanun çıkarmakla çözüme kavuşturulacak bir mesele değil. Şiddet konusunda zihniyetleri değiştirmek büyük önem taşıyor. Kanunlarla birlikte hareket ederek bu işin ekonomik, politik ve sosyal ayağını da takip etmeliyiz. Ancak bu şekilde ele aldığımızda bu mesele çözüme kavuşabilir.
İstanbul Sözleşmesi sayesinde elde edilen ve KADEM olarak en çok önemsediğiniz somut kazanım ne?
İstanbul Sözleşmesi’nin en önemli çıktısı, şüphesiz kadına yönelik şiddetle ilgili çıkardığımız 6284 sayılı yasamız. Bu kanun şiddeti önleme noktasında sözleşmeden daha ağır yaptırımlar içermekte. O sebeple 6284 sayılı kanunumuzu çok önemsiyorum. Uygulamada bazı eksiklikler olmakla birlikte bu kanun sayesinde şiddet ve kadın cinayetleri konusunda dünyadaki pek çok ülkeye nazaran daha iyi bir yerde olduğumuzu söyleyebilirim. Elbette daha çok çalışmalı ve toplumdaki zihinsel dönüşümü hep birlikte sağlamalıyız.
2014’ten bu yana yürürlükte olan bir sözleşme sizce bugün neden tartışmaya açıldı?
İlk çıkış noktasını biz de bilmiyoruz, fakat ciddi bir provokasyon ve siyasi rant devşirme çalışması olduğu aşikâr.
KADEM’in başından beri, daha sözleşme ile ilgili hiçbir açıklamamız yokken, sözleşmenin imzacısı veya “yılmaz savunucusu” gibi gösterilmesi niyette bir bozukluk olduğunun göstergelerinden biri. Nafaka, velayet, erken evlilik vb konuların da, aslında ilgisi olmadığı halde sözleşme potasına sokularak adeta mevzi kazanma çabası da yine iyi niyetten uzak bir girişime işaret ediyor. Biz tüm bunlara rağmen bu provokasyonlardan samimi olan eleştirileri ayırma ve değerlendirme çabasında olduk.
Bir araştırma, toplumun yüzde 51’inin İstanbul Sözleşme’sine dair bilgisinin olmadığını ortaya koydu. Bununla birlikte Sözleşme’ye yönelik aile yapısını bozduğu ve eşcinselliği özendirdiği iddiaları ortaya atılıyor. KADEM’in bu iddialarla ilgili detaylı bir açıklaması da oldu. Konuyla ilgili tüm bu tartışmalar, Sözleşme’nin içeriği ve toplumdaki algılanışıyla ilgili size neler düşündürdü?
Tartışmalar metindeki bazı kavramlarla ilgili. Sözleşmenin 4. maddesinde geçen “cinsel yönelim” kavramı şiddetle mücadelede hiç kimseye ayrımcılık yapılmamasını, toplumsal cinsiyet ve cinsel yönelime dayalı şiddetin ortadan kaldırılmasını amaçlıyor. Bağlama baktığımızda bu böyle yani. Üçüncü bir tür oluşturma ya da LGBT’yi hukuksal bir zemine oturtmak gibi bir hüküm taşımamakta. Zaten biz bu manada bundan 1 sene evvelki açıklamamızda Sözleşme’ye şerh düştüğümüz noktalar olduğunu açıklamıştık. İkincisi, dilimize “toplumsal cinsiyet” olarak çevrilen “gender” kelimesi. “Gender”, kültürün ve toplumların kadın ve erkekten beklediği roller anlamına gelir. Ve elbette bu beklenti her zaman adil bir şekilde cereyan etmez; çoğunlukla kadının aleyhine beklenti oluşturduğunu ifade etmek gerekir. Bu anlamıyla “gender” tabiriyle KADEM olarak bir sorunumuz yok. Ancak bu terimin hem cinsiyeti hem de aile yapısını bozduğunu iddia edenler oldu. Diğer bir eleştiri Sözleşme’nin 12. maddesiyle ilgili. Bu maddeyle ortadan kaldırılmak istenen, kalıp ön yargılar, kadını aşağılayan, onu ikinci sınıf olarak gören adetlerdir. Kan davaları, töre uygulamaları, namus cinayetleri vs... Bu maddenin amacı, gelenek ve göreneklerimizi ortadan kaldırmak değil, şiddeti olumlayan anlayışı ortadan kaldırmaktır.
KADEM’in ilgili açıklamasında “Sevgi, saygı göstermeyip şiddete başvurup bir tarafa zulmedilen bir ilişkide artık aileden bahsedemeyiz” deniyor. KADEM’in aile tanımında şiddet bir kırmızı çizgi midir?
Elbette. Şiddetin olduğu yerde huzur, güven ve sağlıklı bir aile ortamından söz edemeyiz. KADEM olarak yapmaya çalıştığımız hem kadının hem erkeğin hak ve sorumluluklarına vakıf olduğu, aile içi ilişkilerin sevgi, saygı, merhamet üzerine kurulduğu bir aile yapısının oluşumuna destek vermektir. Kadınla alakalı yapmış olduğumuz çalışmalar aynı zamanda aile kavramının güçlenmesi anlamına da geliyor. Çünkü kadınların aile içinde maruz kaldığı mağduriyetler giderilirse, aile meselelerinin daha kolay bir şekilde çözüme ulaşabileceğini düşünüyoruz. Diğer türlü kadınların yaşadığı her türlü mağduriyet çocuklara da sirayet ediyor ve geleceğimizi emanet ettiğimiz çocuklarımız travmalarla boğuşmak zorunda kalıyor.
Sizce Sözleşme’den çekilmek söz konusu mu? Bu yönde bir karar alınırsa KADEM’in tutumu ne olur?
Sözleşmeden çekilip çekilmemek devletin kararıdır. Biz salt Sözleşme’ye değil, genel manada kadına yönelik şiddeti önlemeye odaklanmış bir STK’yız. Tüm toplumsal metinler gibi İstanbul Sözleşmesi’nde de değişmeye açık yerler olabilir. Avrupa Konseyi, şiddet noktasında ülkelere iç hukuka göre düzenlemeler yapma imkânı sunuyor. Sözleşme’den çıkma yolunu tercih etmeden evvel düzeltme ve şerh isteyebiliriz. Biz, toplumdaki hassasiyetin de farkındayız. Ama tek bir can kaybı daha olmayacak şekilde iç hukukumuzu şiddete karşı güçlendirmek zorundayız. Bunları göz önünde bulundurarak Sözleşme’de şerh düştüğümüz bazı maddeler var. Bunlarla ilgili değişiklik ve geliştirmeler yapılabilir. Diplomasi yoluyla bunların olup olmayacağı gözden geçirilebilir.
Tartışma, KADEM dahil İstanbul Sözleşmesi’ne destek veren kadınlara ve kadın derneklerine yönelik hakaretlere varan bir boyut da aldı. Böyle bir sözleşme üzerinden yine kadınların hedef alınmasını nasıl yorumluyorsunuz?
KADEM’in hedef gösterilerek bu gibi çirkin hakaretlere maruz bırakılmasını tartıştığımız konu bağlamında manidar buluyorum. Söz konusu hakaretler, yasalarımızca da suç kapsamında yer alan psikolojik şiddete bir örnektir. Bu noktada hazırladığımız kampanyamız “Küfürsüz Hayat Mümkündür”ü hatırlatmak isterim. Çağrımız herkese. Yaşadıklarımız gösteriyor ki hem sözel şiddetle hem de fiziksel şiddetle ciddi anlamda mücadele etmemiz gerekiyor. Konu ile ilgili hukuki süreç devam etmekte.
“Şiddete giden yollar kapatılmalı”
İstanbul Sözleşmesi’nin hakkıyla uygulanmadığı eleştirileri de var. Birçok kadının, koruma talebi ya da uzaklaştırma kararına rağmen öldürüldüğü haberleri sık sık basına yansıyor. KADEM bu eleştirilere nasıl yaklaşıyor?
Türkiye, özellikle son yıllarda kadına yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla birçok çalışma yaptı. Bu konuda birçok kadın derneği de bizimle aynı görüşte. Mevcut kanuni düzenlemeler yeterli ve caydırıcı niteliktedir. Ancak uygulamada birtakım sorunlar olduğunu biliyoruz. Bunlar mutlaka giderilmeli. Örneğin şiddet gören bir kadın bunu emniyet güçlerine bildirip yardım istiyorsa çeşitli bahanelerle şiddet gördüğü ortama yeniden gönderilmemeli. Şiddet gören kadının talebi dikkate alınmalı, tutanak tutulmalı ve şiddete giden yollar tedbir ile kapatılmalı. Ancak muhatap olunan bazı kolluk kuvvetlerinin “kol kırılır, yen içinde kalır” gibi tamamen yanlış bir anlayışla yaklaştığını duyuyoruz. Bu durum yasaların yetersizliğinden değil, kanunun uygulanmasındaki aksaklıktan kaynaklanıyor. Zihniyet dönüşümü derken bunu kastediyoruz.
“KADEM, kadın hakları savunuculuğu yapan bir kuruluş”
KADEM’in genel hatlarıyla bir portresini çizecek olsanız nasıl tanımlarsınız?
KADEM, kadın hakları savunuculuğu yapmak ve kadının insanlık onurunu teslim etmek adına faaliyetler yürüten çok yönlü bir kuruluş. Kadın sorunlarıyla ilgili akademik çalışmalar ve farkındalık projeleri yürüten, eğitimler ve destek hizmetleri veren bir dernek ve vakıfız. Mağdur kadınların davalarında gönüllü avukatlarımızla gerekirse müdahale talebinde bulunarak destek veriyoruz. Yasal ve sosyal haklar, İslami çerçevede kadın erkek ilişkileri, kadına yönelik şiddet gibi konularda ücretsiz eğitimler veriyoruz. Altı ayda bir çıkan hakemli akademik dergimiz (Kadın Araştırmaları) ve her yıl gerçekleştirdiğimiz akademik kongrelerimizle akademide kadın konusunda farklı seslerin de duyulması için çalışıyoruz. İki yılda bir gerçekleştirdiğimiz uluslararası zirvemizle tüm dünyadan alandaki uzmanları bir araya getiriyoruz. Bunların yanında İstanbul’da yürütülen faaliyetlerimizi daha çok kadına ulaştırmak adına 48 ilde bulunan temsilciliklerimiz ile kadınların ihtiyacına göre sahada çeşitli projeler yürütüyoruz.