02.08.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:
YEŞİL YOL - Sinop'tan Artvin'e Bir Karadeniz masalı - 6 / Ceren Büyüktetik - Mikdat Kadıoğlu - Fotoğraflar: Ozan Güzelce
Rize’ye gelmek zor, ama ayrılması daha da zordur. Dikkatimi çeken Derepazarı, İkizdere, İyidere, Kalkandere, gibi bir çok ilçesinin adında dere geçmesi. Aslında Rize’nin en meşhur deresi Fırtına Deresi’dir. Bu dere Karadeniz kıyı çizgisinden başlayıp iç kısımlara doğru birden çok kola ayrılarak (Durak, Hemşin, Hala, Polovit, Elevit, Tunca) Kaçkar Dağları’nın kuzey yamaçlarına uzanır. Bu vadide yıllık ortalama yağış miktarı inanılmaz; metrekareye 2 ton! Sürekli sis altında olan, dağ çileği, orman gülü, çan gibi çeşitli çiçeklerle kaplı yüksek kesimleri, sağa sola koşuşturan bulutların dinlendiği bir yer olarak düşünülür Çamlıhemşin. Bu nedenle Rize şehir merkezine uğramadan ver elini ışık ve bulutların ülkesi Çamlıhemşin dedik.
Dağda kurbağa sesi
Burada dünyaca ünlü, ışıkla yazı yazan fotoğrafçı, belgeselci, doğa aşığı, değerli hemşerim Cemal Gülas yaşıyor. “Boğaziçi Köyü’ndeyim gel” deyince az da olsa “Boğaziçi” gibi bir yer sandım! Zorlu bir safariyle kuş konmaz kervan geçmez yoldan kartal yuvası evine zar zor vardık. Kendimizi, geleneksel Rize evlerinin modern halinde bulduk.
Gülas’ın dağ evinde otururken. Karadeniz dağlarında ilk defa kurbağa sesi duydum. Bu kuşlar gibi ağaçlarda yaşayan kurbağalar bölgede 5-6 senedir var ama nereden, nasıl geldikleri bilinmiyor. Bununla beraber, sular ısındıkça, derelerin suyu kesildikçe, derelerden kum alındıkça dünyaca ünlü kırmızı benekli alabalık da bu bölgede yok olmaya yüz tutmuş. Gülas’ın dağ evinde eğer geceleseydik yaban domuzu, kurt, ayı ve vaşak seslerini çok yakından duyabilme şansınız vardı! Ama gece yarısı rotamızı konaklayacağımız Taş Mektebe döndürünce kerdeşi Ahmet Gülas’ı yanımıza rehber olarak aldık. Yol, tropikal ormanlarla eşdeğer yoğunluktaki bitki topluluklarının aralarından geçiyor ve Türkiye’de bir eşi dâhi bulunmayan bu orman, bünyesinde sayısız vahşi hayvanı barındırıyor.
65 yıllık Taş Mektep
Sabah Taş Mektep’te kahvaltımızı yaparken otelin dayanışma örneği bir hikayesi olduğunu öğreniyoruz. Taş Mektep birlik ve beraberliği sağlamak adına aidiyet duygusu yaratmak için oluşturulmuş. Makrevis Köyü olarak bilinen Konaklar mahallesinde bulunan bina 1938 yılında dönemin yoksul Türkiye’sinde köylünün sırtında taş taşıyarak, kumunu eleyerek, uğrunda elinde ne varsa satarak yaptığı bir ilkokulmuş. 55 yıl boyunca bine yakın öğrenci mezun eden okul, 1993 yılında taşımalı eğitime geçilince kapatılmış. Her taşında el emeği olan bina da çürümeye yüz tutmuş. Ancak Çamlıhemşin’de yaşayanların gönlü tarihi bir değerin yok olup gitmesine el vermemiş. Çamlıhemşin Konaklar Mahallesi ve Ortan Köyü Dayanışma ve Kalkınma Derneği 2006’da binaya sahip çıkmış. Belediye ve İl Özel İdaresi ile 2 yıl boyunca yapılan yazışmalar sonucunda bina 10 yıllığına kiralanmış. Ardından da kapı kapı dolaşarak topladıkları bağışlarla binayı onararak bir kültür ve turizm evine dönüştürmüşler. İstanbul’da yaşayan hemşehrileri Demet Akay’a da Taş Mektep’e el atması için ricada bulunmuşlar.
İstanbul’da emeklilik hayatı yaşayan Akay teklifi kabul ederek Çamlıhemşin’e gelmiş ve binanın dekorasyonunu ve yönetimini üstlenmiş. Kısa süre önce açılan Taş Mektep artık konuk ve kültür evi olarak hizmet veriyor. Taş Mektep ile ilgili kültürel projelerinden bahseden Akay, sanat atölyeleri, film gösterimleri ve eğitim çalışmaları düzenleyeceklerini anlatıyor. Akay bir de binanın dekorasyonunu canlı bir müzeye dönüştürme arzusunda. Eski dönem köy yaşantısına ilişkin malzemeleri sergilemek istediklerini belirten Akay, “Kültürümüzle, geçmişimize ilgili folklerümüze ait ne öğe varsa onları yaşatmak asıl misyonumuz. Gereken finansmanı da konuk evinden gelen gelirle sağlıyoruz” diyor. Otelin sahibinin tüm köylüler olduğunu söyleyen Demet hanım, “Burada gönüllülük esas” diyor.
Şimşir ormanları mantarın pençesinde
Doğru yerde, doğru adamı bulunca ertesi gün Cemal Gülas’a takıldık. Bizi ilk olarak yemyeşil bir rüya alemine benzeyen şimşir ormanına götürdü. Buradaki şimşir ağaçları 32 santimetreye ulaşan çapları ve 10 metreyi bulabilen boylarıyla dünyada tek orman olma özelliği taşıyor. Anıt özelliği taşıyan ağaçlar bölgedeki önemli biyolojik kaynaklardan biri. Rahmetli Dedem Hüseyin Ayar, gurbete çıkmadan önce köyde şimşir ağacından kaşık yapardı. Şimdi bile çoğu evde tahta kaşık ve kepçe bulunur. Geçmişte bölge halkının geçim kaynağı olan şimşir sertlik bakımından abanoz ağacından sonra gelir. Şimdi yamaçlarda ve dere kıyısında bulunan şimşir ormanları iki yıldır amansız bir hastalığın pençesinde mantar ve yosunlar tarafından boğulmuş. Küresel iklim değişikliği midir, kimyasal gübrelerden midir bilinmez ama durum korkunç!
Kar yağışı böceğe engel
1937’den sonra çay üretimine geçilmesiyle yöre insanının ekonomik kazancı artmıştı. Şimdi Çamlıhemşin “Organik Çay Vadisi” olarak belirlenmiş. Söylenenlere göre ÇAYKUR ürettiği çayı satamıyor, üretileni ikinci mahsulde koyacak yer bulamıyor. Kiralık depo arıyorlar. Sistem gümlemek üzere. Hamileliğini ailesinden gizleyen kızın durumu gibi. Gizli olandan aşikar doğuma az kaldı sanki. Buradaki çayın nasıl organik olarak yetiştirilebildiğini sorduğumda Gülas, Dünya’da üzerine kar yağan nadir çay bahçelerinin burada olduğunu söyledi. Kar böceklenmeyi engelliyormuş...
Korunması gereken cennetten bir köşe
Yol boyunca dev kabuk böceklerinin kemirip ortadan kaldırmaya çalıştığı çam ve ladin ağaçları görüyoruz “Dumansız orman yangını” denilen bu durumda ağaçları ayakta öldüren, “Sekiz dişli kabuk böceği”ymiş. Bu böcekle yapılan biyolojik mücadele kapsamında sadece erkekleri cezbedip yakalayan seks tuzaklarını her yerde görebilirsiniz. Bu tuzaklar dişi böcek salgısı yayan feromon içeriyor.
En kaliteli bal burada
Cemal Bey’e göre 20 yıl önce 7 yaşındaki bir çocuk dereyi geçemezmiş, şimdi ise yer yer kuruyan dereler de var. En kaliteli bal, hala arıcılığın doğal bir şekilde yapılabildiği vadilerde Kafkas arısı tarafından üretilmekte. Rize, herkes için dünyada korunması gereken cennetten bir köşe.
Canlılara büyük darbe
Bölge, bitki çeşitliliğinin yanı sıra barındırdığı hayvan türleriyle de değer taşımakta. Özellikle sayıları ve boyutları giderek artan özensiz taş ve kum ocakları, alüvyal akarsu ormanlarının hem akışı düzenleme, hem de alabalıklar ve diğer canlılara büyük darbe vurmakta...
HES deneme üretimi Salarha deresini kuruttu
Rize’de kent merkeziyle birlikte 10 ilçe, 5 belde ve 25 köyde yaklaşık 300 bin kişinin içme suyu ihtiyacının karşılandığı Salarha deresine kurulan hidroelektrik santrali deneme üretimine başladı, suyun tünele alındığı 8 kilometre boyunca derede su kalmadı. Taşkınlarda çevrede yaşayanların korkulu rüyası olan derenin iki saat içerisinde susuz kalması bölge halkının tepkisine neden oldu.
Rize’nin içme suyu ihtiyacının karşılandığı Salarha Vadisi’nde iki yıl önce yapımına başlanan 28 megavat kurulu gücündeki Ada Hidroelektrik Santral Projesi dün deneme üretimine başladı. Proje kapsamında Yiğitler Köyü’ndeki regülatör sahasından tünele alınan su Güneysu Vadisi’nde kurulan santrale aktarıldı, 8 kilometre sonra yeniden Salarha Deresi’ne bırakıldı. Ancak 8 kilometre boyunca su bırakılmayan dere kurudu.
Salarha Vadisi’nde kurulan Topaloğulları Çevre Koruma Derneği Başkanı Ali Toptan, uzun yıllardır su seviyesiyle bölgenin korkulu rüyası olan Salarha deresinde elleri yıkayacak kadar bile su kalmadığını işaret etti.
Rize’de daha önce de Gürgen deresi ve İkizdere Deresi kurumuştu. (DHA)