11.09.2022 - 07:00 | Son Güncellenme:
Seray Şahinler - Akademisyen ve yazar Ekin Kadir Selçuk, ilk öykü kitabı “Gençlik Güzel Şey”de iyi bildiği, yakından tanıdığı bir topluluğun, üniversite gençliğinin hayatına ayna tutuyor. Özellikle taşradaki üniversite öğrencilerinin ilk gençlik heyecanlarını, yurtlarda yaşanan en unutulmaz anları, gençliğin bitmek bilmez kaygılarını ama her şeye rağmen gün sonunda hayata büyük bir dirençle tutundukları dönemleri aktarıyor. Selçuk, hayatın en heyecanlı “döneminden” sesleniyor okura…
Öyküleri okurken aslında yaşadıklarınızı yazdığınızı hissettim. Gençleri çok iyi tanıdığınız aşikâr. “Gençliği” anlatmak neden önemliydi sizin için?
Orhan Kemal, Türk edebiyat tarihinin önemli metinlerinden “Beş Romancı Tartışıyor”da neden köylüleri yazdığı sorusuna, onlar için üzülmesini, onların iyi olmasını istemesini sebep gösterir. Edebiyatın bizzat edebiyatın kendisinden başka bir amacı var mıdır? Yazarken sanırım böyle bir amaç gözetmeye çalıştım. Bu ülkeye, dünyaya dair anlamak ve anlatmak istediklerim vardı. Yola gençlerden başlamak önemliydi, çünkü ülke üzerine, dünya üzerine konuşacaksak gençler ıskalanmamalı. Edebiyatta ıskalanıyor bazen galiba, hayatta daha da ıskalanıyor, üniversitede ise çok daha fazla. Onları içsel ve dışsal çatışmaları, çelişkileri, hayatta tutunma çabalarıyla ve beklentilerini dikkate alarak, son tahlilde onlardan yana bir tutum takınmaya çalışarak, dünyaya ilişkin dertlerimi anlatmaya gayret ettim.
Kitap aslında Anadolu’daki öğrencilerin yaşadıklarına ses veriyor bir yönüyle. Artık şehirden çok oraların hikâyelerine merak salar olduk; taşrada anlatılacak daha mı fazla öykü var ne dersiniz?
Aslında modern edebiyatın konusu kent insanıdır. Kentin karmaşası içinde boğulan insanın anlam arayışını, Kemal Tahir’in ifadesiyle, dramını anlatır. Fakat birincisi bugün taşrayla metropol arasında farklar giderek kapanmakta. İkincisi taşrada gençler ikili bir kıskaç altında. Bir yandan modern yaşamın getirdiği zorluklar, arayışlar, diğer yandan bununla çatışma hâlinde bulunan “taşra sıkıntısı.” Bu yönleriyle taşra edebiyatta iyi bir malzeme.
Mekân ve karakterlerin döngüselliği hayatın bir boşlukta debelenen çarklarına atıf mı peki?
Taşrada insanlar, mekânlar, olaylar tekerrür eder. En basitinden, gidilebilecek yerler bellidir. Ve ben öğrencileri yazdığıma göre, onların gidecekleri yerler daha da sınırlı. Öyküde mekân seçimi, ayrıntıların kullanımı atmosferin oluşumuna hizmet etmeli denir hep, yani hiçbir şey keyfi bir biçimde yer almamalı. Çehov’un meşhur sözü; duvarda bir silah varsa, patlamalı. Mekânlardaki, karakterlerdeki döngüsellik üzerinden biraz taşra atmosferini yansıtmayı istedim diyebilirim.
Yaşanılmak istenen ile yaşanılan arasında sıkışıp kalan bir gençlik var bu yüzyılda. Gençler kendi öykülerini nasıl yazacak?
Yaşanılan hayatla yaşanılmak istenen arasında hep bir açı olmuştur. Bu aslında kötü bir şey değil. Böylece insan umut eder, çabalar. Bugün bence en büyük sorunlardan biri bu açının genişlemiş olması. Bugünlerde Emil Ciora’nın “Çürümenin Kitabı”nı gençlerin elinde sık görüyorum. Bu düşünürler yaşamda anlamsızlığa vurgu yapıyorlar. Felsefi planda nihilizme başkaldıran Nietzsche’ye, insan haysiyetini ve onun başkalarının çıkarları için araçsallaştırılamayacağını vurgulayan Kant’a, insanı sorumluluk etiğiyle bağlayan varoluşçulara ve hep bir anlam arayışı olduğunu düşündüğüm sanata ve büyük sanatçılara eskisinden daha fazla ihtiyacımız var. “İradenin İyimserliğine” inanıyorum, Memduh Şevket Esendal’ın insanlara umut, neşe vermek isteyen edebiyat anlayışını seviyorum. Bu dünyada muhtemelen cennet yok, ama daha güzel günler neden yaşanmasın? Gençler kendi öykülerini hep yazdılar, yine yazacaklar. Tanpınar’ın Beş Şehir’de yazdığı gibi: “Belki de sadece aramak ve bütün kapıları çalmak kâfidir.”