16.05.2018 - 01:30 | Son Güncellenme:
Nil Kural
2011 yılındaki Cannes’da ‘Melankoli’yi sunduktan sonra yapılan basın toplantısında Nazilere sempati duyduğuna dair sözleriyle istenmeyen kişi ilan edilen Danimarkalı sinemacı Lars von Trier, festivale önceki gün gösterilen ‘The House Jack Built’le döndü. Yarışma dışı gösterilen ve başroldeki Matt Dillon’a yan rollerde Uma Thurman ve Bruno Ganz’ın da aralarında olduğu isimlerin eşlik ettiği filmin ardından Trier, programda bir basın toplantısı yer almadığı için basının karşısına çıkmadı. Ancak film, hemen hemen her Trier filmi gibi konusu ve gösterdiği grafik şiddetle festivalin gündemine oturdu. Dillon’ın canlandırdığı saplantılı bir seri katilin özellikle kadınları hedef alan psikopat cinayetlerini şiddet ve vahşet dozu konusunda elini korkak alıştırmadan gösteren Trier, provokasyona açık kişiliğini bir kez daha ortaya koydu. Filmin prömiyerinde çıkan birçok kişinin filmi terk ettiği haberleri bir yana basın filmin şiddet dozuna daha dayanıklıydı.
Seri katil Jack’i sanat tarihinden ve kendi filmlerinden referanslarla kendisini çok ciddiye alan bir entelektüel olarak çizen Trier, iddialı ve düz olmayan bir anlatımı tercih etti. Sinema dünyasının en tartışmalı yönetmenlerinden biri olan Trier’in ‘The House Jack Built’i hedeflediği kara mizahı kendisini çok ciddiye alan yapısı nedeniyle vermedi. Ancak bir kez daha bir Trier filmi kendisinden beklenen nefret, iğrenme veya tartışma gibi güçlü duyguları uyandırdı. Lars von Trier, umursamaz kalmanın imkansız olduğu filmlerine bir yenisini eklemiş oldu.
Sıçramayı yapamıyor
Sinema dünyasının diğer bir tartışmadan uzak kalmayan kişiliği Spike Lee de yeni filmi önceki gün sundu. Cannes yarışmasının kadrolu yönetmenlerinden biri olmayan Lee, bu kez yeni filmi ‘BlacKkKlansman’la Altın Palmiye adayları arasında. Başrollerini John David Washington ve Adam Driver’ın paylaştığı film, Ku Klux Klan’a sızan siyahi bir polis memurunun hikâyesini mizahın öne çıktığı bir üslupla anlatıyor. Film, günümüz Donald Trump ABD’sine de fazlasıyla gönderme yapıyor. Bu bağlantıyı kurmadaki ısrarıyla filmin odağını kaybeden Lee, kendisinden beklenen kariyer sıçramasını kâğıt üzerinde uygun gözüken ‘BlacKkKlansman’la da yapamıyor.