06.12.2022 - 07:00 | Son Güncellenme:
Nevsal Elevli/ Londra
NEVSAL ELEVLİ/ LONDRA- Mario Frangoulis, dünyaca ünlü bir tenor; alçakgönüllü, güleryüzlü…Ayrıca çok yardımsever; genç müzisyenlerin elinden tutuyor, onlara her türlü desteği veriyor. Yan yana geldiğinizde karizmatik, konuşkan ve etkileyici olduğunu da anlıyorsunuz. Sahnede ise birden devleşiyor. Muhteşem sesiyle dinleyicilerini hem duygulandırıyor hem heyecanlandırıyor. Pavarotti’nin tahtına layık gösteriliyor Frangoulis. Ama onu cevabı çok net: “Ben Mario olmak istiyorum” diyor. Konu Türkiye ve Türkler olunca heyecanlanma sırası ona geliyor. Türkleri çok sevdiğini söylüyor. Türk müzisyen ve orkestra şeflerinin muhteşem olduğunu ekliyor. Ünlü tenor “İyi komşu olmalıyız” dileğini tekrarlıyor. Film gibi bir hayat hikâyesi var Frangoulis’in. Bir araya gelip bu film gibi hayatı, müziği ve Ege’nin iki yakasındaki iki dost kültürü konuştuk.
*Çocukluğunuzdan başlayalım. Zimbabve’de doğdunuz. Hikâyeyi anlatır mısınız?
Büyük büyük babam Kasos Adası’nda kaptanmış. Ailesini alıp Afrika’ya gitmiş. Babam ve iki kardeşi Zimbabve’de doğmuş. O zamanki adıyla Rodezya. Babam annemle evlenmeden önce evliymiş. Sonra annemle evlenmiş ve iki oğlu olmuş. Ben dört yaşındayken Yunanistan’a geldik.
*Hüzünlü bir çocukluk geçirdiğiniz doğru mu?
Evet hazindi. Afrika’dan anneannemi görmeye geldik. Bir gün mutfaktaydık. Annem “Dükkâna gidiyorum” dedi, ağabeyim de onunlaydı. Geri dönecekler diye bekledim ama gelmediler. Kimse beni psikolojik olarak buna hazırlamamıştı. Annem, teyzeme beni bir iki ay sonra gelip alacağını söylemiş. Dört yıl sonra geldiler. Beni teyzem Lula ve eniştem George yetiştirdi. Çok sevgi dolu büyüttüler. Her yere götürdüler; tiyatro, sinema, konserler… Atina’da okula başladım.
*Sesinizin güzelliğini ve yeteneğinizi nasıl keşfettiniz?
Afrika’da Mario Lanza’yı duymuştum. Dört buçuk yaşıma kadar onun hayranıydım. Babam klasik müzik çok severdi ve iyi piyano çalardı. Piyano evimizin alt katında oturma odasındaydı. Piyanoda babama eşlik etmeyi severdim. Her zaman sesim çok yüksekti. Küçük yaşlarda bile tenor gibi söylerdim. Radyo ve plak dinlerdim. Ama hiç şarkıcı olacağımı düşünmemiştim. Sadece şarkı söyleyen biriydim.
*Sonra hayatınıza keman mı girdi?
Bir gün teyzem “En sevdiğin müzik aleti ne?” diye sordu. Keman olduğunu söyledim. O da bana “Keman müzik aletlerinin kralı” dedi. Ben bu yorumun üzerine “Tamam şimdi ben de kral olacağım” dedim ve keman öğrenmeye başladım. Konservatuara girdim. Ruhum, kulağım ve kalbimle çalıyordum. Teknik falan yoktu bende, ancak dersleri geçebilecek kadar. 14-15 yaşıma geldiğimde iyi bir kemancı olmuştum. Keman çalabilmek beni iyi bir şarkıcı yaptı. Bunu şimdi anlıyorum.
*Birçok ülkede konserler verdiniz. İzleyicileri karşılaştırırsanız ne söylerseniz haklarında?
Asya’da mesela Çin, Japonya, Tayvan’dakiler çok heyecanlı. Ve tabii Yunanistan ve Türkiye’de dinleyiciler çok tutkulu. Bunu hissedebiliyorsunuz.
*Türk dinleyiciler hakkında ne derseniz?
Yunanlılara çok benziyorlar. Aynı duygu, his ve tutkuya sahipler. Hatta Türkler biraz daha abartılılar ve ben, bu dramayı seviyorum. Yakın dostlarımın bazıları Türk. O kadar benziyoruz ki. İstanbul’a ilk kez Yunan ve Türk müzisyenlerin olduğu bir konser için gelmiştim. Beş bin kişilik konserin biletleri çok kısa zamanda tükenmişti.
‘Efes’te Yunan trajedisi oynamak isterim’
Oyunculuk da yaptınız. Geri dönmek ister misiniz?
Oyunculuk benim ilk yaptığım işti. Hep oyuncu olacağımı düşünmüştüm. Drama okulunda keşfettiler beni. Çok gençtim, tek başıma şarkı söyletirlerdi ama kendimi hiç şarkıcı olarak düşünmedim. Maria Callas, Placido Domingo, Leyla Gencer’i dinlerdim, çok beğenirdim ve benim için şarkıcı onlardı. Benim onlar gibi olmam mümkün değildi. Sıradan bir şarkıcı olmak istemezdim. En iyisi olabilmeyi isterdim. Bu yüzden kendimi oyunculuğa verdim. Lawrence Olivier en çok sevdiğim aktördü. Ve Marlon Brando... Brando yeni bir dönem oyunculuğu sergiliyordu. Onun oyunculuğu çok yüksek sesli değildi ama çok modern ve tazeydi.
*Oynamak istediğiniz bir rol var mı?
Yunan tarihi tiyatrolarında, Türkiye’de Bergama Efes’te Yunan trajedilerini Türklerle birlikte sergilemek isterim.
*Sizi Pavarotti’nin tahtına layık görüyorlar...
Kimse onun tahtına oturamaz. Onu hiç unutamam. Bana karşı çok cömert ve samimiydi. Sesimin çok güzel olduğunu söyledi ve bu bana çok ilham verdi. Ama ben Mario olmak istiyorum. Ondan çok şeyler öğrendim ama kendim olmak isterim.
*Ya politika? Var mı siyasilere bir mesajınız?
İki ulus arasındaki barışı korumalıyız. Dost olmalıyız. Ege denizinin etrafındayız. Komşuyuz. Birbirimizi sevmeliyiz. Ve uzaklardan karışanlara izin vermemeliyiz.