09.07.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:
NİL KURAL - 74. Cannes Film Festivali’nde Leos Carax imzalı karanlık müzikal “Annette”in ardından Altın Palmiye yarışı devam ediyor. İsrailli sinemacı Nadav Lapid, İsrail kimliğiyle hesaplaşmasına devam ettiği “Ahed’s Knee” ile ilk kez Cannes yarışmasında. Lapid, hesaplaşmasına kaldığı yerden devam ediyor çünkü kendi ilk gençliğinden izler taşıyan ve 2019 yılında Berlin Film Festivali’nden Altın Ayı ile dönen filmi “Synonyms”, Fransa’ya gelip İbranice konuşmayı reddeden genç bir adamın kimlik inkârı üzerineydi. Doğduğu coğrafyadan kaçamayacağını keşfeden ve askerlikle ilgili travmaları bulunan bu genç adamın yerini “Ahed’s Knee”de aynı adamın orta yaşlılığını andıran bir yönetmen alıyor. Filminin gösterimi için İsrail’de küçük bir şehre gelen yönetmenin burada tanıştığı ve Kültür Bakanlığı’nı temsil eden genç bir kadınla çatışması söz konusu. Onunla sansür, baskı konusunda yüzleşen ancak insani bir bağ kurmaktan da kaçınamayan yönetmen, Ladip’e göre kendisinden izler taşıyor. Lapid’in 2018’de kaybettiği annesinin ölümü de annesini kaybeden yönetmen üzerinden filmde yer buluyor.
Senaryoyu önceki filmlerinin aksine çok kısa zamanda yazan Lapid, “Ahed’s Knee”yi bir fırça darbesi olarak tanımlıyor. Bu, aynı zamanda filmin eleştirilecek de yanı. “Ahed’s Knee”, karakteri gibi öfkeli, sürekli bağıran, ham bir film hissi veriyor. Bu yüzden de İsrail eleştirilerinde didaktik kalıyor ve izleyiciye hiçbir alan bırakmıyor. Fırça darbesinin üzerinde çalışılmadığı çok açık. Militarizm, kayıp, travma konularını işleyen dolayısıyla İsrail eleştirisi konusunda “Ahed’s Knee” ile aynı akortlara basan, Samuel Maoz imzalı “Foxtrot”un (2017) uzun süre akılda kalan hissinin yerini olgunlaşmamış bir öfkenin uçuculuğu alıyor.
Yehonatan Vilozny, Naama Preis, Yonatan Kugler, Nur Fibak, Nadav Lapid, Avshalom Pollak ve Yoram Honig, 74. Cannes Film Festivali’nde ‘Ahed’in Diz’ filminin galasında gazetecilerin karşına çıktı. (soldan sağa) AP
Sophie Marceau sahnede
Günümüz Fransız sinemasının en üretken auteur’ü François Ozon da yeni filmi “Tout s’est bien passé” ile yarışmada. Bir sonraki filmini hiç tahmin edemeyeceğiniz yönetmenlerden biri olan Ozon, bu kez Fransız yazar Emmanuelle Bernheim’ın babasının ölümüyle ilgili otobiyografik kitabını sinemaya uyarlamış. Sophie Marceau’nun dengeli ve dokunaklı bir performansla Bernheim’i canlandırdığı filmin konusu Ozon’un önceki filmlerinden “Veda Vakti”nin ismiyle açıklanabilir. Bernheim’in 85 yaşındaki babası Andre, felç geçirdikten sonra kızından ötanazi konusunda yardım istiyor. Film, Emmanuelle ve ailesinin bu sürecini melodram sularına hiç girmeden ancak insani bakışı hiç kaybetmeden gösteriyor. Ozon, zaman zaman ölüm, yas ve vedayla ilgili temaları inceleyen bir sinemacı. 2005’de birkaç cümle önce andığımız “Veda Vakti”nde genç bir fotoğrafçının kanserden ölümünü ve vedasını anlattı. “Kumun Altında”da (2000), bir kadının eşinin ölümünü inkâr ettiği için gerçeklikle bağının kopmasını konu aldı. “Tout s’est bien passé” ise yönetmenin hayatın karmaşasını basit gözüken ancak derinlikli bir bakışla gösterdiği bu külliyata değerli bir katkı sunuyor.
Avrupa dışı ülkelerden 48 saatte bir test isteniyor
Binlerce kişinin katıldığı bir festivalin pandemiye rağmen düzenlenmeye çalışıldığı Cannes’da karışıklıklar ilk günlere damga vurdu. Örneğin Türkiye’den aşı sertifikaları, Avrupa dışı ülkelerden olduğu gibi kabul edilmiyor ve 48 saatte bir test isteniyor. Yer garantisi sunan e-bilet sistemi de Cannes gibi son dakika iptalleri ve karar değiştirmeleri sık yaşanan bir festivalde, basının şikâyet ettiği konuların başında geliyor. Bu güçlüklere rağmen salonda birlikte film izlemek ve film endüstrisinin geçen zor dönemin ardından kendisini toparlamasına şahit olmak bu gündelik zorlukları gölgede bırakıyor.