05.09.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:
Nil Kural - Edebiyat uyarlamaları sinema tarihinin başlangıcından beri gücünü kaybetmedi. Bitmeyen “Kitabı mı okumalı, filmi mi izlemeli” tartışmaları bir yana açıklanan yeni projelerde en çok merak edilen birçok filmin kaynağının edebiyat olduğu bir gerçek. Venedik Film Festivali’nin seçkisi de bunun bir kanıtı. Festivalin en merakla beklenen filmlerden ikisi edebiyat uyarlaması: Denis Villeneuve’ün “Dune”u ve oyuncu Maggie Gyllenhaal’un ilk yönetmelik denemesi “The Lost Daughter”. Villeneuve, Frank Herbert’ın ünlü bilimkurgusunu sinemaya uyarlarken, Gyllenhaal, yakın dönem edebiyatın popüler ismi Elena Ferrante’nin aynı adlı romanını seçiyor. Devam eden Venedik’te edebiyat uyarlamaları gündemdeyken festivallerin gözdelerine dönüşen edebiyat uyarlamalarını mercek altına aldık.
Modern zaman başyapıtları olarak selamlanan iki edebiyat uyarlaması aynı yazarı kaynak alıyor: Haruki Murakami’yi. İlki az sayıda çektiği filmle başyapıtlarla dolu bir kariyere sahip Güney Koreli Lee Chang-dong’un “Burning”i. 2018 yapımı ve o yıl Cannes’da yarışan film, Murakimi’nin kısa öyküsü “Barn Burning”i Japonya’dan Güney Kore’ye taşıyor. William Faulkner’ın da “Barn Burning” öyküsünden ilham alan film, yazarlık yolunda ilk adımlarını atan Jong-suu’nun çocukluk arkadaşıyla yakınlaşması üzerinden ilerliyor. Bu esnada Murakami’nin kısa kaynak malzemesini büyüttükçe büyütüyor, Kore’nin bölünmüş kimliğinden, sınıf farkına uzanan temalara dokunan bir başyapıta dönüştürüyor. Film, Cannes’da hak ettiği ödüllere uzanamasa da hiç yaşlanmayacak, edebiyatı yaratımın başlangıcı olarak kullanan ve sinema diline alabildiğine yer açan bir yapımdı.
Faulkner ve Çehov’a selam
Diğer Murakami uyarlaması ise ülkesi Japonya’dan… Son yıllarda keşfedilen büyük yetenek Ryusuke Hamaguchi’nin bu yıl Cannes’da yarışan ve En İyi Senaryo Ödülü ile dönen filmi “Drive My Car”. “Burning” gibi bir kısa öykü uyarlaması olan filmde Hamaguchi de Chang-dong gibi kaynağı bir zemin olarak kullanıp üzerine büyüleyici bir bina inşa ediyor. “Drive My Car”, tiyatro yönetmeni ve oyuncusu Nishijima Hidetoshi’nin çok sevdiği eşini aniden kaybetmesi üzerinden ilerliyor. İlginçtir ki, Chang-dong’un Murakami uyarlarken Faulkner’ı da denkleme eklemesi gibi Hamaguchi de Çehov’un “Vanya Dayı”sını da filmin takip ettiği bir ana yola dönüştürüyor. Yıllarca sinemaseverlerin gündeminde kalması muhtemel bu iki film, Murakami’nin sinemacılar için büyük bir ilham kaynağı olduğunun göstergesi.
Yakın dönemde kendisinden söz ettiren diğer bir edebiyat uyarlaması, Murakami’lerin tersine oldukça kaynağına oldukça sadık kalan bir film: “Barbarları Beklerken / Waiting for the Barbarians”. 2015 yapımı “Embrace of the Serpent”la dikkat çeken Kolombiyalı Ciro Guerra’nın imzasını taşıyan J. M. Coetzee uyarlaması.Guerra, sömürgecilik tarihini eleştiren bu sert romanı Guerra, Mark Rylance, Johnny Depp ve Robert Pattinson eşliğinde aynı sertlikte sadık bir uyarlamaya dönüştürdü. 2019’da Venedik’te yarışan film, sinema tarihine geçecek bir uyarlama olmasa da Coetzee’nin 1980 tarihli eşsiz romanını yeniden gündeme taşıdı.
“Barbarları Beklerken”le aynı yıl Venedik’te yarışan diğer bir ilginç edebiyat uyarlaması Pietro Marcello’nun “Martin Eden”ıydı. Jack London’ın klasik romanını Marcello, 20. yüzyıl başı ABD’sinden yüzyıl ortası İtalya’sına taşıdı. Artık Napoli’de yaşayan kahraman, yazar olma hayali, kolektif direniş ile bireyselcilik arasında gidip gelirken, Marcello’nun bu etkileyici uyarlaması şunu gösterdi: London’ın romanının farklı zaman ve coğrafyalarda da gücünü koruduğunu… Ve sinemanın edebiyat uyarlamalarına açacak yerinin her zaman olduğunu…