23.09.2022 - 07:00 | Son Güncellenme:
MÜJDE IŞIL
MÜJDE IŞIL- Olivia Wilde, yönetmen koltuğuna da oturan oyunculardan. “Don’t Worry Darling/Dert Etme Sevgilim” kendisinin yönettiği ikinci film. Konusuna ve yönelttiği eleştirilere bakınca, kadın hakları aktivisti olan Wilde’ın bu filmi neden yapmak istediğini anlamak mümkün aslında.
‘50’lerde geçen film, rengârenk bir banliyö atmosferinde başlıyor. Sakin görünüşlü bu banliyö, yakındaki çölde kurulmuş Zafer Projesi’nde çalışan erkeklerin aileleri için inşa edilmiş. Alice ve Jack de bu çiftlerden. Kocasına tutkuyla bağlı Alice, gününü ev işleri ve alışveriş yaparak, komşu ev hanımlarıyla dans dersi alarak geçiriyor. Banliyödeki hanımlardan birinin geçirdiği depresyona şahit olan Alice, yaşadığı hayatın göründüğü gibi mükemmel olmadığını fark etmeye başlıyor.
Bir yerlerden tanıdık
“Dert Etme Sevgilim”in bir yandan kadınların ev içine ve işlerine hapsedilmesini eleştirmeye soyunurken bir yandan da tekinsiz bir atmosfer kurarak psikolojik gerilime ve bazen de bilim kurguya yöneliyor. Başlangıçta “Amerikan Güzeli”vari şekilde renkli banliyö yaşamının yaldızlarını kazıyan film, kapıda kocalarını işe uğurlayan, sonrasında ev temizliği ve yemek yapıp en güzel kıyafetleriyle kocalarının dönüşünü bekleyen kadınların zorunlu hapis hayatını karşımıza getiriyor. Belli bir yere kadar da filmin asıl derdinin kadın öğütücü bu sistemi eleştirmek olduğuna ikna ediyor seyirciyi. Ancak psikolojik gerilim ve bilim kurgu tarafına kayması ile birlikte “Stepford Kadınları” ve “Mançuryalı Aday” gibi tanıdık birçok filmin kolajını izliyormuş hissiyatını veriyor. Zafer Projesi ile ABD’nin atom bombasını geliştirdiği Manhattan Projesi’ne gönderme de yapıyor sanki. Film bu eksende seyretse çok daha etkili bir bakış getirebilirmiş ama sonlara doğru yaptığı sıçrama yanlış rotalara evriliyor. Dönem filminin büyüsü bozulurken o zaman ait doğru düzgün bir altmetin ekleyemiyor. Sisteme dair sorgulama ve boyun eğmeme tavrı da finalle bağlantısız hâle geliyor. Yine de tür klişelerini yerinde kullandığı için adını zikrettiğimiz filmleri seviyorsanız “Dert Etme Sevgilim” kayıtsız kalınmayacak bir yapım.
“Lady Macbeth” ve “Midsommar” ile sinemada kendine sağlam bir yol çizen Florence Pugh, önceki filmlerinin düzeyine yükselmese de ortalamanın üstünde bir performans sergiliyor filmin başrolünde. Harry Styles ve Chris Pine’ın da rol aldığı filmde yönetmen Olivia Wilde ise kilit bir karaktere hayat veriyor.
Kimin ruhu daha karanlık?
Yönettiği kısa filmleri ve “Masumlar Apartmanı” dizisinin senaryosundaki imzasıyla tanınan Gizem Kızıl’ın ilk uzun metrajı “Bana Karanlığını Anlat”. Açık havada neredeyse tek mekânda geçen ilginç bir hikâyeye sahip. Vefat eden kocasının getirildiği gasilhanede cenazeyi almak için bekleyen Nermin’in hem kendisiyle hem ölmüş eşiyle hem de eşinin ailesiyle hesaplaşmasını anlatıyor. Aslında herkes kendi karanlığını ortaya döküyor.
Açık havada da geçse tek mekân filmleri sinema için dezavantaja açıktır çoğunlukla. Hikâyenin gidişatında temponun düşmemesi, karakterlerin inandırıcılığına ve yönetmenin sinema duygusundan kopmamasına bağlıdır. “Bana Karanlığını Anlat” aslında güçlü bir başlangıç yapıyor. Nermin’in karanlığının ipuçlarını verip aydınlığa ulaşıp ulaşamayacağı merakı yaratıyor seyircide. Akrabaların yani yan karakterlerin dahil olmasıyla hikâye çok sayıda ara yola sapıyor. Gassal vesilesiyle arafta kalma hâlini kara mizahla anlatmaya ve kayınvalide karakteriyle seyirciyi güldürmeye çalışırken filmin çıkış fikrinin gücü hafifliyor. Finali bağlamakta da tereddüt edildiği anlaşılıyor.
“Bana Karanlığını Anlat” mevcut hâliyle sinema perdesinden daha çok tiyatro sahnesine yakışacak bir yaklaşım içeriyor. Belki ileride sahnelenir, kim bilir. Filmin yıldızı ise Aslıhan Gürbüz. 29. Adana Altın Koza Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu (Ece Yüksel ile birlikte) seçilen Gürbüz, karakterinin gelgitlerini yansıtmakta hayli başarılı; filmi de o sürüklüyor.