13.10.2022 - 07:00 | Son Güncellenme:
MÜJDE IŞIL
MÜJDE IŞIL- Tankut Kılınç’ın yazıp yönettiği “Dersaadet Apartmanı”, İstanbul’un kültürel dokusunun geçirdiği değişime, kentsel dönüşümle şantiye hâline gelmesine odaklanan bir yapım. Adana ve Antalya’da festival bünyesinde seyirciyle buluştuktan sonra 29 Eylül’de İstanbul galasını gerçekleştirdi. İlerleyen zaman içinde farklı hafıza mekânlarında İstanbullularla buluşmaya devam edecek. Önümüzdeki aylarda ise dijital platformlarda gösterilme olasılığı var. Filmin detaylarını Kılınç’tan dinledik.
*İlk uzun metrajınızda İstanbul’un betonlaşması gibi hayati bir konuyu ele alma sebebiniz neydi?
Proje 2008 yılında filizlenmeye başladı. İstanbul, 2010 Avrupa Kültür Başkenti seçilmişti. Farklı kültür sanat disiplinlerinde kültür başkenti nasıl olunur ile ilgili çalışmalar paralel olarak başladı. Çocukluğunu yurt dışı ve yurt içinde pek çok farklı şehirde geçirip son 25 yılda İstanbul’a yerleşmiş biri olarak şehrin metropol olma yolundaki tüm değişimlerini belki de bir dış göz olarak inceleme fırsatım oldu. Kültür başkenti diye anılan bir şehrin, kültür ve tarihsel dokusu ile ilgili birçok önemli yapısından, değerinden rant ve hızlı şehirleşme adına ne kadar kolay vazgeçtiğine birebir şahit olmak, bu çelişkinin mutlaka dile getirilmesi gerektiğini düşündürdü. Aslında kişisel isyanlarım, üzüntülerim ve şaşkınlığım ile başlayan bir yazma süreci bu senaryoya evrildi diyebilirim. Kurumsal hiçbir destek almadım. Eski dostum Selda Oknas Tanbay ilk finansal desteği verdi. Filmin başkahramanını canlandıran ve aslen mimar olan Hüseyin Karşın, Sarıcazade Abdullah Osman Apartmanı (filmdeki adıyla Dersaadet) sakinlerinden. Evini uzun süren çekimler için açtı ve yıllar süren yazım sürecinde senaryoya değerli katkıları oldu. Janset, Dersaadet’in sesi olmasının yanında bize mekân desteği sağladı ve tüm süreçte büyük bir özveriyle yanımda oldu.
*O günden bugüne İstanbul’da nelerin değiştiğini gözlemlediniz?
Her sene daha da büyüğü inşa edilen AVM’lere, dünyanın ikinci büyük havalimanına, büyük, uzun, kocaman otobanlara, üçüncü köprüye kavuştu bu süreçte İstanbul. Ama mesela 2021 yılı itibarıyla Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü’ne kayıtlı 608 özel tiyatrodan 503’ü faaliyetini durdurdu. Yine bu dönemde İstanbul kültür sanat hayatının simgelerinden Reks Sineması kapandı, Emek Sineması kapandı, Beyoğlu bambaşka bir yer oldu. Müze Gazhane’nin açılması, Yerebatan’ın yeniden inşası, AKM’ye tekrar kavuşmak gibi güzel değişimler de yaşadık ama kabul etmek gerekir ki şehir; kültüründen, geçmişinden, dokusundan çok şeyi de kaybetti. Yenilemek, geçmişi terk etmeden ileri gitmek olmalı diye düşünüyorum.
*Başkahraman Altan’ın başına gelenlerden yola çıkarsak, İstanbul’un tarihi mimarisinin kaderini, bilim insanlarının bilimle açıklanamayan olaylara karşı mücadelesi mi belirliyor?
İstanbul şehrinin kendisi de yaşayanlarının kaderi de uzun zamandır bilim insanlarına, bilimsel öngörülere veya elimizdeki somut verilere göre belirlenmiyor. Deprem gibi kaçınılmaz ve bilimsel olarak olasılığı hesaplanmış bir gerçek bile hızlı ve kontrolsüz yapılanmaya engel olamıyor örneğin. Altan bir bilim insanı ve başına gelen olaylar aslında bilimin yıllar önce öngörüp önlem alınmasını istediği pek çok aksaklık ve yanlışlıktan kaynaklanıyor.
*Bu sancılı hikâyenin bir kolunda da bisikletler, bisiklet yolları ve bisikletçi Gürsel Akay’ın oluşunun fonksiyonu nedir?
Bisiklet bu filmde, ‘başka bir yol mümkün’ diyen bağımsız bir karakter aslında. Karbon ayak izimizin küçülmesi gerektiğini düşünüyorum. Fosil yakıt kullanımına dur demek istiyorum. Yıllardır şehir ulaşımında bisiklet kullanan biri olarak, Gürsel Akay gibi bir bisiklet duayeni ile birlikte alternatif bir hayat önerisi sunuyoruz İstanbul’a. Gürsel Akay aynı zamanda millî bir sporcu, eski bir dost ve doğa dostu güzel bir insan. Filmimize mekân ve lojistik desteğiyle de önemli katkıları oldu. Filmde canlandırdığı karakter aslında gerçek hayattaki Gürsel Akay’la aynı diyebiliriz. Gürsel Akay, kaotik şehirde karşılaştığımız iyi taraf.
*Filmin finalini de düşündüğümüzde Altan için ümitlenmeli mi, üzülmeli miyiz?
Filmin finali benim açımdan hem hüzünlü hem umutlu. Seyirci hangi taraftan bakmak isterse oradan bakabilir. Kendi evini sırtında taşıyan, telaşsız ve şatafatsız kaplumbağa, her şeye rağmen hayatta kalarak, kadim bilgisi ile bize aslında gelecek için umut aşılıyor. Şehirdeki durmak bilmeyen devinime, yıkıma karşı yavaşlamayı, durmayı, sadeleşmeyi öneriyor. Altan’ın ise çevre ile ilgili önemli başarılar kazanan bir bilim insanı kimliğinden dönüşümünde yaratıcı, üreten beyinleri çabucak tüketip yok eden ve örseleyen bir toplum yapısını görüyoruz.
*“Mutluluk kapısı” anlamına gelen dersaadet, İstanbul’un eski isimlerinden biri. O ismi verenler şimdinin İstanbul’unu görselerdi ne derdi sizce?
Dersaadet ismini verenler şimdinin İstanbul’unu görselerdi o kapıdan adımlarını atmazlar, geri dönerlerdi. Aslında şu an İstanbul’u bir rant unsuru olarak pazarlayanlar da İstanbul’un bir mutluluk kapısı olduğu imajını satıyorlar. Tüm o devasa projelerde sunulan bir sahte mutluluk tasviri var. Ama İstanbul ancak tarihi, kozmopolit kültürü, gelenekleri ve olağanüstü doğası ile bir mutluluk vadedebilir ki en çok tahrip ettiğimiz unsurlar da bunlar. “Dersaadet Apartmanı” bu tehlikeli çelişkiyi simgeliyor.
*Filmde Yüksel Aksu’yu da görüyoruz.
Yüksel Aksu’yu “Dondurmam Gaymak” öncesinden tanıyorum. Sinema öğrencisi olduğum dönemlerde bana abilik yapardı, destek olurdu. “Mavide Dans” adlı kısa filmimde oyunculuk yapmışlığı var. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sinema-Televizyon bölümünün usta sinemacılarından oluşan jüri bu kısa filme iyi bir not vermişti ki Lütfi Ömer Akad, Memduh Ün, Duygu Sağıroğlu, İlhan Arakon, Tevfik İsmailov ve Sami Şekeroğlu’ndan oluşan efsane jüriden geçer not almak o zamanlar hiç de kolay değildi. Yüksel Aksu’yla uzun yıllar ortaklık da yaptım. Beraber dizilerde çalıştık, belgeseller yaptık. “Dondurmam Gaymak” gibi önemli bir projede beraber olduk. Yüksel Aksu, Türk sineması için önemli bir değerdir, nevi şahsına münhasır bir yönetmendir. “Dersaadet Apartmanı”nda temsil ettiği karakter aslında şehirde korku, panik ve kötü olayları çağrıştıran Pan’ın kendisi. Soyut bir karakter olan Pan’ı doğru bir şekilde canlandırdığını düşünüyorum.