29.01.2015 - 13:42 | Son Güncellenme:
Aylık edebiyat dergisi Varlık’ın Ocak sayısında, Orhan Veli Kanık’ın hiçbir kitabında yer verilmeyen “Ölümüm” adlı bir şiirinin ortaya çıktığı gündeme getirildi.
Dergiye göre; bu şiir Orhan Veli Kanık’ın ölümünden sekiz yıl sonra, sanat gazetesi Köprü’nün, 1 Aralık 1958 tarihli beşinci sayısının ikinci sayfasında, Tarık Erman’ın, “Ölenler – Kalanlar” başlıklı yazısının çerçevesi içinde, “Orhan Veli’nin ölüm yıldönümü dolayısiyle şimdiye kadar hiçbir yerde yayımlanmamış bir şiirini sunuyoruz” başlığıyla çıkmıştı.
Ancak bu habere, eski milletvekili ve yazar Kemal Anadol’un itirazı var. Zira yazar Anadol, söz konusu şiirin Fahri Erdinç’e ait olduğunu ve Erdinç’in 1945’te yayınlanan “Şen Olasın Halep Şehri” adlı kitabında yer aldığını belirtti.
Oda Tv'ye konuşan Anadol'un yaptığı açıklama şöyle;
“Soğuk savaşın başladığı yıllar… Türkiye çok partili yaşama geçmenin sancılarını yaşıyor. Mc Carty’nin başlattığı cadı avı ülkemize de sıçramış. Canavarı durdurmak mümkün değildi. “Beni de yutar” korkusuyla kimse sesini çıkaramıyordu. Bir milletvekili verdiği soru önergesinde son beş yılda resmi ve özel dairelerde çıkan yangınların sayısını, faillerini ve yapılan işlemleri soruyordu. İçişleri Bakanı, yangınların çoğunun elektrik kontağından çıktığını, aralarında bağlantı olmadığı yanıtını veriyordu. Ama kimsede ses yoktu! Karşı ses politikacılardan değil ozanlardan geliyordu. Orhan Veli yazdığı şiirinde, yeni komünist avcılarıyla dalga geçiyordu:
CEVAP
-Ciğercinin kedisinden sokak kedisine-
Açlıktan bahsediyorsun;
Demek ki sen komünistsin.
Demek bütün binaları yakan sensin.
İstanbul’dakileri sen,
Ankara’dakileri sen…
Sen ne domuzsun sen!
Öte yandan komşumuz Bulgaristan da sosyalizmi kurma sorunlarıyla boğuşuyor. İnançlı bir çabanın yanında sekterlikler, ön yargılar sıralanıyordu.
Bu ortam içinde, 8 Eylül 1949 günü Tunca Nehri’nden karşı tarafa, Bulgaristan’a üç aydın kaçmıştı. Üçü de Balıkesir Öğretmen Okulu’ndan mezun, ama üç yıldan fazla öğretmenlik yapamayacak kadar kabına sığmayan insanlar. Ankara Radyosu “Radyo Tiyatrosu” programında ünlenen ozan ve öykücü Fahri Erdinç, Basın Yayın Genel Müdürlüğü Dış İlişkiler Bölümü’nde çalışan Ziya Yamaç ve Cumhuriyet Gazetesi’nin ünlü yöneticisi Cevat Fehmi Başkut’un yardımcısı, gazeteci Tuğrul Deliorman. Hem onların ülkelerini görmeden kaybolup giden yaşamlarını, hem de o dönemi anlatan bir roman yazmaya başladım. Siyasal-tarihsel- belgesel bir roman çalışması yapıyordum. Fahri Erdinç’in Türkiye’de iki dostu vardı. Biri Mehmet Kemal, diğeri de Zihni Anadol. Onlarla uzun sözlü tarih çalışmaları yaptım. Benim Mehmet Kemal’le çok yakın ilişkilerim vardı. Ömrünün son yıllarıydı. Zengin kitaplığı içinden ikisini bana armağan etti. Birincisi Fahri Erdinç’in “ŞEN OLASIN HALEP ŞEHRİ” adlı kitabı. Kapaktan sonraki sayfada kitabın adının altında “Şiirler 1940-1945¨ ibaresi yer alıyordu. Sayfanın altında “İSTANBUL Hüseyin Kazazgil Matbaası 1945¨ yazıyordu. 31. sayfada ise “ÖLÜMÜM” başlıklı şiiri vardı:
Sabah
Alnımda iki ter damlası konuşacak
Yorgun öldüğüme dair
Ve benim Yeni Sabah’ı
Başkasına verecek gazeteci Yusuf
İskele kahvesinde çayım soğuyacak
Boğazın ilk yolcuları
Yanlarında bulunmadığımın
Farkına bile varmayacaklar
Laz müezzin gazel çeker gibi
Hakkımda sela verecek
Kuş kafası gibi kar yağarken
Çamlıcada ölünür mü diyen
Çoğu abdestsiz bir cemaatim olacak
Musallada
İmam bildiğini okuyacak
Bozuk düzen makamından, Hazirun “iyi biliriz” diye
Yalan söyleyecekler..
Sülalem sayılıp Cumhuriyet’te
Müessif bir irtihal- denmeyecek
Müjdelik ölümüme
Mezarımın başucu
Dünyalık başım gibi bomboş kalacak.