30.08.2008 - 21:38 | Son Güncellenme:
Onunla ilk önce evde, üzerinde Georges Simenon yazan ve maalesef hep ecnebisi kaldığım Fransız dilinde başlıkları olan kitaplar sayesinde tanışmıştım. Sonra Ankara’da Tarhan Kitabevi’nden “Maigret Sets a Trap”i alıp okudum. Bu arada, Varlık’tan (sanırım) çıkan Türkçelerini de okumuş olmalıyım.
Türkçeye ilk kez 1944 yılında çevrilmiş. Ama ben Georges Simenon’u asıl, Mehmet Güreli’nin Nisan’dan aşkla çıkardığı kitaplarla hatırlıyorum. Hepsini okumuştum sanırım. İyi çevirmenleri vardı, özenle ve sevgiyle hazırlanmış bir diziydi.
Tabii Simenon’un hızına yetişmek mümkün değil ama, Nisan’ın dizisi de çok sayıda kitaptan oluşuyordu. Nisan dışında Milliyet Yayınları, Metis, K Kitaplığı, Üç Maymun da Simenon kitapları çıkardı. Bende olanlar bunlar...
Simenon külliyatı
Şu sıralarda, dünyanın belki de en velût yazarı Georges Simenon’un iki kitabı, “Kanaldaki Ev” ile “Bella’nın Ölümü”, Kabalcı Yayınevi’nden çıktı. İlki Oktay Rifat, ikincisi de Bilge Karasu tarafından çevrilmiş. Kabalcı, Simenon külliyatını yayımlamaya hazırlanıyor.
Bu arada, Maigret dizisini de kronolojik olarak yayımlayacaklar. Ancak bu ilk iki kitap, Maigret’siz kitaplar. Müfettiş Maigret’nin sadık hayranları olduğu, varlığıyla bir kitaba artı değer kattığı tartışılmaz. Ne var ki, Simenon da sadece Maigret demek değil. Sıradan insanların, bizim gibi insanların işledikleri suçların insani, duygusal nedenlerinin peşinde olan Maigret olsa da olmasa da, Simenon benzer insan zaaflarını ele alır.
“Kanaldaki Ev”de de öyle. Edmee, ergenlik çağında bir kız olarak, Kanallar’a, teyzesinin evine gidiyor. Flaman annesi onu doğururken ölmüş, Brüksel’de doktorluk yapan babası da on altı yıl kızını şımarttıktan sonra, annesini izlemiş.
Edmee soğuk bir havada, leş gibi trenlerle saatlerce yolculuk yapıp oraya varıyor. Genç kızı istasyonda erkek kuzenlerinin küçüğü Jef karşılıyor. Koca kafalı, orantısız yüzlü bir oğlan. Ama Flaman kuzenlerinin hepsinde böyle bir orantısızlık var, hepsinin de cildi bozuk. Doktor kızı Edmee bir ara onlara teşhis koymaya bile kalkıyor.
O yoldayken evin babası ölmüş. Kendini Flaman bir ailenin içinde buluyor. Anne ile üç küçük kız Fransızca bilmiyor. Onlardan başka, 17’sindeki Mia, en büyük kardeş ve mirasçı, 21 yaşındaki Fred var. Edmee’yi istasyondan almaya gelen Jef ise, 19 yaşında.
Edmee, iki kardeşin de kendisine ilgi duymasından hoşnut, ama Kanal’daki hayattan sıkılıyor. Tutkular alevleniyor, bir Patricia Highsmith romanında olduğu gibi kaçınılmaz sona doğru gidiyorlar. Simenon bu mekânları, bu insanları, onların hayatlarını iyi bilmenin avantajından yararlanmış. Kanallar, onun kalemiyle canlanıyor.
Şanslı kitaplar
Öyle ki ben birkaç yıl önce bir akşam TV5’te bir filmi ortasından seyretmeye başladıktan kısa bir süre sonra, oraları tanıdım. Uyarlamada değişiklikler vardıysa da, son derece aşinaydı. Edmee ve iki oğlan, kitaptaki gibiydiler. Özellikle de yağmurdan kurtulunca kara yakalanan, suların hükmündeki, kasvetli Kanal bölgesi.
Hemen kitaplarıma baktım, doğru mu hatırlıyorum diye. Öyleymiş, üstelik de bir Oktay Rifat çevirisiymiş. Sonra da Samih Rifat’ı arayıp bu keşfimi bildirdim. Samih meğer K Kitaplığı’ndan çıkan kitabı da yayına hazırlamış. Şimdi ne yazık ki o da aramızda yok.
Biz aslında daha önce Kabalcı’dan çıkan iki Simenon kitabıyla da buluşmuştuk. “Kanaldaki Ev” 1959 ve 2003, “Bella’nın Ölümü” ise 1981 ve 1993 yıllarında basıldı. Çevirileri gene Rifat ve Karasu’ya aitti. “Kanaldaki Ev” önce Varlık’tan çıkmıştı, sonra K Kitaplığı’ndan.
Simenon kitapları, başka yazarların (özellikle polisiye yazarların) uğradığı değer kaybına uğramayacak kadar da şanslı. Çünkü hemen hemen hep iyi çevirmenleri olmuş: Oktay Rifat, Bilge Karasu, Tahsin Yücel, Sait Faik, Cihat Baban, Nurullah Ataç, Oktay Akbal.
Umarız Maigret kitapları da bu iyi çevirilerle karşımıza gelir.