05.10.2011 - 01:42 | Son Güncellenme:
ASU MARO
70’lerden sonra büyüyenler için Türk filmlerinin ‘kötü adamları’ndan biriydi o. Her daim şık ve klas ama. Jilet gibi takım elbiseleriyle de, ünlü robdöşambrı, fuları ve viski kadehiyle de ‘baştan çıkarıcı’. Çünkü o ‘kötü adam’, o günlere parlak ve uzun bir ‘jönlük’ kariyerinden gelmişti. Dün sabah saatlerinde İzmir Çeşme’deki evinde, eşi İnci Tema’nın kollarında hayata veda eden 92 yaşındaki Muzaffer Tema, Türk sinemasının ilk jönlerinden biriydi...
25 Haziran 1919’da İstanbul’da doğdu Muzaffer Tema. Asker olmayı isterken, müzisyen babasının izinden gidip 12 yaşında İstanbul Belediye Konservatuvarı’na yatılı olarak girdi. Öğrenciliğinde flüt, piyano ve kemanı birlikte çalıyordu ama sonunda flütte karar kıldı. 1941 yılında okulu bitirdi, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın sınavını kazanıp Ankara’ya taşındı. Burada konservatuvarın tiyatro bölümünde okuyan Sevinç Tevs ile tanıştı ve 1944 yılında ilk kez nikâh masasına oturdu. Daha sonra altı kez daha oturacağı masaya... İkisinin de mesleklerinin geleceği İstanbul’daydı, tası tarağı toplayıp taşındılar.
‘Ben sinemadan anlamam’
1948 yılında, Tepebaşı Gazinosu’nda çaldığı bir gece, müşteriler arasından üç kişi, Muzaffer Tema ile görüşmek istediler: Aydın Arakon, Turgut Demirağ ve Şadan Kamil. Arakon’un çekeceği “Çığlık” filminde başrol önerdiler genç müzisyene. “Ben sinemadan anlamam” dediyse de deneme çekimine razı oldu ve sonuç herkesi çok memnun etti. Artık genç kızların iç çekerek fotoğraflarını defterlerine yapıştırdığı bir romantik prensleri vardı, delikanlıların de saçını yana tarayışını, boğazlı kazaklarını, yakası kalkık pardösülerini, hatta sağ koluna taktığı saatini örnek aldıkları bir ‘idol’leri. Ama onun da bir ilham kaynağı vardı: Çok benzediğini keşfettiği Alan Ladd. “Ben Amerikalı oyuncu Alan Ladd’i, Türkiye de beni taklit etti” diye anlatacaktı o günleri sonradan.
Aynı yıl Sevinç Tevs’den ayrıldı ve filmler birbirini izlemeye başladı. 1951 yılında Yıldız dergisi okuyucuları “Dudaktan Kalbe”yi en iyi film, aşka tövbe etmiş melankolik Kenan rolündeki Muzaffer Tema’yı da ‘en iyi erkek artist’ seçti. 1954 yılında oyuncu Ayten Çankaya ile kısa süren bir evlilik yaptı. Derken geldi Amerika günleri... İzleyen yıllarda sık sık farklı isimlerce kurulacak Hollywood hayalini ilk gören ve bu yolda başarılı sayılacak adımlar atan aktörümüz Muzaffer Tema oldu.
Yıl 1956’ydı, nesi var nesi yoksa satıp cebine koydu. Ama bu yetmiyordu, döviz almak da meşakkatli bir işti o yıllarda. Maliye Bakanı Hayrettin Erkmen’e çıkıp negatif film almak için döviz tahsisi istedi. 500 dolarlık izni kopardı ve Amerika’nın yolunu tuttu. Önce Napoli, oradan gemiyle New York. Ucuz bir otele yerleşti önce. Ardından ‘Türk lokumu’ unvanlı oryantal Necla Ateş’le tanışıp bir süre onunla birlikte yaşadı, onun hamiliğini üstlendi.
Amerikan filminde Türk
Oyunculuk hayalleri tabii ki bakiydi ama nereden, nasıl başlayacağını bilemiyordu. Bir gün bir davette fırsat ayağına geldi. 20th Century Fox şirketinin Yunan asıllı patronu Spyros Panagiotis Skouras ile tanıştı. Onu ertesi gün ofisine çağıran Skouras, lafı dolandırmadan “Ne zaman Hollywood’a gidebilirsin?” diye sordu. Ve kendisine şaşkın şaşkın bakan Muzaffer Tema’yı 500 dolar ve bir uçak biletiyle beraber Los Angeles’a uğurladı. İlk filmi, başrollerinde Joan Fontaine ve Rossano Brazzi’nin olduğu “A Certain Smile” oldu. Film Türkiye sinemalarında da gösterildi ve Tema’nın sahnelerinde salonlar alkıştan yıkıldı. Ardından David Bradley’in yönettiği “Aya Giden 12 Adam”daki Türk astronot Dr. Selim Hamid rolü geldi. Ve memleket çapında ‘Neil Armstrong’tan 10 yıl önce aya ayak basan Türk’ olarak anılır oldu. 2.5 senelik Hollywood macerası ayaklarını yerden kesmişti, doğrusu. Bir baloda tanıştığı Zsa Zsa Gabor ile 3.5 aylık bir aşk yaşadı, pek çok dünya starıyla tanıştı, işler yolundaydı. Fakat Türkiye’den gelen bir haber, Amerikan rüyasını bıçak gibi kesti: Babası kanserdi. Apar topar Türkiye’ye döndü.
Kısa bir süre sonra babasını kaybettiyse de bir daha Amerika’ya gitmeyi düşünmedi o ara. Yine filmlerde oynamaya başladı, kendi şirketini kurdu, 1963 tarihli “Aşka Tövbe”ye kadar da hep ‘jön prömiye’ olarak kaldı. O film iş yapmayınca yeni bir dönem açıldı önünde. Aranan bir karakter oyuncusuydu artık. Yılmaz Atadeniz’in “Killing”leri de vardı yelpazesinde, vurdulu kırdılı Cüneyt Arkın maceraları da, artık ya âşıkları ayıran kötü adam ya da aldatılan koca rollerini oynadığı aşk filmleri de.
1966 yılında Adanalı zengin bir işadamının kızı Gülay Armen ile ‘ansızın’ evlendiği haberi düştü ajanslara. 1977’de de yeniden Amerika’ya göç ettiği... Bundan sonra ara ara Türkiye’ye geldiğinde verdiği röportajlardan öğrendik hayatındaki gelişmeleri. Birkaç dizide oynadığını... Flüt ve piyano dersleri verdiğini... Dallas’ta Türk Amerikan Derneği’ne başkanlık ettiğini... 1985’te tanıştığı yedinci ve son eşi İnci Hanım’la Hawaii’de evlendiğini... Gönlünün hâlâ sinemada, yüreğinin terütaze olduğunu...
Siyaset günleri
2000 yılında kesin dönüş yaptı memlekete. Bu kez İzmir’e yerleşti ve MHP’den siyasete atıldı, İzmir İl Yönetim Kurulu üyeliğine getirildi. Uzun sürmedi ama. En hızlı serüvenlerden geçmiş, kaç kez gemileri yakıp gitmişti, sonunda huzuru Çeşme’de buldu.
Muzaffer Tema, 1985’te tanıştığı İnci Hanım’la Hawaii’de evlendi. Tema’nın oğlu Alper ve torunu Arda Ziya, ölüm haberiyle üzüntüye boğuldu.
Çeşme’den uğurlanacak
Geçen hafta geçirdiği beyin enfarktüsünün ardından toparlanamayıp dün hayatını kaybeden Muzaffer Tema, yarın Ilıca’daki Zekiye Boyacı Camii’nden öğle namazından sonra uğurlanıp Çeşme Asri Mezarlığı’nda toprağa verilecek. Geride bıraktığı 150’ye yakın filmiyle kimileri için bir genç kızlık rüyası, kimileri için kötü ama karizmatik bir adam, iyi bir karakter oyuncusu, ama her koşulda Yeşilçam’ın en önemli sembollerinden biri olarak kalacak her zaman...