06.07.2023 - 07:00 | Son Güncellenme:
Seray Şahinler - “Anadolu’nun Gözyaşları” kitabıyla Türkiye’den yasa dışı yollarla yurt dışına kaçırılan binlerce tarihi eserin kaydını tutan Yaşar Yılmaz, yeni kitabında Türk arkeolojisinin öncülerinden Osman Hamdi Bey’i tartışmaya açıyor. “Zincirli’den Eserlerimizin Götürülüşü, Osman Hamdi Bey’in Öteki Yüzü” adlı kitap, Osman Hamdi’nin ‘bir grup kıymetsiz baş’, ‘bazı lüzumsuz parçalar’, ‘benzeri müzede var’ gibi gerekçeleri öne sürerek Karl Humann başta olmak üzere Alman arkeolog arkadaşlarına, bizzat kendi izniyle ‘ödünç’ verdiği, hâlâ Berlin müzelerinde sergilenen eserleri belgeleriyle göz önüne seriyor. Yılmaz, Osman Hamdi Bey’in Sultan Abdülhamid’i ikna ederek yurt dışına gönderdiği Bergama, Magnesia, Didim, Efes, Priene’den eşsiz eserleri bugünkü fotoğraflarıyla tek tek belgeliyor. Kitap, Osman Hamdi Bey hakkında doğru bilinen yanlışları ortaya koyarken, belgeler ve mektuplarla şaşkınlık yaratıyor.
Osman Hamdi Bey döneminde, onun izniyle yurt dışına gönderilen neler var?
Öncelikle Osman Hamdi Bey’in özel gayretiyle götürülen Zincirli eserlerimizden söz etmeliyiz. Zincirli, Gaziantep-İslâhiye’ye bağlı bir köyümüz ve hemen onun yanındaki Hitit dönemi eserlerin bulunduğu höyük. Osman Hamdi, Alman Karl Humann’ın buradaki eserlerle ilgilenmesini istiyor ve sonra yıllarca kazılardan çıkan eserlerin yasayı delerek çıkabilmesi için bağlı olduğu bakanlığa olur raporları veriyor. 30 yıl, arkeolojik ve öteki kültür varlıklarımızdan tek sorumlu kişi olarak Batı Anadolu’dan giden eserlerimiz için de aynı şekilde hem Asar-ı Atika Tüzüğü’nü delen hem de eserlerimizi ‘basit, kıymetsiz, verilebilir eserler’ olarak gösterdiği raporları Osmanlı arşivinde var. Kitaba koydum.
Yasaya göre hiçbir eser ülke dışına çıkarılmazken, Osman Hamdi Bey bu eserlerin gönderilmesine nasıl müsaade etmiş?
Osman Hamdi Bey’in tefeci sarraflar ve banker-tefeci Baltazi ailesiyle ilişkisinden dengesiz harcama ihtiyacı içinde olduğunu, en az sekiz yerden maaş almasına karşın iki yalı, çalışan personeli, kumarı sevmesi gibi nedenlerle sürekli paraya gereksinim duyması doğaldı. Yabancı emperyalistler onun bu zaafını çok iyi değerlendirdiler.
Kazılardan çıkarılanların Almanlara ödünç verilmesi konusunda neredeyse özel çaba sarf ediyor Osman Hamdi Bey. Kitaptan öğrendiğimize göre bölge kaymakamı dahi bu eserleri verdirmemek için büyük çaba gösteriyor ama başaramıyor. Nedir bu ilişkinin temeli?
Almanlar bir Osmanlı Vilayeti sınırları içindeki Babil Ören Yeri’nde kazı yapıyordu. 15 metre yüksekliğindeki bir kapıya doğru sağlı sollu 46 metrelik bir yun kenarları yüksek tuğla duvarlar ve bu duvarların üzeri ile kapının etrafı Tanrıça İştar’a yakışır bir görkemde mineli, sırlı renkli tuğlalarla kaplıydı. Almanlar bu muazzam eseri Berlin’e taşımak için kolay yolun önce Osman Hamdi ile görüşüp sonra ‘Emaneten alıyoruz, Berlin’de tuğlaları düzenleyip iade edeceğiz’ bahanesiyle 1902 şubat ayında dilekçeyle başvurdular. İade şartıyla istek kabul edildi. Osman Hamdi ise sorumlu müdür olarak eserleri geri istemedi. Sonra Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşı derken günümüze kadar unutuldu. Osmanlı arşivinde bu konudaki belgeleri görünce araştırdım. Bakanlığımızın eserimizi hemen geri isteyerek alması için hiçbir engel yok. İştar Kapısı’nı geri almak, müzenin eserlerimizi geri vermemesindeki direncini önemli ölçüde kırar.
Asar-ı Atika Nizamnamesi’nin 32. maddesinin bu eserlerin yurt dışına çıkarılması için bilerek esnek tutulduğunu söylüyorsunuz. Bunun nedeni nedir?
İçinde Osman Hamdi Bey’in de bulunduğu 18 kişilik komisyon, bir türlü önlenemeyen eser kaçakçılığına kesin çözüm bulma kararlılığı ile kuruldu, çalıştı. Nizamnamenin dördüncü maddesi “Karada, denizde, derede, nehirde bulunan her türlü tarihi eser, Osmanlı sınırları dışına katiyen çıkartılamaz” diyordu. Kesindi. Ama 32 madde ‘Ancak’ diyordu; müzede benzeri veya eşi varsa, yabancılardan gelme ise verilebilir diyordu. Bir Hitit ya da Roma eseri yabancıdan ithal sayılıp yorumlanabiliyordu. Kısacası bu madde istenirse yorumlanıyordu; yani, rüşvetin miktarını artırma maddesi olarak yorumlanabilirdi. Hamdi Bey’in eserleri verirken hazırladığı raporlar da bu maddeye dayanıyordu.
Osmanlı hükümeti peyderpey götürülen eserler karşısında nasıl bir tutum takınıyor?
Padişahın doğrudan atadığı, eski sadrazam oğlunun tek sorumlu ve yetkili olduğu muhakkak. Ülke ekonomisi batmış, iflasını ilan etmiş, alacaklı ülkeler gelirlere el koymuştu. Borç tasfiyesi kurulunda Hamdi Bey üyeydi, durumun farkındalardı. Osmanlılar’da tarihi eser bilinci yeterince gelişmemişti, bu nedenle değerini bilmiyorlardı. Batı her şeyin farkındaydı. Bugün bile bilincimiz yeterli mi?
Osman Hamdi Bey, eserleri Almanya’ya sekiz yıllığına gönderdiğini söylüyor. Fakat bu eserler çeşitli nedenlerle orada ‘unutuluyor’. Ödünç verilip dönmeyen neler var? Bunları geri almak için nasıl bir süreç yürütülebilir?
Öncelikle emaneten verilmiş, unutulmuş Babil İştar eseri yanında Demre yakınlarında, Gölbaşı mevkiinden Avusturyalılar’ın götürdüğü Traysa’nın 211 metre uzunluğundaki kabartmaları (Henüz müzelerinin deposunda) ilk ağızdan istenmelidir. Seçmek zor, hepsini istemek hakkımız. Zaten isteniyor. Ülkemizin ekonomik yönden güçlenmesini, kılıcının kesin olmasını bekleyeceğiz. Ama dosyalarımız masanın üzerinde hep duracak. Acilen soyulmuş ülkeleri davet edip uluslararası konferanslara öncülük etmek gerekiyor. Belediyeler, vakıflar, sivil toplum örgütleri birleşip hareket etmeliler.
Son yıllarda eserlerin iadesi için yapılan çalışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Her türlü çalışmayı saygıyla, övülesi çaba olarak görüyorum. Toplumun bilinci yükseldikçe iade işlemi, gayreti çoğaldı. Bu coğrafyanın tüm geçmişinin mirasçısı biziz.
1880-1910 dönemi yeniden araştırılmalı
Bu araştırmaya göre Osman Hamdi Bey hakkında doğru bildiğimiz yanlışlar neler?
1880-1910 arası yeniden ele alınmalı, Osman Hamdi Bey’le ilgili bildiklerimizi unutup, sağlam kaynağa dayanan, yepyeni çalışmalar yapılmalı. Ezberi tekrar edenlerin ülkemize bir katkısı olamaz. Yapay zekânın her alanda yaşamımıza girdiği bu dönemde bize yakışan gençlerin önünü açarak, yeni araştırmaların yapılmasını sağlamak. Bizim arkeoloji kahramanlarımız yeterince var, kitapta açıkladım. Sahte kahramanlara ihtiyacımız yok.
Tabloyu sattı eseri çıkardı
Yaşar Yılmaz’ın aktardığına göre sekiz ayrı kurumdan maaş alan Osman Hamdi Bey’in harcama alışkanlıkları onu borç almaya zorluyordu. Bu harcama zaafı yabancı kazı heyetlerinin yanında elçilik görevlilerinin yararlanmalarına açıktı. Buna göre, Amerikalılar Assos’tan götürmek istedikleri eserlerimiz için Fransızlar’dan daha fazla ödeyerek altı bin franka (yaklaşık 300 altın) Osman Hamdi’nin bir resmini satın aldı. Osman Hamdi Bey ise tablo satışından sonra üç yıldır Assos’ta sandıkta bekletilen eserleri Assos’tan Boston’a doğru yola çıkardı. Bu eserler günümüzde Boston Güzel Sanatlar Müzesi’nde sergileniyor.