Kültür Sanat"Söz, anlamın bedenidir"

"Söz, anlamın bedenidir"

29.08.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

"Söz, anlamın bedenidir"

Söz, anlamın bedenidir





Söz, anlamın bedenidir
Yunan yönetmen Theodoros Terzopulos ile beraber çalışmaya 1999’da İstanbul’da da sahnelenen "Herakles" ile başlamıştınız.
"Herakles", benim için bir ilkti. 10. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali’nde, Atis Tiyatrosu ve Türk oyuncuların birlikte yer aldığı bir projeydi. Fikir, Theodoros Terzopulos ve festival direktörü Dikmen Gürün’ün birlikte akıl yürütmeleri sonucu ortaya çıkmış. Terzopulos, İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda sahne aldığım "Kısasa Kısas" oyununda beni seyrettikten sonra birlikte çalışmak istediğini söylemişti. Önce Türkiye’de bir buçuk ay prova yaptık. Terzopulos’un metodu ve proje için önerdiği malzeme hakkında fikir sahibi olabilmek için sonradan Yunanistan’a geçtik. Entegre olduktan sonra da dönüp "Herakles" üçlemesini oynadık.

"Herakles" ile Japonya’ya kadar gittiniz.
2000’de Uluslararası Tiyatro Olimpiyatları’na gittik. Terzopulos’un başkanlığını yaptığı bu organizasyon için Japonya’ya, Shizooka’ya gidip orda temsiller verdik. Hemen ertesi yaz da Delhi’deki Antik Yunan Tiyatroları Buluşması’nda bir kere daha gösterdik bu oyunu.

Konservatuvar mezunu, klasik ekolden gelen bir oyuncu olarak Terzopulos öncesinde farklı workshoplara katılmış mıydınız?
Maalesef hayır. İki yıl Antalya ve dört yıl Diyarbakır Devlet Tiyatrosu’nda görev yaptığım için uzaktaydım. Sanırım Terzopulos ile birlikte başlayan süreç kişiliğimde ve oyunculuğumda var olanları daha çok fark etmemi sağladı. Oyuncunun kendine yaptığı yolculuk, oyunculuk sanatına bir katkı sağlıyor. Bu, söylediğiniz konvansiyonel eğitim içinde pek yapmadığımız bir şey. Keşfe çıkmadığımız ve bu riski almadığımız bir gerçek. Terzopulos ile çalışmalarım özgüvenimi pekiştirdi. Kendimi tiyatro ile koruyan bir insanım. Bunun da umut veren bir şey olduğunu gördüm. Fakat en önemli katkısı, çağdaş Batılı tiyatronun psikolojik yaklaşımına ve insan insana kavgasına pek denk düşmeyen ve tarihte tragedyalara, Antik Yunan metinleriyle kendini belli eden teatral bir tavra ısınışım oldu.

Yani?
Tanrı ve insan arasındaki yolculukta başka nasıl bir yol izleyebileceğim konusunda kendime dönmeme yardımcı oldu. Tiyatroyu metinlerle var ediyoruz. Oysa söz olmasa da tiyatro olabilir. Tiyatro edebiyatına bile tiyatro deniliyor. Halbuki o edebiyattır. Ama sahne üzerinde tiyatro edebiyatı ile tiyatro yöntemi buluşur ve tiyatro eseri ortaya çıkar. İşte bu tanımlamaları düşündürdü bana yeniden. En önemlisi psikolojik ve dramatik oyunculuk ile tragedya oyunculuğu arasındaki farkı anlama yoluna girmemi sağladı.

Terzopulos, dünya tiyatrosunda bir tür çağdaş tragedya ekolü mü yaratıyor?
Evet. Öncelikle kendi kültürünün kaynaklarına geri dönüyor. Bize göre tarihi bilgi olan kaynaklar, onun kendi köklerinden geliyor. Başına gelen herhangi bir şey karşısında kafasını kaldırarak Zeus’a bakmasını ve neden ben diyerek, acısının nedeninin sormasını sağlayan bir hoş alanı var. Ben sözün anlamanın tutuklu bedeni olduğunu düşünüyorum. Anlamları saklıyor sözler. Eğer anlamların tutuklu bedeniyse, anlamların ortaya çıkabilmesi için oyuncunun bedeninde sözün ortaya çıkması gerekir. Ben bu yolda ilerlediğimi hissediyorum ve bunun için de çok heyecanlıyım.

Yunan yönetmenle 2002’de de çalıştınız.
2002 Mart’ta "Herakles"i yeni bir konseptle çalıştık ve Kolombiya Bogota’daki İberoamirikano Festivali’nde oynadık. Yunan Atis Tiyatrosu, bir Türk tiyatrocunun Türkçe oynadığı bir eserle temsil verdi. Sonra Brezilya Sao Paolo’daki SESC (Antunes Filho)’da sahneye çıktık. Bu yaz da İspanya Burgos’da Festival de Verano de Clunia’daydık.

Terzopulos’un sizinle ilgili gelecek planları neler?
Yeni "Herakles" projesi, Petersburg’dan ve Japon yönetmen Suziki’den davet aldı. Ayrıca benimle yeni bir proje yapmak istediğini söyledi. Terzopulos, steril olmayı çok seviyor. Her şeyi analiz edip anlatan biri değil. İpuçlarından anladığım kadarıyla Kafkaslar’da geniş kadrolu bir oyun düşünüyor. Sanırım 2003 içinde bu da gerçekleşmiş olur.

Turgut Yasalar’ın ilk filmi "Leoparın Kuyruğu"nda oynamıştınız.
Hepimiz için bir ilkti. Kötü eleştiriler aldı ama biz çok içten bir şekilde soyunduk o projeye. Hiçbir ticari kaygısı yoktu filmin. Sinema beni etkilemiş bir sanat. Oyunculuk yaptığım için kendimi yakın görüyorum. Yeniden denemek ve kendimi sınamak isterim.