Kültür SanatHep karanlık ama yetmez

Hep karanlık ama yetmez

05.01.2025 - 02:01 | Son Güncellenme:

“The Witch: A New-England Folktale”, “The Lighthouse” ve “The Northman” ile gerilim türünü sinematografik estetikle birleştirmeyi seven Robert Eggers yine benzer bir tarzla karşımızda: Bram Stoker’ın 1897 tarihli “Drakula”sının uyarlaması olan “Nosferatu”. Ama esasında F. W. Murnau’nun 1922 tarihli “Nosferatu, eine Symphonie des Grauens”ın yeniden çevrimi.

Hep karanlık ama yetmez

Müjde Işıl- Eggers’ın bir nevi rüya projesi. İlk uzun metrajı “The Witch”ten beri yani yaklaşık 10 senedir yapmayı planladığı bir film. Aradan o kadar zaman geçince oyuncu kadrosunda da radikal değişimler olmuş. Anya Taylor-Joy yerine Lily-Rose Depp gelirken Thomas Hutter’ı canlandıracak Bill Skarsgard’ın rolü de Kont Orlok/Nosferatu olarak değişmiş.

Haberin Devamı

Hikâye, 19. YY sonlarında Almanya’da geçiyor. Emlakçıda çalışan Thomas Hutter, Ellen ile yeni evlenmiştir ve iyi bir para kazanacağı vaadiyle, emlak sözleşmesi imzalatmak üzere Transilvanya’daki Kont Orlok’un şatosuna gider. Ancak Kont’un başka planları vardır ve bu planların, Thomas’ın eşi Ellen ile bağlantısı bulunmaktadır.

Robert Eggers, orijinal filmin hikâyesinde bazı değişikliklere gitse de teknik açıdan Alman Dışavurumculuğu’na sadık kalıyor ve sinematografik olarak harikulade bir atmosfer yaratıyor. Alman Dışavurumculuğu’nun, siyah beyaz sinemanın ışık ve gölge kullanımından güç alan estetiğini harika şekilde bugüne uyarlıyor, 2024 yapımı “Nosferatu”. Eggers’ın kadim görüntü yönetmeni Jarin Blaschke perdelerde, duvarlarda nefes alan imgeler yaratırken pastel tonlarında neredeyse siyah beyaza yakın bir filme imza atıyor.

Haberin Devamı

Hep karanlık ama yetmez

‘20’lerin estetiği

“Nosferatu”nun orijinal filmle arasındaki başlıca fark, Ellen’ın hikâyedeki ağırlığı ve geçmişi. Aşk üçgenindeki tutku odağı olan Ellen’da, Eggers’ın ilk uzun metrajı “The Witch”in izlerini bulmak ve neden yıllardır bu filmi çekmek istediğini anlamak mümkün. “Nosferatu”nun bir noktadan sonra şeytan çıkarma hikâyesine dönüşmesi de bunu doğruluyor. Ama genel olarak baktığımızda ‘20’lerin korkutuculuğunu değil, estetiğini önceliklendiren bir yapımı hedeflemiş “Nosferatu” da Eggers. Koltuklarınızdan zıplatmıyor belki ama bazı kareleri zihninize kazınıyor. Birinci Dünya Savaşı öncesi Almanya’nın ruh hâlini vampirle, salgınla, batıl inançlarla anlatması da sonraki süreçlerin bir metaforu gibi.

Nosferatu karakteriyle kötüyü canlandırma kapasitesinin sınırına ulaştığını ve bir daha böylesine kötücül bir rol oynamak istemediğini sıklıkla söyleyen Bill Skarsgard’ın bu iddialı sözlerinin karşılığını filmde pek görmüyoruz. Bunda Eggers’ın, karakterden ziyade atmosferi önceliklendirmesinin payı büyük. Lily-Rose Depp, sade ve gizemli simasıyla öne çıkıyor. Nicholas Hoult ise “Renfield”de Nicolas Cage’in Dracula’sının yardımcısını canlandırdıktan sonra benzer ama çok depresif bir rolde karşımıza geliyor.