04.01.2023 - 07:00 | Son Güncellenme:
Melisa Vardal - Bir pazar günü, hava artık kararmış, dışarısı soğuk hatta belki de karlı, içeride tek bir odada soba yanıyor, siz yanında oturuyorsunuz. Burnunuzda mandalina kokusu, aileniz ve hiç kapanmayan televizyonun sesi yanınızda… Dilek Yalçın’ın “Zaman Yolculuğu” başlıklı sergisi sanatseverleri güzel anılarla dolu geçmişe götürüyor. Yalçın, Ankara’daki Ziraat Bankası Kuğulu Sanat Galerisi’nde açtığı sergide “zaman” kavramını irdeliyor. Omo deterjan kutusu, Ülker çikolatalı gofret, çevirmeli telefon gibi nesnelerin izdüşümünü keten üzerine işleyen sanatçı Einstein’ın izafiyet teorisinden beslendiğini söyleyerek, “Aslında ‘zaman cisimle, cisim zamanla vardır’; kısaca zaman, nesneler üzerinden somutlaşıyor ve var ediyor kendini” diyor. Geçmişin kayıp ya da kaybolmaya yüz tutmuş parçalarını sanatseverlerle buluşturan Yalçın, sergisinde sanatseverleri hatıralarını yeniden keşfetmeye davet ediyor.
Kadim materyal
Pandeminin ilk günlerinden bu yana üzerinde çalıştığı heykel ve tablolardan oluşan sergide toplam 49 eser yer alıyor. Sergide Yalçın’ın Londra’dan dönüşünün hemen ardından keşfettiği ve üç yıl boyunca üzerine çalştığı keten detayı hemen dikkat çekiyor. Londra Sanat Üniversitesi’nde resim master’ı yaparken tanıştığı ve ilk kullanmasından itibaren vurulduğunu söylediği keteni Yalçın, “Beni çok iyi yansıtan kadim bir materyal” sözleriyle tanımlıyor. Asırlardır kullanılan keten sayesinde geçmişle bağlarını güçlendiren Yalçın’ın sergisi yeniyle eski arasında bir köprü kuruyor. Yalçın bu köprü üzerinde yürüyen ziyaretçilerinden ilginç geri dönüşler de alıyor. Sanatçı sergisi ile ilgili niyetinin dışında gelişen bu dönüşlerden bahsederken “Nüktedan ve minimalist bir tarzda tuvale iz düşümü olan bu nesneler, geçmişle bir yüzleşmeye yahut bir travma çözümlemesi işine girişmiyor elbette ama sanatseverlerden bu yönde de ilginç geri bildirimler alıyorum. Yedi kuşak ailemizin travmalarını temizlemekle görevlendirilen nesil olarak -bu ara çok popüler bir aktivite biliyorsunuz- benim sergimde de geçmişiyle, çocukluğuyla yüzleşme yaşayan ziyaretçiler oluyormuş” diyor.
Diskette yazanlar...
Yalçın sergide bulunan eserler arasında geçmişle bağı en kuvvetli kuran çalışmasının disket olduğunu söylüyor: “Ev tipi bilgisayarların, internetin yeni yeni hayatımıza girdiği dönem ortaokul, lise yıllarıma denk geliyor. Bir de disket vardı ki, notlarınızı görselleri aktarıp, bilgisayar dışına da çıkarabiliyordunuz. Teknolojiye çabuk adapte olan bazı erkek arkadaşlar, kâğıt yerine diskete ilan-ı aşk edip arabulucuyla iletiyordu o vakitler... Bana da küçük bir öğrenci ‘Dilek abla, Sinan ağabey gönderdi bunu sana’ diye üstünde Dilek Yalçın’a yazan bir disket getirdi. Fellik fellik bilgisayar aradım okulda. Bir bilgisayar bulup baktım. Ama maalesef açılmadı disket. Bozulmuş. Yani o dosyada yazılanları hiç bilemedim. Büyük ihtimalle okuyup umursamadığımı sandığı ve utandığı için, Sinan’dan da bir daha ses çıkmadı. Şu an dijitale, dijital sanata güvenmememin temelini atmış olabilir bu olay.”