20.03.2022 - 07:00 | Son Güncellenme:
küçük İskender (Derman İskender Över), 28 Mayıs 1964’te İstanbul’da doğdu. Kabataş Erkek Lisesi’nden mezun olduktan sonra İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde beş yıl eğitim gördü. Tıp eğitimini ve ardından girdiği İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü’nü yarıda bıraktı. Şiir, roman, günlük, deneme gibi pek çok edebi türde eserler verdi. Yurt dışında yayımlanan antolojilerde şiirleriyle yer aldı. 2000 yılında Orhon Murat Arıburnu, 2006 yılında Melih Cevdet Anday Şiir Ödülü’nü kazandı. 2014 yılında Erdal Öz Edebiyat Ödülü’nü, 2017’de Necatigil Şiir Ödülü’nü aldı. Avrupa’da, ABD’de şiir okumalarına ve sempozyumlara katıldı. Almanca ve Kürtçede kitapları basıldı. “Ağır Roman” ve “O Şimdi Asker” gibi sinema filmlerinde rol aldı.
küçük İskender’in biyografisi, 55 yıllık yaşamına ne çok şey sığdırdığını fısıldar bize. Sözcükleri, şiirleri, kararları, adımları, duruşu ise daha çok şey söyler. Zihnimize, bilinçaltımıza, kalbimize mıhlar hatta. Bu nedenle metinlerini her okuduğumuzda veya bir videoda denk gelip de kendi sesinden şiirler dinlediğimizde yüreğimizdeki coşkuya sarılır, içimizden bir kez daha teşekkür ederiz. Tıpkı, yıllar önce basılan ve şimdi Can Yayınları’ndaki küçük İskender kitaplarına eklenen “Cangüncem”deki metinlerle kavuştuğumuz andaki gibi.
Hiç yetmeyecek bir küçük özet…
Babası ressamdı, kitap kapakları yapıyordu. Evlerinde çok büyük kütüphaneleri vardı çocukken. Kitaplarla, kütüphanelerle büyüdüğünü söylerdi her zaman. Sevdiği yazarlar, şairlerle içi içeydi. Türk yazınındaki üretkenliğine etki etmemesi mümkün değildi elbette. Otuzdan fazla şiir kitabı, yetmişten fazla eseriyle edebiyatımızın en üretken isimlerindendi. Sadece şiir yazmazdı küçük İskender. Şiiri yaşardı ve yaşatırdı. En önemlisi de gündelik dili, kendine has imgeleriyle buluşturmasıydı. 2014'te yedincisi verilen Erdal Öz Edebiyat Ödülü’nü kazandığında, jüri ödülün gerekçesini “Türk Şiiri’ne getirdiği özgün soluk ve şiir dilinin geliştirilmesinin yanı sıra 30 yıl boyunca tavrındaki tutarlılık” olarak özetlemişti.
Sadece şiirle değil, edebiyat, doğa, sözcükler, müzik ve aşkla da yaşardı küçük İskender. Türkçe sözcükleri kullanışındaki zenginliğe, yabancı dil ve argoyu harmanlayışındaki ustalığı da ekledi. Hayat da onun şiirlerinde var oldu, tutku da cesaret de. Beyoğlu’ndan Bodrum’a uzanan yıllarında dostları vardı yanında; mizah, edebiyat, sinema ve müzikle iç içe olduğu.
Her birimize, kalbimize dokunacak satırlar bıraktı. Kimimizin yarasına tuz bastı kimimizin kanayan yarasını kaşıdı. Bir noktada kendimi okuyorum dedirtti sır gibi dizelerinde. Tıpkı “Güzel Perdeler” şiirindeki gibi…
“Eğer adımı üfleyebiliyorsan çok sıcak suya
Ben adını üfleyebiliyorsam sendeki köze eğer
Maviden başka rengimiz kalmamışsa mesela
Mesela bana söylemek istediğin bir sırsam hâlâ
Büyük cümleleri sen kur
Küçük kelimeler bana yeter"
Bir teşekkür
Mart ayının başında Can Yayınları’ndan çıkan "Cangüncem”, küçük İskender ile özlediğimiz sohbeti sunuyor bize. Gençliğine, şiirle buluştuğu yıllarına, duygularına, düşüncelerine, anılarına ve hayallerine giden yolda buluşmak için ne güzel bir vesile oluyor. “Şiir yazana şair deniliyor; ya şiiri sadece yaşayana? Onun adı konmadı henüz” diyen sevgili küçük İskender, bize şiiri yaşattığın için teşekkür ederiz.