15.12.2022 - 02:36 | Son Güncellenme:
SERKAN ARMAN
SERKAN ARMAN- “Babamın verdiği nasihatlerden biri de ‘Kaplumbağa misali yavaş git ama uzun yol yürü’... İnce eleyip sık dokumaya çalışıyoruz. Aradaki farkı da karar aşamasındaki hızımızla kapatıyoruz...
Amerika’da eğitim gördünüz, çalıştınız. Sonra buraya geldiniz ve aile şirketinin yönetsel işleriyle başladınız. Yeni işlere, özellikle girişim sermayesine yönelme hep aklınızda mıydı?
Bizim girişim sermayesi serüvenimiz babamın teknolojiye ve inovasyona merakından kaynaklandı. Yakından takip eder, bilgi ve haberleri sürekli benimle paylaşırdı. Ben de açıkçası daha çekimser bir duruş içindeydim. Sonuçta güvenli bir yol izleyerek Revo, 212, 500 İstanbul (şimdiki adı ile 500 Emerging Europe), Earlybird, Hummingbird gibi fonlara gittik. Hem yatırım yaptık, hem de girişim sermayesi yatırımcılığı alanındaki işleyişi, ekosistemi öğrendik. Bizim ailenin yatırım konseptine, stratejisine uygun olarak; birebir projelere, direkt şirketlere yatırım yapmaktansa, fonların filtresinden, tecrübesinden yararlanarak onların yatırım kararlarından geçen işlere yatırım yapmayı tercih ediyoruz. Bir anlamda onların tecrübesine ve geçmiş performansına güvenerek hareket ediyoruz. Fonlar, geniş bir spektruma yatırım yapıyorlar. Tohum ve tohum öncesi aşamadaki, gelişmekte olan, gelişmiş ya da tam borsaya girmeden önceki şirketler. Biz de her safhaya yatırım yaparak, kendi içimizde riski dağıtmış oluyoruz. Neticede bu da bir portföy yönetimi. Girişim sermayesine girdiğimizde işlerimizin 30 milyon dolar gibi bir yatırım değeri vardı, şimdi kâğıt değeri 50-55 milyon dolara geldi. Türkiye’de Gülman Ventures A.Ş. adıyla girişim sermayesi yatırım şirketimizi kurduk. Şirketimiz üzerinden hem Türkiye’deki projelere hem de Türkiye’den gitmiş Türk girişimcilerin Avrupa’da, Amerika’da, Asya’da kurmuş oldukları şirketlere yatırım yapıyoruz. Yatırımlarımızla, Türkiye’den beyin göçü konusuna da aslında eğilmiş oluyoruz. Eğitimli gençlerimiz Arnavutluk’a, Almanya’ya, Bulgaristan’a, ABD’ye gidip şirketlerini yurtdışında kuruyorlar ama elemanlarını burada Seyrantepe’de, Gebze’de çalıştırıyorlar. Biz de onlara yatırım yapmak suretiyle Türkiye’ye gelip daha fazla sermaye toplamalarına, daha fazla değer yaratabilmelerine katkı sunuyoruz.
Enerji yatırımlarına, özellikle yenilenebilir enerjiye de yoğun ilginiz var. Nasıl bir mesafe kat ettiniz?
Yenilenebilir enerji sektörü, gerçekten muazzam bir sektör, adeta dipsiz bir kuyu, her türü ayrı bir ihtisas konusu. Geçmişte 62 megavatlık bir hidroelektrik santrali yatırımımız o günkü şartlarda maalesef tamamlanamadı, yarım kaldı. Böyle olunca enerji işinden biraz uzak kaldık. Ancak günün şartlarında, dünyanın ihtiyaçlarını da dikkate aldığımızda enerji pek çok fırsatı barındıran bir sektör olmaya devam ediyor. Bu işin neresinden tutabiliriz diye baktığımızda güneş, rüzgâr, hidrojen, jeotermal gibi başlıklar öne çıktı. Zira sürdürülebilir bir dünya, çevreye en az zararlı enerji gibi BM’nin Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları olarak benimsediği misyonları şirket olarak biz de önemsiyoruz. Yaptığımız değerlendirmeler sonucunda güneş enerjisinde karar kıldık. Güneş enerjisi daha net, daha istikrarlı, daha verimli ve daha sürdürülebilir bir enerji kaynağı. Yüzde 98 sabit, yüzde 2 değişkenlik gösterebiliyor. Hava nemli ya da bulutlu olduğunda, yağmur olduğunda daha az üretim olabiliyor ama hiçbir zaman büyük bir sürpriz yok. Hatta yağan yağmur dahi faydalı, panelleri temizleyerek verimli çalışma imkânı sağlıyor. Şartlarına baktığınızda GES (güneş enerjisi santrali), buğday tarlası gibi. Yani her koşulda oradan bir verim, bir ürün alıyorsunuz. Her ne kadar şu anda popüler trend hidrojen enerjisi olsa da ben daha çok güneşte büyümek isterim. Güneşte iki türlü gelir imkânı var. İlki aldığınız arsa. Zaten kurak bir arazi ve nispeten daha makul bir yatırım tutarıyla alıyorsunuz. Bu noktada yatırımcı şirket, uzun vadede gayrimenkul bakış açısıyla kazanabilir. İkincisi ise üzerine kurmuş olduğunuz tesisi amorti edene kadar zaten güneş enerjisinden gelir sağlıyorsunuz. Zaman içinde peyder pey renovasyon yaparak işin ömrünü de uzatabiliyorsunuz.
O zaman ana odağınız güneş enerjisi olacak...
GES’te teknoloji ilerledikçe, modernleştikçe kapladığınız alan da küçülüyor. Dolayısıyla mevzuat izin verirse projeyi genişletebilirsiniz. Bizim temel işimiz zaten gayrimenkul. Biz mevzuat izin verdiğinde ‘birleştir-büyüt’ modeli ile projelerimizi, etrafındaki arsaları da toplayarak büyütmek arzusundayız. Yeni yayınlanan mevzuat, güneş enerjisinde lisanssız üreticiye depolama hakkı veriyor. Depolama, gündüz üretilen elektriği, bir konteynır içinde bataryalarda depolayıp, akşam satabilme imkânı demek ve biz de bu imkândan yararlanmak isteriz. GES’te sıfırdan yapmaktansa hazır tesisi almak daha kolay. Zira şu an tedarik zincirindeki sorunlar nedeniyle istediğiniz malı; invertör, panel gibi gerekli malzemeyi her zaman bulamayabiliyorsunuz. Öte yandan hazır tesisi almak daha birinci günden gelir elde etmek demek. GES’i nakit akışı açısından bir lokantaya benzetebiliriz. Akşam kapattığınızda kasada hasılat oluyor. Bu da çok önemli çünkü nakit akışı önemli. Şirketler için nakit akışı, vücudumuzun ayakta kalması, hareket etmesi, yaşaması için damarlarımızda dolaşan kan gibidir. Büyüklüğü, küçüklüğünden ziyade düzenli nakit akışı olması çok önemli. O yüzden GES çok cazip ve biz bu işte büyümek istiyoruz.
Gıda yatırımı için arayışınız var mı?
Romanya’da kayınpederimle 100 milyon metrekarelik bir alanda tarım yatırımımız; mısır, buğday, ay çiçeği, arpa ve kanola üretimimiz var. 2023’te de 3 milyon metrekarelik alana blueberry (yaban mersini) yatırımımız olacak. Müşterisi ve alıcısı hazır. İspanyol bir şirketle ortaklık yaptık, know-how’ı onlardan alıyoruz. Biz orada da bir fon üzerinden yatırımcıyız. Biz fonlar üzerinden yatırım yapmaya başlayınca, yurtdışındaki bankalar, aracı kurumlar ve danışmanlar birçok teklif getirmeye başladılar. Bütün bunları tetkik etmek, tahlil etmek kolay değildi. Bu nedenle bu yatırımlara karar vermek için hem Türkiye’de hem de Londra’da çeşitli danışmanlıklar alarak bir yatırım komitesi kurduk. Önerilen işler arasında enteresan şirketler de bulunuyor. Örneğin Impossible Burger diye et tadı verilmiş sebzelerden yapılmış burger işi... Impossible Foods şirketine doğrudan yatırım yapmayı da çok istiyorduk. Zor oldu ama başardık. Şirket çalışanlarına emeklilik fonundan verilen hisseleri toplayan New Yorklu bir fon bulduk ve yatırıma onlarla iştirak ettik. Öneriler gelince yatırım yaptığımız bir şirket de Convoy Lojistik oldu. Bir anlamda parsiyel taşımacılık aplikasyonu. Parça parça farklı ürünler bu uygulamada derleniyor ve TIR şoförleri, işletmecileri de bu uygulama üzerinden teklif veriyor, taşıyor. Şirketin hiç kamyonu yok ancak çok büyüdü, çok etkili bir şirket oldu.
Bir de SpaceX yatırımınız var. Onun hikâyesi nedir?
SpaceX için üç sene uğraştık. Ulusal güvenlik boyutu da olduğu için ince eleyip sık dokuyorlar. Üç kere görüştük, iki yıl bekledik. Üçüncü yılda kabul ettiler ve nihayetinde iki sene önce yatırım yapabildik. SpaceX iyi gidiyor ama buradaki başarı biraz da Elon Musk’ın ruh durumundan etkileniyor.
Sektörel olarak yatırım hedeflerinizin dağılımı ne yönde?
Benim öncelikli hedefim enerji ve girişim sermayesinde büyümek. Ama örneğin tarımda yurt dışında büyüme hedefimiz de var. Yüzdesel olarak olmasa da şöyle bir formülüm var; gayrimenkulde durağan varlıkları nakit getiren varlıklara çevirmek. Nakit getirdikten sonra bunların bir şelale misali ilk önce yenilenebilir enerji yatırımlarını finanse etmesi. Sonrasında yenilenebilir enerjiden gelen nakit akışını da girişim sermayesine yönlendirmek isterim. Hepsi birbirini döndürecek. Girişim sermayesinin daha büyük getirisi olursa o zaman akış tekrar gayrimenkule mi, enerjiye mi, girişim sermayesine mi dönecek; onu güncel gelişmelere bakarak değerlendirmemiz gerekir.
E-ticaret depoları kurup kiralayacak
Ticari gayrimenkul alanında nasıl bir yol haritanız var?
Odağımızda lojistik depo; e-ticaret deposu var. Depoları belirli standartlara uygun yapıyorsunuz ve önemli e-ticaret markalarına hizmet veren dağıtıcı ve şirketlere kiralıyorsunuz. Onlar tüm iç donanımlarını, sistemlerini kendileri kuruyor. Orada önemli olan metrekare başına düşen ağırlığı kaldırabilecek yüksek kaliteli beton, iyi bir havalandırma, beyaz yakalıların çalışabileceği uygun bir alan, yangın dahil her açıdan güvenli bir tesis yaratabilmek. Bu yatırımımızı, depomuz Washington DC’de de olsa Kayseri’de de olsa, bir Amerikalı, Avrupalı ya da Asyalı fon gelip alabilmeli. Halihazırda bir depomuz var, ikinciye başlamak üzere ruhsat bekliyoruz. Sonrasında da dört tane daha depo planlamamız var, şu anda projelendiriyoruz. Mevcut ve gerçekleştireceğimiz depolarımız, Gebze ve Tuzla’da. İstanbul’un dışına çıkmak için de kiracılarımızdan gelen teklifler var, değerlendiriyoruz. İzmir’de yapmak istediğimiz güzel bir konut projesi var. Ispartakule’de kat karşılığı vermeyi düşündüğümüz bir projemiz bulunuyor.
Bir aile şirketi olarak kurumsallaşma çalışmalarınız nasıl ilerliyor?
Şirkette ne kadar patron olsam da eleman gibi çalışıyorum, masanın başında mesaim var. Haftanın iki günü toplantıdayım, onun dışında kendim çalışırım. Şirket olarak profesyonelleştik diyebilirim ama kurumsallaşma zor. Aile şirketiyiz ve aileye karşı çok büyük mesuliyetim var. Parayı ben değil, babam kazandı. Benim mevcudu muhafaza edip, üstüne koymam lazım. Dolayısıyla riskleri iyi yönetmek için elim taşın altında. Daha profesyonel, daha işinin ehli insanlar ile üzerinizdeki yükü hafifletebilirsiniz. Ben artık bunu yapıyorum. Aile şirketleri için söylenilen bir söz var, ‘Birinci jenerasyon parayı kazanır, ikincisi muhafaza eder’ diye. Ben ikinci jenerasyonum, o yüzden şu an öncelikle muhafaza etmeye çalışıyorum ve üçüncü nesil için riskleri azaltmak üzere de uzun vadeli yatırımlara giriyorum.
Enflasyonist ortamda planlamanızı nasıl yapıyorsunuz?
Böyle süreçlerde ara sıra fren yapmakta, yani yavaş gitmekte fayda var. Babamın verdiği nasihatlerden biri de ‘Kaplumbağa misali yavaş git ama uzun yol yürü’. O yüzden fazla ani hareketler ve hızlı işler yapmamaya, ince eleyip sık dokumaya çalışıyoruz. Aradaki farkı da karar aşamasındaki hızımızla kapatmaya çalışıyoruz.
Portföyün % 40’ı oyun sektörü yatırımı
Startup yatırımlarınız arasında en çok ümitli olduğunuz hangileri?
Açıkçası oyun sektörü inanılmaz gelişiyor ve Türkiye’de de ciddi girişimler var. Girişim sermayesi portföyümüzün 40’ı oyun sektörü yatırımlarından oluşuyor. Bizim için bu büyük bir oran, kâğıt üstünde çok da iyi gidiyorlar. Bizim inandığımız tarım, lojistik, enerji, bunların hepsi sektörel bazda çok iyi. Girişim sermayesi olaraksa oyun, fintech, yapay zekâ, gıda ve sağlık alanlarındaki girişimler çok iyi gidiyor.