Kültür SanatOrada bir Oscar var uzakta

Orada bir Oscar var uzakta

05.12.2021 - 07:01 | Son Güncellenme:

Türkiye’yi En İyi Uluslararası Film kategorisinde temsil edecek olan “Bağlılık Hasan” bu hafta vizyona girdi. İngiltere de Türkiye’deki kadına yönelik şiddeti anlatan “Dying to Divorce” adlı belgesel ile yarışa katıldı. Bu vesileyle Oscar yarışında yıllardır neden başarılı olamadığımızı değerlendirdik.

Orada bir Oscar var uzakta

Müjde Işıl - Dile kolay… “Susuz Yaz”dan yani 1964’ten beri Oscar yarışının içindeyiz. Daha doğrusu yarışa dahil olma çabasının… Bu çabada “ya tutarsa” umudu da var, “yine aynı noktadayız” bıkkınlığı da… Belki de Oscar serüvenimizi en iyi tanımlayacak cümle “öyle de olmuyor, böyle de olmuyor…”

Haberin Devamı

Aslında coğrafyamız, kültürümüz, çeşitliliğimiz ve tüm bunların doğurduğu handikaplarımızla fazla fazla hikâye zenginiyiz. Ancak bunları filme dökebilmekle ilgili epey sorun yaşıyoruz. Oysa dışarıdan bir göz anlattığında etkisi farklı olabiliyor. Misal, “Reise der Hoffnung/Umuda Yolculuk”. Türkiye’den kaçak göç trajedisini anlatan yapım, o zamanki adıyla Yabancı Dilde En İyi Film Oscar’ını İsviçre’ye kazandırmıştı. Xavier Koller’in yönettiği, senaryosunda Feride Çiçekoğlu’nun da imzasının olduğu filmde Türk oyuncular rol almış; filmin bir bölümü Türkiye’de çekilmişti. Altı sene önce de Deniz Gamze Ergüven imzalı “Mustang” de Fransa adına yarışmıştı. Yine Türk oyuncuların rol aldığı ve Türkiye’de çekilen “Mustang”, beş kız kardeş üzerinden kadın üzerindeki baskıyı anlatmıştı. Film ödüle ulaşamasa da ön elemeyi geçen dokuz film arasına girmişti. İngiltere de bu yıl Türkiye’deki kadına yönelik şiddeti anlatan “Dying to Divorce” adlı belgesel ile yarışa katıldı. Bu üç yapımın da ortak noktası, insanca ve özgürce yaşam önündeki engelleri vurgulamak. Seleflerine bakılırsa “Dying to Divorce”un da önü açık görünüyor.

Haberin Devamı

Yerel mi, evrensel mi?

Oscar yarışının temelinde oyunu kuralına göre oynamak stratejisi yatıyor. Filmin tanıtımını yapmak elbette çok büyük avantaj, uluslararası bilinirlik de. Ancak elinizde Akademi üyelerinin dikkatini çekip onları cezbedecek bir hikâyeniz yoksa oyuna “çok-0” geride başlamış oluyorsunuz zaten. Bizim sevdiğimiz film, Akademi tarafından ortalama, sıradan, derdi iz bırakmayan yapım muamelesi görebiliyor.

Bu noktada şu soru karşımıza çıkıyor: Akademi’ye kendimizi beğendirmek için formül film mi yapmalıyız yoksa kendi özgünlüğümüzü korumak mı ilk amacımız olmalı? Yerel ve aynı zamanda evrensel bir dil kurmak, işin püf noktası aslında. En çok bu noktada sorun yaşıyoruz. Yerel özelliklerimizi ön plana çıkaran yapımlarımız o kadar yerel kalıyor ki, dışarıdan bakan için anlaşılmaz, empati kurulamaz kadar mesafeli bir hal alıyor. Mizahi filmlerden damardan dramlara kadar Türk’ün Türk’e Türk’ü anlattığı safkan bir yerel dil bu.

Haberin Devamı

Evrensel bir dil yakalama çabamız da yok değil. Ancak bunun sonuçlarının da başarılı olmadığını gördük, yaşadık. Hollywood estetiğiyle film çekmek ya da başka bir ülkenin filmini uyarlamaya bel bağlamak, herkese hitap etmekten ziyade taklit duygusunu kuvvetlendiriyor. Akademi’den birileri çıkıp da hiç mi özgün fikriniz yok diye sorsa, net bir cevabımızın olmadığı aşikâr. Dertlerimizin evrenselliği konusunda da kuvvetli bir dil yaratmaktan hayli uzak olduğumuzu kabul etmemiz lazım.

Her dönemin öne çıkan dertleri kadar değişmeyen kriterleri de var. Örneğin bir filmin kendi ülkesindeki hatalı uygulamaları eleştirebilmesi, genelde her dönemde artı puan getiriyor. Yakın zamana baktığımızda ise ırklara ve cinsiyetlere yönelik ayrımcılık ile sınıflar arasındaki çatışmaya odaklanan yapımların daha avantajlı olduğunu görüyoruz. Ve tabii ki bunu sinematografik açıdan da güçlü bir dille anlatınca “Roma” gibi, “Parazit” gibi modern başyapıtlar izliyoruz. Aradaki farkı azaltabilmek için hem taklitten hem de evrenselleşememiş anlatımdan uzaklaşmamız gerekiyor. Türkiye’deki Seçici Kurul’un da başvuran yapımlar arasında kişisel beğeniler yahut ideolojik yaklaşımlardan ziyade, olası rakiplerin seviyesini değerlendirerek seçim yapması; bunu gizlilikle değil de paylaşıma açık şekilde gerçekleştirmesi, ilerleyen zamanda daha isabetli kararlar alınmasına yardımcı olacaktır.

Haberin Devamı

Orada bir Oscar var uzakta

Birazcık yaklaşmıştık

Şimdiye kadar Oscar yarışında “Üç Maymun” ile bir kez kısa listeye kalabildik. Gönderdiğimiz yapımları baştan sona incelediğimizde bazı yapımların aslında yanlış seçim olmadığını görüyoruz. Örneğin “Eşkıya” her daim sevilen evrensel bir temaya, unutulan değerlere odaklı bir filmdi ve yerli seyirciyi sinemasıyla barıştırdığı da göz önüne alınırsa Oscar için uygun başka bir temsilci yoktu o dönem. 2. Dünya Savaşı sırasında azınlıklara yönelik çıkarılan Varlık Vergisi’nin sonuçlarına odaklanan hikâyesinde, sermayenin el değiştirmesine paralel olarak toplumdaki ahlaki çöküşü anlatan “Salkım Hanım’ın Taneleri” de eleştiri ve yüzleşme filmi olarak şanslı olabilecek yapımdı. Altın Ayı ödüllü “Bal” ve Altın Palmiyeli “Kış Uykusu” da uluslararası bilinirliği açısından avantajlı konumdaydı.