15.08.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:
Harun Karaburç - Yazarlar bir romanı, öyküyü veya masalı bir okur gözüyle okuyamaz. Kim bilir belki bir parça imrenerek belki de bir parça eleştirerek kendince daha iyisini yazmaya meyleder. Kendi yazdığı metnin parçalarına mutlaka müdahale eder. İyi bir yazar, belki kendisinin en büyük eleştirmenidir. Bir okur olarak okuduğu kitapların sonu için zihin jimnastiği yapar belki de…
Bu kez yazarlarımıza sonunu değiştirmek istedikleri roman, hikâye veya masal var mı diye sorduk. Canan Tan, “Karga ile Tilki” masalına çok muzip bir alternatif hikâye yazdı. Buket Uzuner, “Neden bedelleri hep kadınlar ödüyordu?” diyerek “Madam Bovary”nin sonunu değiştirdi. Murat Gülsoy ilk okuduğunda hayal kırıklığına uğradığını söylediği “Don Quijote”ye farklı bir son yazdı. Mario Levi ise kendi romanlarından “Lunapark Kapandı”nın sonuna bir parantez açtı.
“Ben olsam Emma’yı öldürmezdim”
Buket Uzuner:
Henüz bir liseli kızken okuduğum ve sonunda büyük hayal kırıklığına uğradığım ünlü “Madam Bovary” romanı, gencecik bir kız okura- bu ben oluyorum- muhteşem edebî bir dille- bu da muhteşem yazar Gustave Flaubert oluyor- kocasını aldattığı için intihar eden bir kadının ölümü hak ettiğini tatlı tatlı (!) anlatıyordu. Daha sonra çok benzer bir kandırılma hissini “Anna Karenina” romanının sonunda da yaşayacaktım. Emma Bovary romanın sonunda -tıpkı Rus kaderdaşı Anna Karenina gibi- toplumdan dışlanmak, tatminsizlik ve suçluluk duygularıyla intihar eder. Ama kocası ve sevgilisi iki erkek onun ölümünden sonra hayatlarına devam ederler. 20. yüzyılın sonlarına doğru ben bu romanı okuduğumda, Türkiye Cumhuriyeti’nde bilim kadını olmaya hazırlanan ve öyküler yazan bir genç kızdım. Ülkemde ve dünyanın pek çok ülkesinde kadınlar sadece birkaç kuşaktır bile olsa artık meslek sahibi olabiliyordu. Bu yüzden özellikle erkek okurların çok beğendiği dünyaca ünlü ve çok iyi bir edebiyat diline sahip “Madam Bovary” romanının SONU beni hayal kırıklığına uğratmış, hatta öfkelendirmişti. Neden bedelleri hep kadınlar ödüyordu? Eğer bu romanı ben yazsaydım, Emma Bovary’yi bir Fransız sahil kasabasına gönderir, orada ona- o yıllarda getirisi iyi olan-bir kadın şapkacı veya eldivenci dükkânı açtırır, kalan zamanında anılarını yazdırır, “kız neşesi”ni kaybetmemiş kadın arkadaşlarıyla keyifle yaşlandırırdım. Nitekim yıllar sonra Yeni Zelandalı kadın film yönetmeni Jane Campion 1993’de Oscar kazanan filmi “Piyano”da, benzer bir hikâyenin sonunda kadın karakteri Ada’yı öldürmedi. Belki de Ada, Emma Bovary’dir.
“İlk okuduğumda hayal kırıklığına uğradım”
Murat Gülsoy
Bugün roman dediğimiz türün ilk örneği kabul edilen Cervantes’in muhteşem yapıtının sonu beni her zaman düşündürmüştür. Tüm o çılgın, renkli, muhteşem maceralardan sonra Don Quijote ölüm döşeğinde nedamet getirir, artık akıllandığını söyler, papazı çağırır günah çıkarır, hatta Sancho Panza’dan bile onu deliliklerine ortak ettiği için özür diler. Sancho ise Don Quijote’nin “akıllanarak ölmesini” kabullenmek istemez, “kalkın yine büyülü maceralara atılalım” der ancak romanın yazarı ahlaki bir ders vererek kitabını bitirir, hatta Don Quijote’yi baştan çıkaran tüm o şövalye hikâyelerini lanetler. İlk okuduğumda da hayal kırıklığına uğramıştım. Elbette 1600lerin başlarında yazılmış bir romanın neden bu şekilde sonlandırılmış olabileceğini anlıyorum ama işte şimdi fırsat elime geçti, soruldu madem, ben olsam romanı farklı bir şekilde bitirirdim diyorum. Akıllanarak ‘İyi Yürekli Alonso Quijano’ olarak değil ‘La Mancha’lı Yaratıcı Asilzade Don Quijote’ olarak ölmesini, yaşadıklarından -bizim okuduğumuz maceralarından- pişman olmamasını isterdim. Çünkü o sadece ilk roman kahramanı değil aynı zamanda okuyarak kendini değiştiren, biçimlendiren ilk modern okurdur da. Kendi macerasını kendisi yaratan bu öncünün yola gelmesini değil, yeniden yola çıkmasını hatta yoldan çıkmaya devam etmesini arzu ederdim.
“İnci bize bir yerlerden göz kırpıyorsa?”
Mario Levi:
Sonunu en çok değiştirmek istediğim romanlardan biri “Lunapark Kapandı”dır şimdi. O günlerde İnci’yi bana göre böyle bir son bekliyordu. Çok ağlamıştım. Yıllar sonra ne kadar ağlattığımı da gördüm. Böyle bir sonu kendisine yakıştırdığım için sitemlerini esirgemeyenlerle bile karşılaştım. Ne diyebilirdim? Olan olmuştu artık. Böyle bir son bulmasaydım hikâye en azından kimilerinin gözünde bu kadar etkili bir hale gelir miydi? Bilmiyorum. Ben hiç kimseyi etkilemek için yazmamıştım zaten. Bu benim onunla hesabımdı. Arada sırada bana ve herkese bir şaka yapmış olabileceğini de bu yüzden düşünüyorum. Ya bu şaka bir başka hikâye için bir davet idiyse? Onu da aklımdan çıkarmıyorum. Hayatın neler göstereceği belli değil ki…
“Karga tilkiyi asla sollayamaz”
Canan Tan
Karga gagasında bir parça peynir, ağacın dalına çıkmış. Tilki de aşağıdan övgüler düzüyor, kargacığı aldatmak için. “Senin sesin kimselerde yok! Tarkan, Volkan, Kalkan.. Hepsi susar sen şakıyınca. Hadi güzelim, bir şarkı patlat da neşemizi bulalım.” Karganın, “Oynama şıkıdım şıkıdım” diye ağzını açmasıyla, peynirin yere düşmesi bir olmuş. Tilki yerdeki peynire bakmış. “A, bu sıradan bir beyaz peynir! Kaşar olmasa yemem ben!” diyerek arkasını dönüp gitmiş.
Kıssadan Hisse: Beyaz peynir, kaşarın yerini tutamaz! Karga seçicilikte tilkiyi asla sollayamaz!