09.06.2024 - 07:02 | Son Güncellenme:
Müjde Işıl - Michael Bay’in öncülüğünde başlayan ve ‘90’ların aksiyon sinemasının sevilen örneklerinden biri olan “Bad Boys” serisinin ilk filminin üzerinden neredeyse 30 yıl geçti. Bu zaman zarfında neler oldu? Aksiyon türü bambaşka bir formata dönüştü. Bitirim ikililerden ziyade Tom Cruise’un dublörsüz oyunculuğu, Keanu Reeves’in neredeyse bir dakika bile nefes almadan saatlerce dövüşmesi moda oldu. Bay, serinin ikinci filmini de yönettikten sonra koltuğu Adil El Arbi ve Bilal Fallah’a devretti. “Bad Boys” serisinin başrol oyuncuları Will Smith ve Martin Lawrence ise hiç değişmedi. Ama gerçek hayatta bir şey değişti: Smith, Oscar törenindeki şiddet eylemi nedeniyle sektörden uzaklaştırılır gibi oldu. Evet, gibi oldu. Törene katılması yasaklandı, film projelerinde görünmedi ama sadece bir süre… Yapımcılarından biri olduğu “Bad Boys” serisiyle perdeye geri döndü. Üstelik yeni filmde, karakterinin adını temize çıkarmaya çalışması da ilginç bir tesadüf (mü?).
Klasik tarza dönüş
Mike ve Marcus, öldürülen amirleri Howard’ın haksız yere uyuşturucuyla ilgili suçlarla itham edilmesi üzerine bunun arkasında kimlerin olduğunu araştırmaya başlar. Araştırmaları derinleştikçe polis içinde iş birlikçi olduğunu ve suçun kendilerinin üstüne yıkıldığını anlarlar. Bitirim ikili hem amirlerinin hem de kendi isimlerini temize çıkarmak için kolları sıvar.
“Bad Boys: Ride or Die/Bad Boys: Ya Hep Ya Hiç”, 2020 tarihli üçüncü film “Bad Boys for Life”ın doğrudan devamı. Çoğu karakter ve olay örgüsü birbirine bağlı. Dolayısıyla üçüncü filmi izleyenler dördüncü filmi daha rahat takip edecektir. Senaryoda araya serpiştirilen detaylar sayesinde aradaki açık büyümüyor da denebilir. Aksiyon açısından bağımsız olarak da izlenebilecek bir film.
Film iki açıdan öne çıkıyor. İlki, özellikle son dönemde salt aksiyona odaklanan türde, eski usule yani arada mizah, romantik dokunuşlar katarak seyirciye nefeslenme imkânı veren klasik tarza geri dönüyor. Tabii bu noktada türün başyapıtlarına selam göndermeyi de ihmal etmiyor. “Mission: Impossible”ın ünlü pervane sahnesine, “John Wick”in ödül avcısı sistemine, “Jurassic Park”ın atmosferine… Ancak mizah kafasının da ‘90’larda kalması, komedi tarafını köreltiyor. Yeni filmin dikkat çeken diğer özelliği de Marcus karakterini daha fazla öne çıkarması. Will Smith malum olayın da etkisiyle biraz geride durmaya çalışıp Martin Lawrence’ın sempatikliğini görünür kılmaya çabalamış gibi. Sonuç olarak seriyi ve eski usul aksiyonu sevenler için eğlenceli ama ortalama üstü beklentiyi karşılamaktan uzak.