04.07.2023 - 10:49 | Son Güncellenme:
Acaba, Türkiye gerçek anlamda Rekabet Hukukuna uygun, kaliteli inşaat firmaları ve inşaat malzemeleri üretmiş olsaydı, herkes hukuka ve kanunlara uysaydı, denetimler ve kontroller nizami yapılsaydı, yerel yönetimler ve merkezi yönetimler, depreme uygun planların uygulanması konusunda, kanunlara ve uluslararası standartlara uysalardı, on binlerce insan ölür müydü, yüz binlerce daire yerle bir olur muydu?
Türkiye 6 Şubat sabahı büyük deprem felaketine uyandı; deprem bölgesindekiler enkaz altında kaldı. Yaşadığımız bu felaket, aslında hayatın her alanına uygulanacak sorunları içeriyor. Okumakta olduğunuz dergi, rekabet hukuku konusuna yönelik. Şirketlerin kanun ve hukuk kurallarına uyup uymadıkları konuları, elimizden geldiğince araştırıp makaleler yayınlıyoruz.
Küreselleşme öylesine çılgın boyutlara vardı ki, önünde neredeyse hiçbir şey duramıyor! Belki buna modernleşme de diyebiliriz. Modern insan bugün yaşadığımız dijital çağda, dünyayı tamamen fetheder gibi işgale çalışıyor. Her şeyi, her alanı, her bölgeyi âdeta ele geçirmeye çabalıyor. Sosyolojik bir konu gibi görünse de, insan ırkının ciddi biçimde tehdit edildiği siyasal, sosyal bir olaydan bahsediyoruz.
2019 yılından itibaren 2022 yılının sonuna kadar neredeyse Kovid-19 pandemisi ile 500 milyondan fazla insan hayatını kaybetti. Sağlığın ne kadar önemli bir durum olduğunu anladık mı yoksa algılarımız bu durumu unuttu mu, bilemiyorum!
Bu sayımızda, iki ana konuyu dosya olarak sunuyoruz. Birinci dosyamızda; küresel şirketlerin, dünyayı nasıl ele geçirip Moğol istilası gibi talan etmeye çalıştıklarını makalelerle ortaya koymaya çalıştık. Diğer dosyamızda ise sağlık konusunda, özellikle ilaç firmalarının nasıl manipülasyonlar yaptıklarını gözler önüne sermek istedik.
Dijital çağ
Yaşadığımız çağ Dijital Çağ... Hayatımızın neredeyse tamamına yakını internet üzerinden oluşan sanal dünyaya eklemlendi. Her şeyimiz dijital verilere entegre olmuş durumda. Eğer elinizde akıllı telefon ve internet varsa dijital çağın ağına girmişsiniz demektir.
Dünyanın tamamının her alanına giren bu ağın dışında kalmak neredeyse imkânsız hâle geldi. Şirketler bu yeni duruma hızla adapte oldu. İşleri kolaylaştırdılar, istihdam maliyetlerinin büyük kısmından kurtuldular.
Hele bu şirketler küresel alan içinde hareket ediyorlarsa, kazançlarına kazanç katmak çok kolay bir hâle geldi.
Devletlerin “Rekabet Kurumları”, neredeyse bütün işlerini bir kenara bırakıp küresel dijital firmaların kanunlara, hukuka aykırılıklarını engellemeye, sorunları çözmeye çalışıyorlar. Ülkemizde de yaşamakta olduğumuz durum gibi… Küresel bir oyuncu olan Çinli Alibaba, Türkiye’nin en büyük e-ticaret firması olan Trendyol’u satın aldı. Piyasayı neredeyse Trendyol belirlerken, Çin devleti kendi şirketi Alibaba’ya “devleti tehdit eder durumdasın” diyerek cezalar kesti, yaptırımlar uyguladı. Sadece o mu? ABD’li Amazon, Facebook, Google… Bütün bunlar dünyayı ele geçirip kendi dışındakilere neredeyse yaşam hakkı tanımıyorlar. Yerli şirketler, küresel şirketlerin “PARA YAKMA” harcamaları karşısında neredeyse yaşam mücadelesi veriyorlar.
Dijital şirketler, sadece ekonomik alanı zapt etmekle kalmıyor, siyasal alanı da istedikleri gibi planlıyorlar. Çünkü küresel şirketler dünyanın tamamında Moğol istilası yapmak istiyorlar. Hangi ülkede hangi siyasetçinin kazanması, hangi siyasal kararın alınmasını istiyorlarsa onun için çalışıyorlar. Cambridge Analytica Skandalı’nı duymayanımız yoktur. 2016 yılında siyasal danışmanlık şirketi,
ABD’de yapılacak başkanlık seçimlerini sosyal medya üzerinden manipüle ederek seçimleri Donald Trump’ın kazanmasını sağladı. Buna benzer çalışmayı, bilindiği kadarıyla dünyada 20 ülkede uyguladılar ve istedikleri siyasal partinin ya da liderin seçimi kazanmasını sağladılar.
Brexit Kararı
Yine aynı tarihlerde İngiltere’nin Brexit kararı için iş başına geçen şirket, burada da başarılı bir sonuç alarak, Birleşik Krallık’ın, Avrupa Birliği üyeliğinden ayrılmasına neden oldu.
Evet, dijital çağdan kaçamayacağız. Bunu bir veri olarak kullanacağız. Fakat bu çağın, açıkları, hukuksuzlukları kullanarak, yerel şirketlerin heba edilmemesi, yurttaşlarımızın mağdur olmamaları için her ülkenin ciddi çalışmalar yapması gerektiği artık biliniyor. İlaç şirketlerinin insan sağlığını nasıl göz ardı ederek, kârlarına kâr katmak için, demokrasinin nimetlerinden yararlanmak isteyen vatandaşların oylarının nasıl manipüle edildiğini görüyoruz.
Sadece bizim ülkemizin Rekabet Kurumu değil, gelişmiş ya da gelişmekte olan bütün ülkelerin rekabet kurumları bu konuları ele alıyor.
Vatandaşlarının ve yerli şirketlerinin mağdur edilmemeleri için rekabet hukukunun korunması için çalışıyorlar.
Evet deprem bir doğa olayı; tıpkı dijitalleşme gibi engellemek neredeyse imkânsız. Ama depreme uygun konut üretmek, fay hatlarının dışında yerleşimler açmak bizim elimizde. Dijital şirketler dünyayı ele geçirmek isteyebilir, fakat hem vatandaşlarımızı hem de yerli şirketlerimizi korumak elimizde. Bu da korumacı ekonomiyi kullanmadan, hukuku rekabet ortamına yaymakla mümkün olacaktır.