Kültür Sanat‘Piyano çalmak benim için doğal bir etkinlik’

‘Piyano çalmak benim için doğal bir etkinlik’

14.08.2020 - 07:00 | Son Güncellenme:

27. İstanbul Caz Festivali Genç Caz konserlerinde sahne alacak isimlerden Büşra Kayıkçı’nın bu ay yeni single’ı çıkıyor. Başörtüsü taktığı için sosyal medyada tepki gören Kayıkçı, sadece müziği ile anılmak istiyor...

‘Piyano çalmak benim için doğal bir etkinlik’

Karantina döneminde online olarak birçok canlı performans izleme şansımız oldu. Bunların arasında en dikkati çeken Zorlu PSM’deki Büşra Kayıkçı performansıydı. Neoklasik türünde eserler üreten Kayıkçı’nın piyanosundaki ahengi adeta baş döndürücü bir sadeliğe sahipti. Ardından Bon Iver, Marcus Mumford, Alt J gibi birçok müzisyenin tanınmadan önceki ilk durakları Fransa’nın pek mühim müzik blog’u La Blogothèque’de piyanonun başındaydı. “Tuna” single’ından sonra yeni albümlerinin hazırlığında olan Kayıkçı, Milliyet Sanat dergisinin ağustos sayısına disiplinler arası sanat yolculuğunu anlattı.

Piyano ile tanışmanız ve özellikle neoklasik alanında eserler üretmeniz nasıl oldu?

Piyano eğitimime dokuz yaşında Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde başladım. Bu şekilde klasik müzik ve teori eğitimlerim 10 yıl kadar devam etti. Üniversite sınavına yaklaşırken piyano derslerindeki tempomu azaltmak gerekiyordu çünkü Mimarlık Fakültesi’ne hazırlanıyordum. O ara dönemde neoklasiklerle tanıştım. İlk çalıştığım parçayı hiç unutmam, Michael Nyman’ın “The Piano” filminin müziğiydi. O parçanın yapısını ve hissettirdiklerini çok sevmemle beraber gerisi geldi. Daha sonra Ludovico Einaudi, Yann Tiersen gibi isimlerin eserlerini çalmaya başladım. Bu alanda öncü isimlerin çalışılmadık şarkısını bırakmadım. Yıllar içerisinde zihnimde melodik ve yapısal bir repertuvar oluştu. Bu durum doğaçlama seanslarımı şekillendirdi. Nihayetinde ben de beste yapmaya başladım.

‘Hayatın akışında var’

Piyanonun başına oturduğunuz zaman nasıl bir ruh haline giriyorsunuz?

Benim için hayatın çok içinden bir aktivite. Nasıl üzgünken ya da neşeliyken yiyip içiyorsak, uyuyorsak, piyano çalmak da benim için o kadar doğal bir akışta. Başına oturduğum zaman “Bugün hüzünlüyüm, o yüzden üzgün bir melodi yazacağım” veya “Mutluyum, neşeli bir şey yazmam lazım” demiyorum asla.

Fransa’nın en önemli müzik sitelerinden La Blogothèque’te canlı performans sergilediniz. Oraya kabul edilmenizin sizin için önemi nedir?

La Blogotheque’in ‘Stay Away Shows’ serisini pandeminin başından beri yakın takip ediyordum. Canlı yayın için seçildiğim hafta serinin son haftasıydı. Marcus Mumford, Julia Jacklin, Laura Marling gibi isimlerin olduğu bir seride bulunmak ayrıca gurur kaynağım.

Resim ve müzik bir arada

Haberin Devamı

Resimleriniz de yine müziğiniz gibi minimal etkilere sahip. Şatafattan uzak olmak, sakin ve sade işlere imza atmak sizin işlerinizi tanımlayan kelimeler midir?

Evet öyle, sadece sanatta değil bu yaklaşımı evimde, giyimimde, yediklerimde, insan ilişkilerimde de uyguluyorum. Böyle çok daha huzurlu ve hafif hissediyorum. Elime aldığım bir eşyada, gözüme takılan bir detayda, dinlediğim, okuduğum her şeyde “Şu anda bunu yapmam veya almam, düşünmem, çizmem, yemem gerçekten gerekli mi?” diye sorgularım. Daha az çizgiyle notayla ifade edilen hiçbir şeye fazlasını eklemem.

Söyleşinin tamamı Milliyet Sanat’ın ağustos sayısında.