Pazar“Alaz’la yaşamayacaksak keyfin manası yok”

“Alaz’la yaşamayacaksak keyfin manası yok”

27.12.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:

Son birkaç aydır sosyal medyayı şenlendiren bir sarışın var. Mustafa ve Övül Avkıran çiftinin bu yıl nisan ayında dünyaya gelen ilk çocukları Alaz, sanat dünyasının da gözbebeği. Yıllardır onlarca projede bir arada çalıştıktan sonra beklenmedik, yepyeni bir projeyle karşılaşan Avkıran çifti “Keyfi onunla yaşayamayacaksak manası yok” diyor

“Alaz’la yaşamayacaksak keyfin manası yok”

Anne ve baba Türkiye tiyatrosunun en çalışkan çiftlerinden, isim babası ise Türkiye edebiyatının en önemli şair ve yazarlarındansa, insan ister istemez merak ediyor karşısındaki çocuğun gelecekte nasıl biri olacağını. Mustafa-Övül Avkıran çiftinin beraberliklerinin 24’üncü senesinde dünyaya getirdikleri, ona ismini veren Murathan Mungan’ın “yeğenim” diye bahsettiği, sanat dünyasının yeni sevgilisi 8.5 aylık Alaz hakkında hemfikir olunan iki konu var: Birincisi çok şanslı, ikincisi ise çok güzel.

Haberin Devamı

Tarabya Big Chefs’te gerçekleştirdiğimiz, anne ve babasının kendisi dünyaya geldikten sonra birlikte verdikleri ilk röportaja da Mungan’ın evinden geliyor Alaz, tüm gün yorulduğu için uyuyarak. Anne-babası onu rahatsız etmeden uyandırmaya çalışmak gibi zor bir işe kalkışıyorlar, o da uyandırıldığı anda hiç sesini çıkarmadan, Ercan Arslan’ın röportaj için çektiği fotoğraflarda neredeyse poz vererek, gösteri dünyasının yorucu programını kaldırabilecek genlere sahip olduğunu kanıtlıyor. Biz Mustafa ve Övül Avkıran ile yıllar içinde kurdukları düzene bir çocuğun girmesiyle değişen ve değişmeyen şeyleri konuşurken, sakin durmaya devam ediyor.

“İlk büyük emzirme deneyimimiz Paris’te oldu”

-Alaz kime benziyor demeyelim de kimin bebekliğine benziyor daha çok?

Haberin Devamı

Övül Avkıran:Biraz daha bizim taraf sanki; bana, dayısına daha çok benziyor. Ama ikimizden de bir şeyler almış. Çenesi Mustafa’nın babasına benziyor mesela.

Mustafa Avkıran:Çenesi olduğu gibi babam. Ama teni Övül...

Övül A.:Ama çok da şahsına münhasır bir çocuk. Göçmenlik
durumu da var. Mustafa’nın anne tarafı Selanikli, benim baba tarafım Selanik, anne tarafım Makedon. Dolayısıyla göçmenlik soyunda var.

Mustafa A.:Bir Balkan çocuğu.

Övül A.:(Alaz’ın oyuncağı yere düşüyor) Ağza götürme huyu yok neyse ki bir şeyleri.

-Her şeyi ağızlarına götürmeye ne zaman başlıyorlar?

Övül A.:Şu anda da olur aslında ama Alaz o kadar emdi ki, bu biraz emme meselesiyle ilgili. Biz üç günlükten beri dolaşıyoruz. Hastaneden çıktık, buraya geldik. Bir aylıktı Paris’e gittik, üç aylıktı Fransa turu yaptık, karavanla üstelik. Assos’a defalarca gittik, Antalya’ya gittik, Kapadokya turu yaptık, hep dolaşıyoruz. Onu tek koruyan şey bence anne sütü.

Mustafa A.:En güzeli Fransa’da Champs Elysees’ye gittik, yürüyoruz. Alaz yine emzirilmek istediğini “ilan etti”. Övül hemen bir banka oturdu ve emzirmeye başladı.

Övül A.:Emzirmediğim yer kalmadı. İlk büyük deneyimimiz tabii Paris’ti. Yürüyorsun yolda, emzireceksin, direkt gözler radara dönüşüyor ve etrafı tarıyorsun. Otel ama Çırağan Sarayı gibi böyle şıkır şıkır bir otel ve senin üzerinde gayet turist kostümü var. Gözün hiçbir şey görmüyor, hemen içeri dalıyorsun. “Restoranınız nerede, kafe nerede?” Yukarıda mı? Tamam, hemen yukarı çıkıp göğsünü açıp emzirmeye başlıyorsun. Ya da alışveriş merkezindesin, bir anda elbise stantlarının arasına çöküp emziriyorsun.

Haberin Devamı
“Alaz’la yaşamayacaksak keyfin manası yok”


Kıvanç Tatlıtuğ ile “Delibal”ın galasında. (Övül Avkıran Instagram hesabından)

-Burada farklı bir tepkiyle karşılaşıyor musunuz?

Övül A.: Burada özel bir tepki görmedim. Ama bana cesaret edememiş de olabilirler. Kime laf edip kime edemeyeceğini insan biraz algılıyor. O kadar özgüvenli oturup bunu yapıyorum ki... Biraz çekingen, genç bir anne olsa çemkirebilirler belki.

Mustafa A.:Ben sana daha önce gösterdim de bunu, şöyle bir şey oluyor Anadolu’da. Emzirdiğini fark ettiği anda, mesela kahveyi başka tarafa bakarak koyuyor. Servis yaparken onun tarafına geçmiyor filan, çok belli etmeden rahatsız etmemeye çalışarak bir hareket yapıyor.

-Alaz’ın aranıza katılmasına ne zaman karar verdiniz?

Övül A.:Karar vermek? Öyle bir şey yok, sürpriz. Bizim karar verdiğimiz şey hayatımızı hafifletmek, yüklerimizi atmak oldu. Yüklerimizi attığımızda da bu fırsatı kaçırmamalıyız dedik herhalde. Garajistanbul’u devrettik...

Haberin Devamı

Mustafa A.:2013 sonunda.

Övül A.:Onu devrettikten sonra da çeşitli planlarımız vardı, karavan alıp
bol bol seyahat etmek gibi. İlk tatilimizde Alaz geldi. Herkes sanıyor ki bu yaşta çocuk olunca, “Bu saate
kadar çalıştılar, ettiler, olmadı, tedavi filan, bu saatte oldu...”

Mustafa A.:Tüp bebek olduğunu düşünüyorlar.

Övül A.:Hatta çevremizde çocuğu olmayıp da isteyenler gizli gizli açıp soruyorlar, “Nasıl yaptınız, bizde de yaş ilerledi ama, hangi yöntemle oldu?” diye... “Biraz hafifledik, stresi attık oldu” diyoruz.

Mustafa A.:Ama şunu anladık, hakikaten hayatın yüklerini atınca kendiliğinden geliyor.

“O kadar işimizi seviyorduk ki çocuk merkezde olmadı”

-Kariyer nedeniyle bir erteleme diyebilir miyiz bu durumda?

Övül A.:Çocuk hayatımızın merkezinde olmamıştı hiçbir zaman. İstediğimiz dönemlerimiz oldu...

Mustafa A.:1991’den beri beraberiz, 24 senedir.

Haberin Devamı

Övül A.:Çok iş odaklı bir hayatımız oldu. İş dediğimiz de tiyatro ve tiyatro bizim yaşama biçimimizdi birlikte, ortak olduk tiyatroda çünkü hem mekanlar kurduk hem işleri birlikte yönettik. O kadar işimizi seviyorduk ki çocuk merkezde olmadı hayatımızda.

“Alaz’la yaşamayacaksak keyfin manası yok”


Murathan Mungan, Alaz’ın isim babası. (Övül Avkıran Instagram hesabından)

-Adeta birer çocuk gibi başka projeleriniz vardı.

Övül A.:Çok oyun yönettik, çok mekanlar açtık. Bunların hepsi çok emek istiyor, hele biliyorsunuz ki bu memlekette çarpı iki, üç emek... Dolayısıyla çocuğu düşünecek bir vakit olmadan biz çok çalıştık, çok çalışkan bir çifttik. Ama evliliğimizin onuncu yılında “Ya çocuk olsa mı?” diye düşündük ama zamansızdı, büyük bir projeye imza atacaktık. Yunanistan Devlet Tiyatrosu’nda “Geyikler Lanetler”i yönetecektik. Sonra uzun süre yine düşünmedik. Bir sekiz yıl sonra bir daha düşündük ama bu sefer de Garajistanbul vardı, üzerimizde çok büyük bir yüktü. Onda da “Yok, şimdi değil” dedik. Sonra da “Çok yorulduk biz, artık bu saatten sonra da boşver, yani olsa iyi olurdu ama, gezelim, edelim, başka şeyler yapalım” dedik. Bunu derken geldi.

-Beklemiyorken olur zaten genelde.

Övül A.:Bazı şeyler zamanını bekliyor, o da zamanını beklemiş. Biz değil de o beklemiş.

“Alaz’la yaşamayacaksak keyfin manası yok”
-Beslenmeyle ilgili katı kurallarınız var mı? “Asla şekerli şeyler vermeyeceğim” gibi.

Övül A.:Onu istiyorum tabii. Biraz daha yaşamış, anne-babalık anlamında değil belki ama hayat anlamında deneyimli bir anne-baba olarak, şekerin kendimiz açısından bile zararlarını bilirken çocuğa vermek çok doğru değil.

Mustafa A.:O kadar çok yeni fikirler var ki. 10 yıl önce “Çocuklar ağladığında odasına girilmeyecek” denirken şimdi “Anne-babanın yanında yatmasında bir mahsur yok” deniyor. Biz bu çocuk nelerden mutlu oluyor, ona bakıyoruz.

“Hamileliğimde trafik stresi bile yaşamadım”

-Hamileliğiniz nasıl geçti?

Övül A.:Garajistanbul’u bıraktığım ve çok hafiflediğim, kendimi Zekeriyaköy’deki evimizle, oradaki güzel bahçemizle ilgilenmeye adadığım bir dönemdi. Sekiz yıl boyunca bir türlü vakit ayıramadığımız bahçemizi yaptım, o beni çok mutlu etti, bir terapi oldu benim için. Hamileliğimde trafik stresi bile yaşamadım, şehre çok az indim. Şehir dışında çok gezdim, oturan bir hamile olmadım. Daha çok doğayla, denizle içiçe bir süreçti. Eğer Alaz bugün sakin bir çocuksa, temelleri hamilelikte atıldı diye düşünüyorum. Soranlara, “Trafik stresi bile yaşamadı çocuk,” diyorum, iş stresi bir yana. Çok çabuk algılıyorlar çünkü.

Ece Yörenç’in kehaheti

- Alaz geçtiğimiz günlerde Kıvanç Tatlıtuğ’la bir araya gelmiş galiba.

Mustafa A.: Kıvanç Alaz’ı ilk gördüğü zaman “Abi?” dedi. “Evet?” dedim. “Yok canım” dedi, “Ne yok canım” dedim. Bir şok geçirdi açıkçası.

Övül A.: Doğumdan sonra Ece’yi (Yörenç) aradım, “Sen ne kadar öngörülü bir kadınmışsın” diye. “Kuzey Güney”de Kıvanç’a Mustafa’nın oğlu rolünü verince herkes yadırgamıştı, şimdi Alaz’ı görünce fikirler değişti tabii. Gerçekten çok büyük kehanette bulunmuş kendisi.

“İlişkimizde dans etmeyi öğrendik”

-Çiftler beraber çalışırlarsa ilişkilerinin yürümeyeceği gibi bir düşünce var. Sizin öyle bir sorununuz yok gibi.

Mustafa A.:24 yıldır beraberiz, 20 yıldır beraber çalışıyoruz. Neredeyse her işi beraber yaptık. Birbirimizle tartıştığımız oldu ama hep iş üzerinden tartışıp birbirimizi çoğalttık. Şimdi dönüp geriye baktığımda, yarın gene bir projeye başlasak yine beraber çalışmaya devam ederiz, öyle bir çalışma yorgunluğum yok benim.

Övül A.:İkimiz de ilişkimizde, iş yapma biçimimizde birbirimize karşı çok kıvrak duruyoruz. Bunu tabii ki zamanla öğrendik. Birincisi, Mustafa ekip çalışmasını çok iyi bilen bir insandır. Tiyatroda egosu çok yüksek insanlar vardır, özellikle yönetmenler bu rolü paylaşmak istemezler. Ama Mustafa o kadar güçlü bir kimliğe sahip ki burada, sanatçı olarak söylüyorum bunu, orada bir ego sorunu yaşamıyor. İş dışında da aramızda bir iktidar mücadelesi yok Mustafa’yla. İlişkilerde problem yaratan genelde budur.

Mustafa A.:Öyle bir laf var ya, “İlişki ya bir düellodur ya da bir dans”. Biz dans etmeyi öğrendik.

“Güne herkesten önce başlıyoruz”

-Alaz ile seyahatler nasıl geçiyor?

Mustafa A.:Mesela Paris’e gittiğimizde üç aylıktı ve çok eğlendik. Bir Övül bir ben kanguruda taşıdık. Çok uzun bir zaman sonra bu kadar çok yürüdük. Kapadokya’da ise belirli bir saatten sonra onu çok yormamamız gerektiğini anladık, yani mesela saat 19.00’dan sonra onu çok zorlamamak lazım, onun yatması lazım, biz de o yüzden programımızı öne çektik. Ama ne oluyor, sabah 6.30’da uyandığı için güne herkesten önce başlıyorsun.

-Sabah 6.30’da uyanıyorsa insaflıymış kendisi, bunun sabah 4’ü, 5’i var.

Mustafa A.:Örneğin bir gün çıktık, Ürgüp’e gidecektik, Ürgüp de Göreme’den 15 dakika uzaklıkta bir yer. Arabaya biner binmez uyudu. Bu sefer de biz Nevşehir’i görmek istiyorduk, bunun üzerine oraya gittik, yolu uzattık bir şekilde, döndük dolaştık Ürgüp’e geldik ve uyandı.

“Kendi alanlarında o kadar kıymetli insanlarla büyüyor ki”

-Sanırım herhangi bir yere giderken bakıcıya bırakmıyorsunuz.

Övül A.:Hayır, hiçbir zaman. Her yere birlikte gidiyoruz. Daha bir saniye evde bir başkasıyla bırakmadık. Ama geçenlerde mesela Mustafa’nın filmi “Delibal”ın galası vardı, kulise birlikte girdik ama ben filmi izlemeye salona girmedim, Mustafa izledi. Şimdi film sinemalara geldiğinde ben izlemeye gideceğim, Mustafa dışarıda Alaz’la olacak.

Mustafa A.:Mesela Paris’te şöyle bir şey oldu. Paris’in Müzik Bayramı’na denk geldik, Ibrahim Maalouf konseri vardı. Garajistanbul’da da çalmıştı Maalouf. Biz önceden bir gidelim koklayalım, bakalım mekana dedik. Soundcheck yapıyorlardı gittiğimizde, o kadar büyük bir ses vardı ki “Alaz’ın buraya girmesi mümkün değil” dedik, vazgeçip döndük. Bizim için kayıp değil o mesela. Keyfi onunla yaşayamayacaksak manası yok.

“Alaz’la yaşamayacaksak keyfin manası yok”


-Alaz ve siz birbirinizin hayatını şekillendireceksiniz bir anlamda.

Mustafa A.:Övül ve benim için en güzel olan şey şu. Alaz doğana kadar hiç çocuk eksikliği hissetmedik biz, çok eğlendik. Alaz doğduktan sonra dedik, “Eksikmiş ya.”

Övül A.:Çocuğu olanlar hep diyordu.

Mustafa A.:Olmasaydı, hissetmeyecektik.

Övül A.:Bir çocukla tamamlanma fikri bize uzaktı çünkü hayatı doldurabilen bir çifttik. Alaz aslında bu konuda da şanslı. Belli sohbetlerin içine doğuyor çocuk. Aslında belli bir bilgi birikimi de var.

Mustafa A.:Genetik olarak öyle bir şey oluyor.

Övül A.:Bir bilginin üzerine doğuyor. Umarım büyüdüğünde de bunun karşılığını görür, görürüz. Elbette Murathan Mungan’ın ona ‘yeğenim’ demesinin ne kadar büyük bir şey olduğunu büyüyünce anlayacak. Kendi alanlarında o kadar kıymetli ve deneyimli insanlarla büyüyor ki... Umarım bu şansı anlar ve değerlendirmeyi de öğrenir.

“Alaz’la yaşamayacaksak keyfin manası yok”
Yazarlar