04.06.2020 - 11:51 | Son Güncellenme:
VakıfBank Kültür Yayınları’nın Türkçe’de ilk kez okura sunduğu Augusto Monterroso'nun “Toplu Eserler ve Diğer Hikâyeler” kitabı, birbirinden bağımsız öykülerden oluşuyor. Kitapta ayrıca bilinen edebiyat tarihinin en kısa öyküsü olan “Dinozor” da yer alıyor.
Latin Amerika edebiyatında Gabriel García Márquez ve Julio Cortázar gibi Boom kuşağı yazarlarının sıra dışı anlatımını benimseyen kitabın yazarı Guatemalalı Augusto Monterroso, mizah ile örülü kısa hikâyelerini akıcı bir dille edebiyatseverlere aktarıyor.
Boom kuşağı: Darbelerle örülü edebiyat
Türkçe çevirisi Çiğdem Öztürk’e ait kitapta okur, yeri geldiğinde zaman atlamaları, yeri geldiğinde birincil ağızdan birçok karakterin anlık fikirlerini öğreniyor. Monterroso’nun samimi ve farklı üslubunun detayları Boom kuşağı yazarlarının ortak özelliklerinde yer alıyor. 1960’lı yıllara doğru tüm dünyada tanınan Latin Amerika edebiyatında karamsarlık, yalın ve gerçekçi anlatım öğeleri iç içe geçiyor. Bunun en büyük nedeni ise Latin coğrafyasında yaşanan sivil ve askeri darbeler olarak görülüyor. Darbe karşıtı politik yazarlar, böyle bir dönemde dilin tüm imkânlarını zorlarken, ironi başta olmak üzere varoluşçu bir bakış açısı da işlenen yepyeni anlatım yöntemlerini keşfediyor. Monterroso da bu yazarlar arasında konumlanıyor.
“Aşk bile bu duyguya eşdeğer olamaz.”
Kitapta, “Her Üç Kişiden Biri” öyküsü mektup olarak okura ulaşıyor, enteresan konu radyo yayınına kadar uzanıyor. Monterroso hikâyesinde şu satırları aktarıyor: “Siz insan türüne has en normal hastalıklarından birinden mustaripsiniz: benzerleriyle iletişim kurma ihtiyacı. İnsan için, konuşmaya başladığı andan itibaren, söylediklerinin ilgiyle dinleneceği bir arkadaşlıktan daha makbul bir şey yoktur, ister acısını, ister sevincini paylaşsın. Aşk bile bu duyguya eşdeğer olamaz. Bazıları kendisini bir arkadaşla rahatlatır. Bazısına da bin tanesi yetmez. Siz bu sonuncu gruptansınız, işte bu basit bağlantı sizin talihsizliğinizin, benimse mesleğimin sebebi.”
Sert mizah anlayışı
“Güneş Tutulması” öyküsünde Guatemala’da kaybolan ve yerliler tarafından esir alınan Frer Bartolomé Arrazola’nın hayatından kısa bir kesit sunan Monterroso, “Sonra becerilerine, sahip olduğu evrensel kültüre ve yoğun Aristoteles bilgisine yaraşır olduğunu düşündüğü bir fikir filizlendi aklında. O gün tam bir güneş tutulması beklendiğini hatırladı. Ve bu bilgiden en derin şekilde yararlanarak düşmanlarını alt edip hayatını kurtarmaya karar verdi” diyor. Monterroso, bu öyküsünde sert mizahtan taviz vermiyor.
Zaman geçişleri ve anlık düşünceler
Üç anlatıcının iç içe geçtiği “Diyojen’i Bile”, Monterroso’nun farklılığını ortaya koyan bir diğer hikâye. Öyküde zaman geçişleri ve karakterlerin o anki fikirlerinin aktarılması Monterroso edebiyatının çizgilerini ortaya koyuyor. Piyanist kızının mutluğu için konser salonunu dolduran kişilerden arkadaşlarına kadar herkesi satın alan bir iş adamının söylemleri ise “Konser” öyküsünde okura ulaşıyor. “Yüzüncü Yıl” hikâyesinin odağında boyu iki metre 47 santimetreye ulaşan İsveçli Orest Hanson bulunuyor. Dünyanın en meşhur sirkinin sahibi Barnum ile çalışan dev Hanson, kendisini görmek için can atan krallar ve devlet adamlarıyla bir araya geliyor, hayatının dramatik yönleri sıralanıyor.