28.04.2020 - 07:00 | Son Güncellenme:
GÖRKEM EVCİ
Nazım Hikmet’in “Bir ölü yatıyor / on dokuz yaşında bir delikanlı / gündüzleri güneşte / geceleri yıldızların altında / İstanbul’da, Beyazıt Meydanı’nda” dizeleriyle anlattığı Turan Emeksiz’in öldürülmesinin ardından tam 60 yıl geçti. Peki 60 yıl önce, 28 Nisan 1960’ta Beyazıt Meydanı’nda ölümle sonuçlanan bu eylem niçin düzenlenmişti?
Demokrat Parti (DP) iktidarı, 18 Nisan 1960’ta muhalefetteki CHP ve bazı basın organları hakkında araştırma yapmak amacıyla TBMM’de Tahkikat Komisyonu kurdu. Komisyonun görünürdeki amacı “CHP’nin yıkıcı, kanun dışı ve gayri meşru faaliyetleri”ni incelemekti. DP, muhalefet partisinin “çeşitli gayrimeşru ve kanun dışı yollarla halkı kanunları ihlale, kanuni tedbirlere karşı mukavemete, hükümete karşı galeyana teşvik ettiğini” iddia ediyordu. Komisyon 15 DP’li milletvekilinden oluşuyordu. 27 Nisan’da komisyona geniş yetkiler veren yasa teklifi Meclis’e geldiğinde büyük tartışmalar yaşanmış, CHP lideri İsmet İnönü’ye, bu tartışmalar sırasında yaptığı konuşma nedeniyle 12 oturumda Meclis’e girmeme cezası verilmişti. Kanun teklifi kabul edildi ve 28 Nisan’da Resmi Gazete’de yayımlandı. DP’li milletvekillerinden oluşan komisyon, hakimlere ve adli amirlere tanınan yetkilere kavuşmuştu. CHP’ye ve toplumsal muhalefete göre yasanın tek amacı muhaliflere baskı yapmak ve onları susturmaktı.
Yayın yasağı getirildi
28 Nisan’da çıkan gazeteler, Meclis’teki tartışmalara yer veremedi çünkü Tahkikat Komisyonu, görüşmelerin yayımlanmasını yasaklamıştı. Aynı gün İstanbul’da Beyazıt Meydanı’nda büyük bir gösteri vardı. Üniversite öğrencileri DP iktidarını protesto ediyordu. Ancak eyleme katılanlar hariç kamuoyunun eylemden haberi olmadı. Tahkikat Komisyonu, İstanbul’daki olaylarla ilgili haber yapılmasını da yasaklamıştı. Gazeteler 29 Nisan’da yalnızca olayların haber yapılmasının yasaklandığını, olaylar nedeniyle İstanbul ve Ankara’da “sıkıyönetim” ilan edildiğini yazıyordu.
Gizlice gömüldü
İçişleri Bakanlığı, 29 Nisan’da olaylarla ilgili resmî bir açıklama yapana kadar İstanbul’da yaşananlar hakkında bir haber yapılamadı. İçişleri Bakanlığı’nın 29 Nisan’daki açıklamasında eylemlerde 1 öğrencinin öldüğü, 31 kişinin de yaralandığı duyuruldu. Eylemcilerin suçlandığı açıklamaya göre yaralılardan 15’i polisti. 16 eylemci de yaralanmış, “Orman Fakültesi’nde talebe olduğu anlaşılan Turan Emeksiz” de ölmüştü. Ölüme ilişkin başka detay yoktu. Emeksiz’in 29 Nisan’da ailesine bile haber verilmeden gizlice gömüldüğü ise sonradan ortaya çıkacaktı.
27 Mayıs’ın simgesi
Bu dönemde sansür nedeniyle Emeksiz’in ölümünün pek gündeme gelmediği anlaşılıyor. Yalnızca üniversite gençliği arasında anılan Emeksiz, o günlerde “eylemciler arasından sıradan bir ölü” iken 1 ay sonra gerçekleşecek darbenin ardından “hürriyet şehidi”ne dönüşecektir.
27 Mayıs’ın ardından, DP dönemindeki öğrenci olayları, darbeyi gerçekleştiren Milli Birlik Komitesi (MBK) tarafından sahiplenildi. Bu eylemlerin, “hürriyet” talebiyle yapıldıkları vurgulanıyor, eylemler meşrulaştırılmakla da yetinilmeyerek adeta kutsanıyordu. Böylece MBK kendisini ve askeri müdahaleyi de meşrulaştırmış oluyordu.
Anıtkabir’e defnedildiler
Turan Emeksiz ve yine 28 Nisan eylemlerinde tankın altında kalarak ölen lise öğrencisi Nedim Özpolat’ın “hürriyet şehitleri” olarak Anıtkabir’e defnedilmesi kararlaştırıldı. 9 Haziran 1960’ta İstanbul’da büyük bir tören düzenlendi. Haberlere göre yüz binlerce kişi iki “hürriyet şehidini” Ankara’ya uğurladı. Emeksiz ve Özpolat, yine 27 Mayıs’la bağlantılı olarak hayatını kaybeden üç kişiyle birlikte 10 Haziran’da Anıtkabir’de kendilerine ayrılan bölüme defnedildi.
Maaş bağlandı
12 Ekim 1960’ta çıkarılan bir kanunla da “Milli Nümayişte, atılan bir kurşunla şehit düşen Turan Emeksiz’in annesi Zeynep Emeksiz’e ve kız kardeşleri Gülnaz Emeksiz ile Solmaz Emeksiz’e vatani hizmet tertibinden” aylık bağlandı.
Cebeci Mezarlığı’na nakil
Bir askeri darbenin ardından güçlü bir simge haline gelen, büstleri yapılan, ismi caddeye, okula, vapura verilen Turan Emeksiz, yine bir askeri darbeden, 12 Eylül’den sonra toplumsal hafızadan silinmeye başlandı. Naaşının, 4. Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel (27 Mayıs’ta MBK’nın lideriydi) dahil 12 kişiyle birlikte Anıtkabir’den taşınması bunun en güçlü sembolü oldu. 12 Eylül’ün ardından Devlet Mezarlığı Kanunu çıkarıldı ve kanunda “Anıtkabir’de Atatürk’ün ve ayrıca en yakın silah ve mesai arkadaşı İsmet İnönü’nün kabirleri” haricinde hiç kimsenin defnedilemeyeceğine dair bir madde yer aldı. Ancak kanunun uygulanması için Devlet Mezarlığı’nın tamamlanması beklendi. 24 Ağustos 1988’de Emeksiz’in de aralarında bulunduğu kişilerin naaşları, Anıtkabir’den alınarak Cebeci Mezarlığı’na nakledildi.
Öldüren kurşun değiştirildi
Emeksiz’in ölümüyle ilgili verilen ilk rapor, ölümün kazara olduğunu söylüyordu. Rapora göre Emeksiz polis tarafından doğrudan hedef alınmamış, seken bir kurşunla hayatını kaybetmişti. 27 Mayıs’ın ardından bu raporla ilgili olarak da delil karartma iddiasıyla dava açıldı ancak bu dava af nedeniyle sonuçsuz kaldı. Mahkemedeki beyanlara göre ölüme, seken bir kurşunun yol açtığını kanıtlamak için Emeksiz’in naaşından çıkan kurşun hasar almış bir kurşunla değiştirilmişti. Ayrıca Emeksiz’e birden fazla kurşun isabet ettiği de iddia edildi. Milliyet’te 7 Eylül 1960’ta çıkan haber ise şöyledir: “Turan Emeksiz’e atılan kurşunun öldürme kastı ile atldığı anlaşılmıştır.” Haberde Adli Tıp Meclisi’nin, kurşunun yeri ve yaranın durumundan Emeksiz’e ateş emrinin öldürmek kastı ile verildiği sonucuna vardığı belirtilmektedir.
KARACA’NIN ÖLÜMÜNÜN 42. YILI
Kendimizle alay etmeyi öğretti
Tiyatro oyuncusu Muammer Karaca, 28 Nisan 1978’de hayatını kaybetti.
1906’da İstanbul’da doğmuştu Muammer Karaca. Sahneye ilk kez 19 yaşındayken Muhsin Ertuğrul ve arkadaşları ile birlike Ferah Tiyatrosu’nda çıktı. 1955 yılında Karaca Tiyatrosu’nu kurdu. 1933’te sinemaya adım attı, 10’dan fazla filmde rol aldı.
Cibali Karakolu
Türkçeye çevirip uyarladığı Cibali Karakolu oyunu sanat yaşamında önemli yer tuttu. Karaca tiyatrosunu da bu oyundan kazandığı paralarla yaptırdı. Karaca, bu oyunla o kadar özdeşlemişti ki oyunda yer verdiği Cibali Karakolu’nun yenilenmesi için de emek vermiş, 30 Nisan 1978’deki cenaze törenine de Cibali Karakolu’nda görevli polisler bir çelenek göndermişti.
Burhan Felek, Karaca’nın ardından Milliyet’teki köşesinde yazdığı yazıda şöyle diyordu: “Bu milletin yüzünü onun kadar güldürmüş pek az fani vardır.”
Haldun Dormen ise Karaca’nın ardından yazdığı yazıda “Bize kendimizle alay edebilmeyi öğretmiş bir sanatçıydi” ifadelerini kullandı.