15.10.2024 - 10:39 | Son Güncellenme:
AA
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, MHP TBMM Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, istikbal aydınlığının, ancak onu hak edenlerin müdahalesiyle parlayacağını ifade ederek, bu kapsamda dirençli iyimserliklerini ve dirayetli inançlarını azimle muhafazanın dışında ikinci bir tercihe her şart altında kapalı olduklarını söyledi.
Bu aydınlığın kesintisiz şekilde hem ışık hem de ısı vermesinin milli birlik ve kardeşliğin, toplumsal uzlaşma ve dayanışmanın varoluş enerjisine doğrudan doğruya bağlı olduğunu belirten Bahçeli, istikbal vizyonlarının, Türk milletinin dünya üzerinde olmasını arzuladığı en üst mertebeyi hedef alan ve uzun vadeyi kapsayan ufuk ötesi bir menzilin arayışı olduğunu kaydetti.
Bahçeli, asıl meselenin ufkun ötesine bakabilmek, bu suretle muhtemel fırsat, mükafat ve müşkülatları zamanında öngörebilmek olduğunu belirtti. Aziz Atatürk'ün, "Yolunda yürüyen bir yolcunun yalnız ufku görmesi kafi değildir. Muhakkak ufkun ötesini de görmesi ve bilmesi lazımdır." ifadesini anımsatan Bahçeli, uzakları yakınlaştıran, uzayan mesafeleri kısaltan, risk ve tehditleri doğru okuyan, çağların üzerinde fikir kanatlarını açıp zamanı bütün zaviyelerinden kuşatan, inanmış milli yüreklerin tarihe derin izler bırakmaya daima namzet olduğunu söyledi.
Bunu yapabilmek için sağlam ve sağlıklı bir tarih şuuruna ihtiyaç olduğunun tartışmasız olduğunu vurgulayan Bahçeli, "Ne söylüyorsak, hangi uyarıları yapıyorsak, bilinmesini özellikle temenni ederim ki, mutlaka tarihi kaynakları ve haklı gerekçeleri vardır. Yaşanan milli tecrübelerin kılavuzluğuyla yozlaşmayı sileriz, yokuşları ineriz, yönümüzü belirleriz, yükümüzü hafifletiriz, yürüyüşümüzü emniyetli şekilde temin ederiz." dedi. Bahçeli, iktisat teorisinde anlatıldığına göre, marjinal büyüme gayri ekonomik hale gelmişse öne çıkanın zenginleşme değil, yoksullaşma olduğunu ifade ederek, milletlerin hayatında istikrarlı büyümenin ve imrenilecek hedeflerin marjinal temelde izahı yapılamayacağını ve buna dair hiçbir sınır konulamayacağını kaydetti.
Hatta sürekli büyüme halinin, sonlu bir gezegenin ekolojik limitlerine çarpmadan nasıl ve ne zamana kadar devam edeceğinin de uzun zamandır sorgu altında olduğunu belirten Bahçeli, şöyle devam etti:
"1970'li yıllarda Roma Kulübü'nün başını çektiği işbu sorgulamanın mihrakında şanslı azınlıklar, gelir ve servet yığılmasıyla öne çıkan gelişmiş ülkeler değil, tam tersine az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkeler yer almıştır. Ekonomiden siyasete, enerjiden eğitime, teknolojiden ticarete, sanattan spora, tarımdan sanayiye, sağlıktan turizme, bilimden kültürel hayata, güvenlikten silah endüstrisine varıncaya kadar dünya hakim güç ve çevrelerin tek yanlı dayatmasına çok tehlikeli şekilde maruz kalmıştır. Adaletsizliğin kökleşmesi, ahlaki iflas, manevi erime, insani felaket yer kürenin her köşesine nüfuz etmiş ve saltanat kurmuştur. Zora ve zorbalığa dayalı haksız güç kullanan mütehakkim ülkelerin suçu ve suçluyu, caniyi ve cinayeti kayıran subjektif hukuk dalaveresi, güçsüzlerin haysiyeti ve insan hakları üzerine katliam şantiyesi kurmuştur.
Katliam makinesi, soykırım çetesi siyonist barbarlığın bugüne kadar durmayışı, insanlık adına ve uluslararası hukuk namına hiçbir tazyik, tenkit, telin ve telkine aldırmaması yalnızca bir utanç anıtı gibi karşımızda değil, azami ölçüde uyanık olmamızı gerektiren ibret verici bir saldırganlık ve haydutluk anarşizmidir. İsrail tehdidinde tüm eşikler aşılmış, sözün hükmü hepten aşınmıştır."
Bahçeli, Lübnan'da konuşlu bulunan Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü'nün, bölge güvenliğine destek amacıyla faaliyetini sürdürdüğünü anımsatarak, şunları söyledi:
"İsrail öyle bir aşamaya gelmiştir ki, bir yanda Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'ni istenmeyen adam ilan ederken, diğer yanda Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü'ne periyodik saldırılar düzenlemektedir. Bu durum bir cinnet halidir. Otokontrolünü kaybeden sözde bir devlet şiddetin bütün düğmelerine gözü kapalı halde basmaktadır. Sözde devlet diyorum, çünkü İsrail uluslararası hukukun evrensel ilkelerine göre devlet olma vasfından hızla kopmuş, bir cinayet aygıtına, bir ölüm mangasına, bir terör örgütüne dönüşmüştür. Batı Şeria ve Gazze'den sonra Lübnan'ın işgal ve yıkım planı sistematik olarak devam etmektedir. İsrail'in hiçbir yaptırım ve cezai takibata uğramaması, alçaklığının, korkunç azgınlığının, hak ve hukuk tanımayışının başlıca motivasyonu ve moral deposudur.
Birleşmiş Milletler aciz, atıl, dilim varmıyor söylemeye ama korkaktır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kahredici sessizliğe ve tepkisizliğe gömülü vaziyettedir. Uluslararası toplum derhal harekete geçmelidir. İslam ülkeleri üç maymunu oynamaktan vazgeçerek ahlaki tavrını ve tarafını erdemli ve eylemsel adımlarla berrak şekilde göstermek durumundadır."
İsrail Maliye Bakanı'nın, vadedilmiş topraklar ve büyük İsrail hayalini anlatırken hedef ülkeleri tek tek sıraladığını, Suriye, Irak, Ürdün, Mısır ve Suudi Arabistan'ı direkt rencide ettiğini vurgulayan Bahçeli, "Anlaşılan bu nobran itiraf bile henüz müessir bir uyanışı tetikleyememiştir. Elbette böyle gidemez, akan kana hiçbir surette seyirci kalınamaz, insanlık vicdanının heder ve helak olmasına daha fazla iradesiz durulamaz. Tekrar ifade ediyorum, Birleşmiş Milletler derhal kuvvet kullanmalı, suçlular tarih ve adalet önünde cezalandırılmalıdır. İsrail'in savaşı bölgeye yayma hamleleri, Lübnan'dan sonra Suriye'yi işgal hevesleri, üstüne basa basa ifade ediyorum ki, Türkiye Cumhuriyeti ve mazlum milletler aleyhine çok ciddi bir güvenlik tehdididir. Bu gidişle sınırlarımıza dayanması kuvvetle muhtemel olan siyonist saldırganlığın ve arkasındaki küresel emperyalizmin asıl gayesi bellidir, herhangi bir ihmal ve kayıtsızlık ağır bedellere kapı aralayacaktır." değerlendirmesinde bulundu.
"UCUZ NORMALLEŞME TEKLİF VE TEMENNİLERİ BİZE KALIRSA MAKSATLIDIR"
CHP yönetiminin gelişmeler karşısındaki "ilkesiz, ilgisiz, ikircikli ve iltihaplı siyasetinin" endişe verici boyutlarda olduğuna işaret eden Bahçeli, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Mahalle yanarken CHP'nin ısrarla havanda su dövmesi, kaçak güreşmesi, polemik ve dedikodu çarkını süratle çevirmesi ayıplı bir siyasetin ucuz numaralarından başka bir şey değildir. Normalleşme çığırtkanlarına samimi bir hatırlatma yapmanın vakti sanıyorum gelmiştir. Hiç kimse unutmasın ki, hakiki normalleşme 1999 yılında kurulan 57'inci Cumhuriyet Hükümetiyle vücut bulmuştur. Milliyetçi Hareket Partisi'yle Demokratik Sol Parti'nin koalisyon hükümetinde buluşması, o güne kadar devam edegelen ideolojik katılıkları ve siyasi karşıtlıkları yumuşatmakla kalmadı, milli birlik ve dayanışma hissiyatını perçinledi. Yıllarca kuzey-güney kutbu gibi ayrı düştüğümüz siyasi bir gelenekle deyim yerindeyse Türkiye ve Türk milleti ortak paydasında el ele vererek hizmet etmedik mi? Karşılıklı saygı ve anlayış çerçevesinde normalleşmeyi kuvveden fiile geçirmedik mi? Ucuz normalleşme teklif ve temennileri bize kalırsa maksatlıdır, nihayet bu mevzu 25 yıl önce samimi tokalaşma ve kucaklaşmayla zaten halledilmiş ve yeni normal tezahür etmiştir. Normalleşme takıntısı içinde olanlara diyorum ki, geçin bunları geçin, zahmet edip siyasi tarihimizin sayfalarına bakın, orada aradığınızı mutlaka bulacaksınız."
Geçen hafta İsrail saldırıları ve Orta Doğu'daki gelişmeler kapsamında Meclis Genel Kurulunda kapalı oturum yapıldığını hatırlatan Bahçeli, "Kapalı oturumdan hemen sonra Özgür Bey'in açıklamaları ucuz olmasının yanında ileri derecede sorumsuzluk ve savrukluktur." diye konuştu.
Bahçeli, muhalefetin Türkiye'ye yabancılaşmasının, milli birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyulan dönemde hezeyan nöbetine girmesinin siyaset ve demokrasi hayatı içim vahim bir sancı olduğunu belirterek, şöyle konuştu:
"Daha kötüsü ise Özgür Bey'in yanından hiç ayırmadığı, ikili görüşmeleri kimlerin namına kayıt altına aldığı meçhul ve muamma olan bir eski büyükelçinin milli gerçeklerle çatışan sözleridir. Hükümetin İsrail ve ABD karşısında ortaya koyduğu tavrı, Atatürk'ün 'Yurtta Sulh Cihanda Sulh' ilkesine ihanet sayan, Türkiye'nin güvenlik kaygısını saçma bulan malum süzülmüş monşerin İsrail'in diplomatik misyon temsilcisi gibi konuşması şayet mankurtluk değilse, biliniz ki müptezelliğin daniskasıdır. İsrail ve sırtını dayadığı ülkeler terörizmin ana sponsorudur. Bunu yok saymak demek köleliğe razı olmak, küfre diz çökmek, zillete yaka iliklemek demektir. CHP'nin durduğu yer Türk milletinin durduğu yer değildir. CHP'nin baktığı yer Türkiye'nin milli hedefleriyle bir ve aynı değildir. En temel milli meselelerde uzlaşmaya yanaşmamak, düşman emellerinin vatanımıza ulaşmasına aleni çanak tutmaktır. Gerçi huylu huyundan vazgeçmez, ancak biz yine de CHP'den umudu kesmeyeceğiz, Türk milletinin ve Türkiye'nin yanında zoraki olsa bile makul bir pozisyon alacağı günleri sabırla bekleyeceğiz."
"TÜRK MÜ YAMAN SİYONİST EŞKIYALIK MI YAMAN TÜM DÜNYA ŞAHİT OLSUN"
Vakit kaybetmeksizin İsrail terör devletine karşı ortak bir direniş hattı kurulması, Birleşmiş Milletlerin operasyonel askeri gücünü sahaya yansıtması gerektiğini vurgulayan Bahçeli, "Bunu bölge ve dünya barışı için acilen yapmalıdır. Eğer yapamıyorlarsa, geldiğimiz bu aşamada teklifim şudur: Muhatap ülkeler yeter ki gölge etmesinler, yeter ki çekilsinler önümüzden, yeter ki kapatsınlar gözlerini, ezcümle görsünler kahramanlığı, görsünler Orta Doğu'nun nasıl huzura kavuştuğunu, Türk mü yaman siyonist eşkıyalık mı yaman tüm dünya şahit olsun." dedi.
Hizbullah'ın İsrail'in Hayfa kentinin güneyindeki askeri üssünü İHA'larla vurmasının çatışma sürecinin kızışacağının açık işareti olduğuna dikkati çeken Bahçeli, "Sadece Orta Doğu değil, dünyanın geneli bıçak sırtında, diken üstünde, belirsizliğin kapsama alanındadır. Nitekim çok dikkatli olmamız gerekmektedir." şeklinde konuştu.
Lübnan'da bulunan vatandaşların başarıyla ve zamanında tahliyesinin bugünkü sıkıntılı atmosferde milleti teselli eden bir gelişme olduğunu ifade eden Bahçeli, "Kuzeyimizde cereyan eden Rusya ile Ukrayna savaşı, güneyimizin baştan ayağa tutuşması, batımızda Yunanistan’ın yaygın tahrikleri, doğumuzda silahlı bölücü terörün iğrenç emelleri ehl-i vatanın ayağa kalkması için gerek ve yeter şartların sağlandığına en bariz delildir." dedi.
MHP'nin hem içeride hem de dışarıda barış havasının, barış kuşağının egemen olmasını iliklerine kadar arzuladığını kaydeden Bahçeli, "Çatışmanın sonu yoktur. Savaşın galibi yoktur. İsrail'in Orta Doğu'da tarihi bir hüsran ve hezimete mahkum olması kaçınılmazdır. 1967 sınırları temelinde, bağımsız, coğrafi bütünlüğüne haiz, başkenti Doğu Kudüs olan Filistin devleti mutlaka tanınmalıdır. İsrail ile Filistin arasında iki devletli çözümün dışında da bir üçüncü yol bulunmamaktadır." ifadelerini kullandı.
"ÖNCE ÜLKEM VE MİLLETİM, SONRA PARTİM VE BEN"
Bahçeli, siyasetin, etrafı kordonla çevrilmiş bir ring alanı, siyasetçilerin de üzerlerine bahis oynanan boksörler olmadığını belirterek, Türkiye'nin bugünkü hassas ve nazik döneminde herkesin sorumluluk ruhuyla, uzlaşmaya yatkın davranış kalıbıyla ve üslup saygınlığıyla hareket etmesinin yegane dilekleri olduğunun altını çizdi.
İster bireysel, isterse de toplumsal düzeyde olsun, huzurlu, mutlu, dengeli, düzeyli ve barışçıl bir hayatın muhakkak surette ahlaki bir boyutu olduğunu ve olması gerektiğini belirten Bahçeli, bu ahlaki boyutun eşgüdüm halinde ve eşzamanlı muhafazasının sorun çözme kültürünü destekleyeceğini, "biz" duygusuna güç vereceğini söyledi.
Her şeyin Türkiye için olduğunun altını çizen Bahçeli, "Önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben" anlayışının siyasetlerinin ana omurgası olduğunu kaydetti.
Bahçeli, 29 Ekim'den itibaren Erzurum'dan başlayacak "Bir ve Beraber Hilale Doğru Türkiye Toplantıları"nın ilhamının birleştirici ve bütünleştirici siyasetlerinin müessir atılımı olduğunu ifade etti.
"DEVLET MİLLETTİR, MİLLET DE DEVLETTİR"
Omurgasız vücudun cesetten ibaret olduğunu belirten Bahçeli, "Biz ceset olmaya değil, aziz milletimiz, cennet vatanımız ve geleceğin Türk evlatları için dipdiri olmanın amaç ve azmindeyiz." dedi.
Tarihin sararmış ve solmuş yapraklarından araya araya bulup çıkardıkları nice acı veya parlak hatıranın ivmesiyle istikbalin yol haritasını çizmenin, istiklali ve milli varlığı canları pahasına korumanın derdinde ve peşinde olduklarını ifade eden Bahçeli, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Tarih, geçmiş olayların pul koleksiyonu yapar gibi toplanmasıyla sınırlı gösterilemez, takdim ve teşhir edilemez. Yayı ne kadar geriye çekersek oku o denli uzağa atmamıza benzer şekilde, ne kadar geriye bakarsak, o kadar uzağı görmemiz kaçınılmaz bir hayat ve tarih gerçeğidir. Osmanlı İmparatorluğu'ndan Türkiye Cumhuriyeti'ne geçiş köprüsü TBMM'dir. Hazırlık ve mayalanma dönemi ise kongreler marifetiyle, yani demokratik yollarla icra edilmiştir. Silah, siyaset ve stratejiye tutunmuştur. Aşağıdan yukarıya doğru yükselen bir seçim, temsil ve vekalet ağı üzerine kurulu bulunan ve katılımın esas alındığı kongre hareketleri Osmanlı İmparatorluğu'nun içine düşmüş olduğu derin bunalımın ancak demokrasi ile çözülebileceğini göstermiştir.
Kısaca temas etmek isterim ki, Türkiye Cumhuriyeti bir demokrasi zaferi, mücadele bereketi, muazzam bir halk hareketidir. Millet, devleşmiş, devletleşmiş, müstevli akınlarını devirmiştir. Anlatmak ve açıklamak istediğim özetle şudur: Türk devlet felsefesine hangi açıdan bakarsak bakalım, devlet millettir, millet de devlettir. Devlet, ülkesi ve milletiyle bir ve bütündür. İkisini birbirinden ayırmak, ayrı değerlendirmek, zaman zaman da çatıştırmak fahiş bir yanlış olmanın yanı sıra, devlet umurunu ve onurunu hazmedemeyen nevzuhur demokrat yobazlarının handikap ve hüsranıdır."
Bahçeli, "coğrafyamız tartışılırsa milletimiz, milletimiz tartışılırsa devletimiz, devletimiz tartışılarsa bayrağımız, bayrağımız tartışılırsa varlığımız ortadan kalkacaktır." ifadesini anımsatarak, "Devleti milletten ayırmak, milleti devletten ayrıştırmak su katılmamış bölücülüktür ve çok tehlikelidir. Vilayet-i Şarkiya Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti'nin Erzurum Şubesi'nin bir belgesinde 9 Mart 1919 tarihli Beyannamesi'nde geçen Türk milleti ifadesi işin özünde anlamasını ve almasını bilenler için hayranlık uyandıran mesajlarla doludur." dedi.
"Yeri gelir elimi uzatır müşterek ve milli değerlerde toplanma çağrısı yaparım; yeri gelir vatan için, millet için, bayrak için, ezan için, devlet için başımı uzatır, şehadet şerbetinden tadımlık değil kana kana doyumluk içerim." diyen Bahçeli, Türkiye Cumhuriyeti'nin ali menfaatleri uğruna her vasatta temel ve ortak değerler etrafında el ele tutuşmaya, elini uzatmaya hazır olduğunu belirtti.
Bu elin yanlışa yorumlanmasını, açılan kollarının, gülümseyen yüzünün ihanetin saklanacağı kisve olarak tevilini asla affetmeyeceğini kaydeden Bahçeli, "Vakur yumuşaklığımızı, sağduyulu yaklaşımımızı, uyuklayan dimağ, tavize teşne, teslimiyete tekmil olarak formüle eden güruhun aklına şaşar, alınlarını da santim santim karışlarım." diye konuştu.
"YA SİYASET YA SİLAH"
Terörün, demokrasinin celladı, özgürlüğün katili, insan haklarının infazcısı, insanlığın can düşmanı olduğunu vurgulayan Bahçeli, hem siyaset hem terörün aynı kalıba giremeyeceğini, aynı bedene sığamayacağını, aynı ağıza sığınamayacağını ifade etti. Bahçeli, şunları kaydetti:
"Ya siyaset ya terör, ya siyaset ya silah; arası, ortası, şurası, burası yoktur. Bölücü terörün kökü kazınmalı, Türk ve Türkiye Yüzyılı'nda bin yıllık kardeşlik pekişmeli. Türkiye Cumhuriyeti'nin terörle müzakeresi, görüşmesi, anlaşma yolları araması, yeni süreçlerin imal çabası, sadece ve sadece terör örgütünün değirmenine su taşımak demektir. Hepsinden daha mühimi de şudur: Kürt kökenli kardeşlerimin, bölücü terör örgütüyle hiçbir ortaklığı, benzerliği, yakınlığı, irtibatı ve ilişkisi yoktur.
Bu hususta DEM Parti'nin aklını başına alması, uzattığım eli sabote etmek amacıyla tahrik ortamını kamçılamaktan uzak durması herkesin hayrınadır. Kaldı ki, Kürt kökenli kardeşlerim oyunu görmüştür. Karanlık emel sahiplerini sezmiş ve fark etmiştir. 13 Ekim Pazar günü, Diyarbakır Yenişehir İstasyon Meydanı'nda düzenlenmek istenen kanunsuz ve korsan mitinge katılımın çok az olması, buna rağmen marjinal bir grubun terör örgütü propagandası yaparak ülke ortamını germe teşebbüsleri hamdolsun ters tepmiştir. Buradan Diyarbakırlı kardeşlerimi; soğukkanlı ve provokasyonlara gelmeyen cesur tutumlarından dolayı kutluyor, alayını hasret ve muhabbetle bağrıma basıyorum."
"KANA DEĞİL KARDEŞLİĞE SUSADIKLARINI GÖSTERSİNLER"
DEM Parti'nin "iradesini İmralı'ya rehin bırakması"nın siyasetin doğasıyla ve ahlakıyla bağdaşmayan, hür ve bağımsız siyasetçi yapısıyla uyuşmayan ilkellik olduğunu ifade eden Bahçeli, "Türkiye'ye getirilirken, 'her türlü hizmete hazırım' diyen teröristbaşı, buyursun terörün bittiğini, örgütünün tasfiye edileceğini tek taraflı ilan etsin ama devletin terörle masaya oturmasını hiç kimse, hiçbir şart altında beklemesin, aklından dahi geçirmesin. Hodri meydan, kana değil kardeşliğe susadıklarını göstersinler." dedi.
Günlerdir CHP'nin ve "sözde yorumcu ve akademisyenlerin" suyu bulandırmak için her kılığa girdiğini söyleyen Bahçeli, CHP'ye seslendi. Bahçeli, "CHP yönetimi, siyasete, akademik hayata ve medyaya tutunmuş vagonları cevap versin, dört parçalı büyük Kürdistan'ın kurulmasından yana mısınız, değil misiniz? Açıklayın da görelim. Söyleyin de öğrenelim. Netleşin, yüzleşin, cesaretiniz varsa ifade ve itiraf edin." ifadesini kullandı.
Terör örgütünün taleplerine boyun eğmenin, yeni saldırıların ve hain emellerin teşvik edilmesinden ve özendirilmesinden başka hiçbir şeye yaramayacağını dile getiren Bahçeli, devletin terör örgütüyle pazarlığa tutuşmayacağını, müzakere etmeyeceğini, sonuna kadar, kıran kırana mücadele edeceğini söyledi.
"UZATTIĞIM EL HESAPSIZ BİR ELDİR"
Bölücü terör örgütü PKK'nın önünde üç seçenek olduğunu belirten Bahçeli, bu üç seçeneğin yıllardan beri savundukları görüşler olduğunu söyledi. Bahçeli, terör çıkmazına saplanarak Türkiye'ye ihanet eden her kademedeki PKK'lılar için yegane çıkış yolunun, terör eylemlerine koşulsuz olarak derhal son vermek, silahlarıyla dağdan inip Türkiye Cumhuriyeti devletine teslim olmak, Türk adaletinin vereceği hükme razı olarak cezalarını çekmek olduğunu kaydetti.
Devlet Bahçeli, 8 Kasım 2011 tarihinde İzmir'de yaptığı bir konuşmadaki "Bunun dışındaki her yöntem, devletin teröre teslim olması ve teröristlerin önünde diz çökmesi anlamına gelecektir ve çok açık söylüyorum ki; makamı ve mevkii ne olursa olsun bunu yapmaya hiç kimsenin gücü yetmeyecektir." sözlerini anımsattı. Bahçeli, bu konuda yaptıkları değerlendirmelerin değişmediğini, ilkeli çizgilerinin ortada olduğunu vurguladı.
Siyasetin konuşma sahası, demokratik rekabet vahası olduğunu belirten Bahçeli, teröristlerle konuşulacak, konuşularak çözülecek hiçbir şeyin olmadığını söyledi. Bahçeli, şöyle konuştu:
"Uzattığım eli bağlamından koparıp başka mecralara çekenlerin nereye varmak istedikleri malum ve mahuttur. Uzattığım el hesapsız bir eldir. Uzattığım el samimi ve iyi niyetli bir eldir. Uzattığım el 'Türkiye'de birleşelim, Türk milletinde kenetlenelim' tebliğidir. Günlerdir uzattığım elden farklı sonuçlar çıkarıp uyduruk yorumlar yapanlar elbette yanılgının ve yanlışın pençesine düşmüşlerdir. Aklında sadece Türkiye olan bir dava insanı ve Genel Başkan olarak, elimi vatan, millet ve devlet için uzattığımı, dışarıda sert rüzgarlar eserken, içimizde barışsever ve hoşgörülü bir havanın kati surette hakim olmasını gönülden istediğimi herkesin bilmesinde yarar olacaktır. Biz elimizi yeni bir süreç için değil, kardeşlik ve kaderdaşlık için uzatırız. Kaldı ki, aynı noktadayım, aynı düşüncedeyim."
Türkiye'de iç cephenin çökmeyeceğini, bunun güvencesinin Türk milletinin tarihi kucaklaşması ve birbirine bağlılığı olduğunun altını çizen Bahçeli, her partinin Türkiye'yi önceliğine almasının, yabancı başkentlerin gözüne ve kumandası altına girmek için ortam yoklamasından geri dönmesinin herkesin çıkarına olduğunu söyledi.
Bahçeli, "Hakkari de bizim, Edirne de bizimdir. İzmir de bizim, Şırnak da bizimdir. Trabzon da bizim, Mardin de bizimdir. Biz köklere, kökenlere bakmayız. Biz inançlara, mezheplere ayırmayız. Bölmeyiz, parçalamayız, dağıtmayız. Bayrağa saygı var mı, ona bakarız. Millete hürmet var mı, ona bakarız. Vatana sadakat var mı, ona bakarız. Buradan her zaman olduğu gibi çağrımı tekrarlıyorum, gün birleşme günüdür. Gün dayanışma günüdür. MHP ve Cumhur İttifakı olarak bizim gönlümüzde herkese yer vardır." diye konuştu.
"1982 ANAYASASI RAF ÖMRÜNÜ DOLDURMUŞTUR"
Yeni yüzyılı yeni bir anayasayla taçlandırmanın hedefleri olduğunu ifade eden Bahçeli, anayasaların sadece bir devletin hukuki statüsü olmayıp, aynı zamanda devlet içinde siyasi iktidarı ve toplum içinde de devlet iktidarını sınırlandıran belgeler olduğunu kaydetti.
1982 Anayasası'nın raf ömrünü doldurduğunu belirten Bahçeli, geniş katılımlı, kapsayıcı, sivil ve demokratik nitelikli, insan hak ve özgürlüklerine dayanan, devlet ve millet uyumunu yeni yönetim sisteminin muhtevasında hukuken daha da tahkim eden bir anayasayla milli varlığı istikbale taşıma kararlığında olduklarını kaydetti.
Yeni anayasa sürecinin siyasi hırsların, dogmatik bakışların, ideolojik takıntıların, etnik ve mezhebi dürtülerin, Cumhuriyet'in kuruluş esaslarıyla hesaplaşmanın veçhesi ve vesilesi görülemeyeceğini, telaffuz dahi edilemeyeceğini dile getiren Bahçeli, şöyle devam etti:
"Daha doğmadan yeni anayasa hazırlığını ve heyecanını sakatlamanın sakıncaları saymakla da bitirilemez. Bilhassa Anayasa'nın ilk dört maddesi her türlü tartışmanın ve arayışın dışındadır. Çünkü ilk dört madde Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş kilidi, kurucu kimliği, varlık ve birlik simgesidir. Anayasa'da imtiyazlı bir zümre halihazırda bile yoktur. İlk dört maddede açılacak bir gediğin duracağı yer de yoktur. 'Devletin ülkesi ve milleti olmaz' diyenlere sesleniyorum, bu iddianın teknik, akademik, fikri, siyasi ve hukuki hiçbir bağlayıcılığı ve ikna edici yönü bulunmamaktadır. Devletin ülkesi vardır, o da Türk vatanıdır. Devletin milleti vardır, o da Türk milletidir. Devlet, pozitif hukukun yürürlükte olduğu normlar sistemidir. Bu sistem ülke, insan topluluğu ve egemenlik üzerine bina edilmiştir."
Devletin ülkesel birliktelik olduğunu söyleyen Bahçeli, var olan bir devlet eğer toprağını, yani ülkesini kaybederse, devlet vasfını kaybedeceğini vurguladı. Devletin, ülkesini kazanma yollarının da belli olduğunu onlarında keşif, fetih, işgal, ilhak ve devir olduğunu söyleyen Bahçeli, şunları kaydetti:
"Anayasa'nın ilk dört maddesini sulandırmak, demokratik bir angajmanın neticesi olmayıp gizli saklı emellerin tezahürüdür. Buna izin veremeyiz, buna seyirci kalamayız, mevkii ne olursa olsun hiç kimseye eyvallah etmeyiz. Anayasanın ilk dört maddesiyle meselesi olanların Türkiye Cumhuriyeti ile meselesi vardır ve bizim de onlarla görülecek hesabımız olacaktır."
Bahçeli, daha sonra Anayasa'nın ilk dört maddesini kürsüden okudu.