Vikingler denilince akıllara iri yarı, savaşçı adamlardan oluşan bir topluluk geliyor. Ancak modern bilimsel araştırmalar Vikingler hakkında sandığımızın çok daha ötesinde deliller sunmaya devam ediyor. Vikingler, İskandinavya’dan uzak diyarları yağmalamak için seferlere çıkan savaşçı erkekler olarak tasvir edilse de kanıtlar Viking kadınlarının da güçlü konumlarda bulunduğunu gösteriyor. Öyle ki şimdiye kadar bulunan en büyük Viking mezarı bir erkeğe değil, Norveç’in Tonsberg bölgesi yakınlarındaki Oseberg çiftliğinde, biri yaklaşık 75 yaşında, diğeri ise 50 yaşlarında olan iki kadına aitti. Haklarında gün geçtikçe daha detaylı bilgilere sahip olduğumuz bu toplumun gömü adetleri, kadınlara bakış açısı ve bazı toplumsal özellikleri eski Türk kültürüyle çok benzer özellikler gösteriyor.
Tarih Araştırmacısı Doç. Dr. Selahattin Özkan, Vikinglerin yaşadığı dönem ve coğrafya nedeniyle etkileşimli bir toplum olduklarını, bu sebeple birçok halktan ve kültürden kendi inanç ve kültürlerine ekleme yaptıklarını belirtti. Doç. Dr. Selahattin Özkan, "Bunun en belirgin olanını gömü adetlerinde görüyoruz. Arkeolojik anlamda geçmişte yaşamış bir topluluğu en iyi şekilde gözlemleyebilmemizi onların bıraktığı kanıtlar sağlıyor" ifadelerini kullandı. Bu sebeple Vikinglere ait en sağlam kanıtların mezar yerleri olduğuna dikkat çeken Özkan, gömü adetlerinin tek düze olmadığını da ekledi.
"Genellikle filmlerde sıklıkla gördüğümüz geminin üzerine ölü bedenin yerleştirilerek geminin açık denize salınması geleneği sinematografik açıdan görselliği oldukça yüksek bir ritüel olsa da çok sık karşılaşılan bir şey değil" diyen Doç. Dr. Özkan, Vikinglerin gömü ritüellerini şöyle aktardı:
"Viking toplumunda görülen bir ritüel gemiyle gömülmek. Bir kişinin gemisiyle gömülmesi veya denize salınması için öncelikle gemi sahibi olması gerekiyor. Toplum açısından da bu çok lüks bir durum. Her Viking’in gemisi yoktu, gemisi olan kişiler genelde soylu veya asil kısımdan oluşuyor. Bu kişiler gemileriyle birlikte gömülüyor. Ayrıca bu kişilerin varlığı çok küçük bir yüzdede. Günümüzde gördüğümüz gibi sosyal sınıf farkları gömü adetlerinde de gün yüzüne çıkıyor. En yaygın olanı yakılma, bir diğeri kümbet içine, diğeri de odacık halinde gömülmedir. Soylu ve zengin iseniz toprak yüzeyde gemi içine yerleştirip gömülebilirdiniz. Çok daha soylular yani dini, askeri ya da siyasi anlamda kutsal bir kişi iseniz ancak gemiye bırakılıp denize salınıyorsunuz."
'ATLARI, HAYVANLARI VE HİZMETÇİLERİ ÖLDÜRÜP GÖMÜLÜYORDU'
Aynı zamanda soylu bir kişinin öldüğü zaman savaş aletlerinin, atlarının ve hayvanlarının bütün mal varlığıyla birlikte gömüldüğünü belirten Selahattin Özkan, "Hizmetçileri, eşya değerinde görülen köleleri ve kadınları da öldürülüp ölen kişiyle birlikte kümbete yatırılıyordu" ifadelerini kullandı.
Öte yandan yapılan araştırmalarla Viking kadınlarının da savaşlarda yer alması, bulunan en güçlü mezar yapılarının da iki kadına ait olması dikkatleri çekiyor.. Genellikle güçlü erkeklerden oluştuğunu varsaydığımız Viking toplumu için bu çalışmaları nasıl yorumlamak gerektiğini Doç. Dr. Selahattin Özkan şöyle aktardı:
"19. yüzyılda Viking araştırmalarının yeni başladığı zamanlarda bu savaşçı topluluğun erkeksi olması daha akla yatkındı. Bunun sebebi ise 19. yüzyılın genel kültürel dünyasıyla ilgiliydi. Biz 20. yüzyılla beraber artık bu cinsel kimliklere dair kalıpları temel alan anlayıştan sıyrıldık ve elimizdeki tarihsel verilere daha nesnel bakmaya başladık. Bizi besleyen temel bir nitelik daha var o da çok daha sağlam DNA araştırmalarının yapılabiliyor olması. Artık önyargılarımızdan sıyrılabileceğimiz DNA ile donanmış durumdayız. Mezarları, insanlardan kalan kemikleri ve kanıtları varsayımsal olmaktan çıkarıp nesnel bir şekilde belirleyebiliyoruz. Eskiden bir mızrak gördüğümüzde hemen 'Bu erkek bir savaşçı' diye düşünüyorduk ama artık böyle bir şey söylemek pek mümkün değil. Modern bilimsel araştırmalar sayesinde eski varsayımlarımız çöpe gitti."
'TÜRKLER VE VİKİNGLER ÇOK BENZER'
Tek tanrılı inançlardan önce yaşayan toplumların tek tanrılı inanca sahip halklardan daha farklı yaşadığını belirten Doç. Dr. Selahattin Özkan bu topluluklara Slavları, Vikingleri ve Türkleri örnek verebileceğimizi belirtti. Viking ve Türk toplum yapısının benzer özellikler gösterdiğine dikkat çeken Selahattin Özkan, bu tutumun da doğal olarak inançlarının ve kültürlerinin kadın-erkek eşitliğine daha yatkın olmasını doğurduğunu söyledi. Özkan, "Bu toplumlar için savaş meydanında beraber savaşacağı askeri güç daha önemliydi. Savaş meydanında ve göçerlik yaparken, koloni kurarken iş gücünüzün yarısını sırf cinsel kimliği sebebiyle eve hapsederseniz, var olan gücünüzün de yüzde 50'sini kaybetmiş olursunuz ki bu bir toplum için kabul edilebilir bir şey değil" dedi.
Bilimsel verilerin bize bu bilgileri sağladığını ancak 21. yüzyılın vermiş olduğu algıları da Orta Çağ'a tümüyle yansıtmamak gerektiğini belirten Doç. Dr. Özkan, "Çünkü hâlâ o toplumlardaki sınıfsal yapı kendisini koruyor. Kadınlar bağlı bulundukları sınıfsal aidiyetlerden tümüyle ayrılabilmiş değil. Örneğin kadın soylu bir ailede yaşıyorsa daha çok hakka sahip ancak alt sınıflarda yaşayan bir kadın daha az haklara sahip oluyordu. Her şey sizin bağlı bulunduğunuz dinsel, sınıfsal ve toplumsal sınıfınıza geliyor en nihayetinde. Kaçınılmaz olarak cinsel ya da bireysel kimliğinizden bağımsız olarak Orta Çağ’da toplum içindeki yerinizi, ait olduğunuz sınıf belirliyor. Bireysel olarak özgürlük hak ve adaletten elbette ki bahsedemiyoruz. Eğer soyluysanız bir soylu gibi mal edinip ticaret yapmakta, mülk edinmekte özgürsünüz. Gücünüze bağlı olarak sınırsız haklarınız var ancak alt kesimlerde yaşayan biri iseniz toprak sahibi olmanız, hak ileri sürmeniz, ticarette pay edinebilmeniz mümkün değil" açıklamasını yaptı.