12.03.2023 - 07:00 | Son Güncellenme:
Seray Şahinler - Kahramanmaraş’ta meydana gelen ve 11 ilde büyük yıkıma yol açan deprem tarihi mirasa da büyük zarar verdi. Hatay ve Adıyaman başta olmak üzere birçok ildeki tarihi yapılar ya yıkıldı ya ağır hasar aldı… Camiler, kiliseler, sinagoglar zarar gördü, arkeolojik alanlarda tahribatlar yaşandı. Kültür ve Turizm Bakanlığı restorasyon sürecinin 1 Mart’ta başladığını duyurmuştu. Nice deprem gören, binlerce yıldır çok sayıda önemli medeniyete tanıklık eden tarihî yapıların aslına uygun olarak titizlikle restore edilmesi bekleniyor. Peki arkeolojik alanların, tarihî eserlerin ‘ayağa kaldırma’ sürecinde nelere dikkat edilmeli? Restorasyonun yol haritası nasıl olmalı? STK’lar, mimar, arkeolog ve akademisyenlerle yaptığım görüşmelerde ‘belgelenme’ başlığı öne çıkıyor. Dağılan, yıkılan tek bir taşın dahi önemi büyük. Hepsi fotoğraflanarak kayıt altına alınmalı. Yıkım, bize binaların anatomisi hakkında da bilgi veriyor, bu bilgi ise yıkılan yerlerin ayağa kalkması için ipuçları barındırıyor.
“Kalan izler takip edilmeli”
Prof. Dr. Zeynep Ahunbay, Mimar, Mimarlık Tarihçisi
Yıkılmış, dağılmış olan tüm parçalar yapıya ait olduğu için yıkıntıyı çok iyi belgelemek lazım. Adıyaman’daki Tokalaşma Sütunu düştü, onun düştüğü yer kontrol altında. Parçalarını koruyup birleştirmek mümkün. Ama Habib-i Neccar’a baktığınızda hem içine hem dışına yıkılmış, darmadağın. Dolayısıyla yıkım hâli bizim için önemli. Bazı yapılarda yeni restorasyonlar yapılmış, onlarla ilgili röleveler, restorasyon projeleri var. Ama yapı ayakta olduğu zaman içini görmüyorsunuz. Yıkımlar bize binanın anatomisini gösteriyor. Hasarlar olabilir, duvarların içi boşalmış olabilir. Onları daha iyi anlayarak müdahale etme şansı ortaya çıkıyor. Mühendisi, malzeme uzmanı, koruma mimarı ve konservatörüyle iyi bir ekip oluşturup projeye aktarmak ve projeyi özenli uygulamak gerek. Parçaları aynı yerde kullanmak için yıkımı fotoğrafla ve çizimle belgelemek lazım. Dağılan şey moloz değil, özgün yapının birer parçası. Dolayısıyla aynı sıraya tespit edebilirsek aynı duvar örgüsünü yapabilmek için kalan izleri tespit edip aynı sırayla uygulama yapmak gerek.”
“Önceki yanlışlar tekrarlanmamalı”
Dr. M. Sinan Genim, Mimar
Ülkemizde maalesef ‘korunması gerekli taşınmaz kültür varlıkları’ ile ilgili bürokrasi yetersizdir. Özellikle 21.7.1983 tarih ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ile beraber yüz yıla yakın bir süre bu yapılara yapılacak müdahaleleri denetleyen özerk bir kuruluş olan Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu’nun ortadan kaldırılması, bu işin bürokrasiye devredilmesi giderek konunun uzmanları tarafından doğru kararlar üretilmesinin ve uygulamalar yapılmasının önündeki en büyük engel olmuştur. Çözüm üretmek yerine, kısıtlı bilgileriyle hemen her proje ve uygulamaya evet ve hayır demek durumunda olan bürokratik yapının yetersiz yönetici kadrosunun bu depremde hasar gören yapılar için olumlu ve geleceğe dönük kararlar almasının mümkün olmadığını düşünmekteyim. Bu depremlerde büyük oranda tahrip olan veya hasar gören yapıların aynı malzeme ve geleneksel teknik ile onarımı restorasyon ilkelerine ihanet ve uluslararası bir ayıptır. Bu yapıların onarımı için radikal kararlar alacak çok az sayıda insanımız bulunmakta, konunun uzmanı olan insanlar ayrımcılık ve bürokratik sıkıntılar nedeniyle bu işlere talip olmak istememekte, zaten ilgili bakanlık da onları yok saymaktadır. Elbette ne olursa olsun bu yapılar onarılacaktır, dilerim daha önce yapılan yanlışlar tekrarlanmaz ve yeni bir deprem bunların tekrar yıkılmalarına veya tahrip olmalarına neden olmaz. Ülkemizin kısıtlı sermayesinin sonrası olmayan işler harcanmasına artık son vermek gerekiyor.
“Her aşama belgelenmeli”
Yavuz Özkaya, Kültürel Mirası Koruma Derneği Başkanı
‘Kültür varlığı’, en geniş hâliyle, geçmişte/tarihte bilim, kültür, din ve güzel sanatlarla ilgili ya da sosyal yaşama konu olmuş, bilimsel ve kültürel açıdan özgün değer taşıyan, yer üstü, yer altı ve su altındaki taşınır ve taşınmaz varlıklar olarak tanımlanmaktadır. Onu yapan ve yaşatan toplumların gelenek, teknoloji, üretim biçimi ve yaşamlarının da aynası olan kültür varlığı, ilk yaratıldığı andaki anlamlarını bir bütünlük hâlinde sürdüremez; insanlar ve toplumlar gibi o da değişir, dönüşür, katmanlar oluşturur. Depremde zarar gören taşınmaz kültür varlıkları için diğer tahribatlarda olduğu gibi yapılması gereken koruma esaslı çalışmalar ve yöntem özetle aktarılmaya çalışılmaktadır.
Uzman mimar ve inşaat mühendislerinin öncülüğünde mimarlık tarihi, sanat tarihi, arkeolog, jeolog, yapı malzeme uzmanı gibi tarihî eser uzmanların katılımı ile kriterleri baştan belirlenmiş yöntemlerle yerinde gözleme dayalı inceleme; tespitler ve acil geçici önlemlerin belirlenmesi esastır. Depremin eserdeki etkisinin bu aşamada anlaşılması, daha sonraki koruma amaçlı (restorasyon/rekonstrüksiyon) çalışmalarında yol gösterici olacaktır. Mevcut durumun tespiti için yerinde tutulmuş eskiz çizimler, dış/iç/detay fotoğrafları ve drone fotoğrafı/videosu ile belgeleme öncelikli olmalıdır ancak üç boyutlu belgeleme teknikleri ile belgeleme yapılabilirse daha sonraki aşamalarda yararlı olacaktır. Envanter çalışmasının her aşaması fotoğraflarla/çizimlerle belgelenmelidir. Daha sonra sahadan ve arşivlerden elde edilen veriler ortak bir havuzda toplanmalı, kısa-orta ve uzun erimli planlamanın, koruma projeleri ve uygulamaların yapılması için karar vericiler, mülk sahipleri, koruma uzmanları, yerel inisiyatifler ve kullanıcılarla birlikte hareket edilmelidir. Bu süreçte en başta tahribata neden olan etmenlerin doğru tespit edilerek gelecekte olası hasarları önlemeye dönük tedbirlerin koruma disiplininin ilkeleri doğrultusunda proje ve uygulamalara aktarılması esastır.
Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından oluşturulan Bilim Kurulu çalışmalara başladı. Milliyet’in duyurduğu ‘enkaz arkeolojisi’ uygulamasında görevli uzmanlar tarihi eserleri titiz bir çalışma ile enkazdan çıkarıyor ve korumaya alıyor. - ERCAN ARSLAN Milliyet
“Somut olmayan mirasa da bakmalıyız”
Prof. Dr. Eva Şarlak, Işık Üniversitesi, Sanat, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi:
Benim için bu yapıların, bu eserlerin hepsi birer kültür varlığıdır. Kültür varlıkları bizim için her zaman ön plandadır. Tabii ki depremde ilk anda akla gelmiyor bu varlıkları kurtarmak. Ama bizler, mimar, restoratör, arkeolog ve sanat tarihçileri, ayrıca STK’lar bu önemin bilincindeyiz. Geleneksel sistemin nasıl korunacağı ve nasıl yapılanacağı bu süreçte çok önemli. Çok boyutlu çok disiplini bir süreç. Malzemeler, benim üzerinde çok durduğum ritüel objeler, cami, kilise ve havralarda var olan küçük varlıkların, objelerin de ele alınması gerek. Ayrıca somut olmayan mirasa da bakmak zorundayız.
“Periyodik tatbikatlar yapılmalı”
Saadet Güner, KUMİD (Kültürel Mirasın Dostları Derneği) Başkanı
Toplumlarda genel olarak şöyle bir yanlış kanı oluşmuştur: “Afette birçok insan hayatını kaybetmiş ve yaralanmışken, büyük ekonomik kayıplar verilmişken kültür varlıklarını konuşmanın sırası mı? İstanbul’da yerleşik ve afetlerde kültür varlıklarının korunmasına odaklanmış çalışmalar yürüten bir sivil toplum kuruluşu olarak Kültürel Mirasın Dostları Derneği’ne (KUMİD) bu yanlış kanı; çalışmaları sırasında toplumun farklı aktörleri tarafından sıklıkla aktarılmaktadır.
Kültür varlıklarının arama-kurtarma-tahliye aşamasında plansız, aceleyle ve uygun olmayan yetersiz malzeme ve donanımla atılacak her adım değerli insanlık mirasını geri dönülemez bir şekilde yok edebilir veya onları hırsızlık, yağma, yangın, su basması vb. yeni ikincil tehlikelere maruz bırakabilir. Bu tehlikeleri azaltmak en azından katlanılabilir seviyeye indirmek için ulusal yasalarımızın yanı sıra birçok uluslararası kuruluşların yayınladığı direktifleri, uygulama rehberlerini dikkate alarak Kültür ve Turizm Bakanlığı’mızla uyum içinde Afet Yönetim Sistemi’nin dört temel evresi için yeterli donanıma sahip ekip oluşturulmalı, bu ekiplere eğitim verilmeli ve periyodik tatbikatlar yapılmalıdır. Bu sürece kültür varlıklarının arama-kurtarma-tahliye aşamasında görev alması planlanan ekiplerin katılımı sağlanmalıdır. Bir müzenin elektrik, su tesisatının periyodik olarak gözden geçirilerek gerekli tamiratın yapılması, kırılacak hassas eserlerin sabitlenmesi, fay hattının yakınına veya dere yatağına yeni müze inşaatının yapılmaması hiç kuşkusuz afetlerde kültür varlıklarının zarar görmesini önleyecektir.
14 asırlık Habib-i Neccar Camii depremde en ağır hasarı aldı.
Adıyaman’daki 10 metrelik Tokalaşma Sütunu parçalara ayrıldı.
Samandağ’daki 113 yıllık Meryem Ana Ermeni Kilisesi 6 Şubat’taki depremlerde kısmen zarar görse de ibadete açıktı. Fakat 20 Şubat’taki Hatay merkezli depremde yıkıma uğradı. Kilise ibadete kapatıldı.
659 yıllık Türk Ortodoks Kilisesi de depreme dayanamadı.
Somut kültürel mirası yeniden ayağa kaldırmak için hummalı bir çalışma yürütülüyor.
“Kilisede ciddi bir yığılma var”
Fadi Hurigil, Antakya Ortodoks Vakfı Başkanı:
Tarihi değerleri ayağa kaldırmamız, yaşatmamız gerekiyor ama en önemli şey önce insanı yaşatabilmemiz. Eğer insan yok ise oradaki tarihi değerin ayağa kalkmasının hiçbir değeri yok. Antakya’da şu an cemaatimizden hiç kimse yok. Hatay’ın üçte biri zaten şehir dışında. Yaşanabilir bir kent olmaktan çıkmış burası. Elektrik ve su ne zaman gelecek onu da bilmiyoruz. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile toplantımız umut vericiydi. Bize mart ayında çalışmaya başlanacağı söylendi. Şu anda enkaz var, kilisemizde ciddi bir yığılma var. Eski taşlar olduğu gibi çöktü, müştemilatlar çöktü, işyerlerimiz tamamen çöktü. Altında bir sürü tarihi değerimiz, ikonamız var. Çıkarabildiklerimi çıkardım, elimle Müzeler Müdürlüğü’ne teslim ettim. Çalınma olaylarına karşı envanter aldırdım.