17.12.2024 - 07:02 | Son Güncellenme:
Seray Şahinler - İnsanlık tarihinin en eski sakinlerindendir taşlar… Evrenin oluşumunda, antropolojik köklerde ya da farklı inanışlarda taş hep bir şeyler söyler, bir şeyler haykırır. Neye inanıyorsanız taş odur aslında. Raziye Kubat, Merdiven Art Space’te açılan yeni sergisi “Taş Kafa-Zaman Yolcusu”nda belleğin ilk durağının insanın kendi kökleri olduğunu hatırlıyor ve hatırlatıyor taşların gücüyle. Wenda Koyuncu küratörlüğünde gerçekleşen sergide karşımıza çıkan taşlar, taşın bir cisim olarak varlığını, hayatın kendi döngüsü ve coğrafyanın kısır döngüsü içinde takip ediyor.
Memlekete dönüş
Raziye Kubat, hikâyesinin başladığı yere dönüyor. Memleketi Malatya’da geçirdiği vakitler ona taş ile iletişiminin çocukluk yıllarına dayandığını anımsatıyor. Kubat’ın 40 yıl sonra doğduğu dağlardaki memleketine dönüşü, bir zaman yolculuğu olarak sergi adına referans veriyor. Oyulmuş, dokunulmuş ya da az müdahale edilmiş taşlar, kâğıt işler, tuvaller, kumlar, buluntu nesneler, video ve metinler serginin çok katmanlı yapısını oluşturuyor. Burada sanatçının doğanın kendisini merkezine oturttuğu süreç, mitolojik, şamanik, yer yer arkeolojik ve izleyiciye göre elbette sembolik bir evrene kapı açıyor. Taş, bir mekân olarak zaman kapsülü gibi öne çıkıyor.
Yüzlerce yıldır yerini sevmiş, benimsemiş taşların zamana kafa tuttuğu bir evrende, düşünce kıvrımlarının ürettiği bazı semptomları, dokunduğu ve çağırdığı imgeler ile tartışmaya açıyor Raziye Kubat. Suskunluğun aynı zamanda haykırışın, çağrının antitezi olabileceğini düşündürüyor. Sanatçının memleketine ait taşlardan oluşturduğu bu çok yönlü süreç, taşlar arasındaki geçişkenliğin, çağlar, kültürler ve coğrafyalar arasındaki rolüne de bir düşünce kapısı aralıyor. Serginin üst katında yer alan topraklar ve sanatçının artık zamanla vedalaşan evlerinden söküp getirdiği kapı ve pencere parçaları da taşın referanslarını kuvvetlendiriyor. Sergi 10 Ocak’a kadar Merdiven Art Space’te görülebilir.
Yamuk bakmak
Küratör M. Wenda Koyuncu, Slavoj Zizek’in önemli bir kavramını sorguluyor sergide. Zizek, Lacan’ın gerçek kavramından ilhamla özne ile dünya arasında asla kapanamayacak bir boşluk, birbiriyle örtüşmeyen bir yamukluk hâline dikkat çekiyor. Bu yamukluk, insanın dünya üzerindeki kavrayışını her zaman eksik bırakacağı anlamına gelecekti. Kubat bu boşluk ve eksikliğe yerleşerek taşta, toprakta, bitkide ve hayvanda tariflenen eksikliği insan özneye doğru çeviriyor ve insanın bütün söylemlerdeki egemen, hâkim üst kimliğinde bir gedik olduğunu, bu diğer var olanların kendisine kapalı olmasından, insanın bu kavrayıştan uzak oluşunu düşündürtüyor” diyor.