04.07.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:
Meltem Günay - Koronavirüs pandemisinin hız kesmesiyle birlikte normalleşme sürecine giren Türkiye’de yasaklar da kalktı. Ama birçok insan yaklaşık 1,5 yıldır süren kişisel izolasyon, sosyal hayattan kopma, evde çalışma, toplu taşıma kullanmama gibi yeni normaller oluşturdu. Şimdi yeniden açılmayla birlikte bu alışkanlıkları geride bırakmak nasıl olacak? İnsanlar yeniden toplumsal hayata katılabilecekler mi yoksa izole hayatlarına devam mı edecekler? Dünyada yeni araştırmalara konu olan ‘mağara sendromu’ nedir? Beslenme ve fiziksel olarak normalleşme sürecinde neler yapılması gerekiyor? Uzmanlar bu soruları ve yanıtları Milliyet’e anlattı.
'İnsan her şeye uyum sağlar'
Psikolojinin duayen ismi Prof. Dr. Acar Baltaş, “Ne yapmak gerekir?” sorusuna, “Herkesi memnun edecek ortak bir cevap söz konusu değil. Çünkü herkesin zorlanma sebepleri de farklı, kişiliği de. Kişilik burada fark yaratıyor. Yaşamak için evlerine kapananlar var, bir de yaşamak için hastalığa meydan okumak zorunda olanlar yani çalışmak, toplu taşımayı kullanmak zorunda olanlar. Bu temel fark” diye karşılık veriyor. Prof. Dr. Baltaş sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Kişilik açısından da bakıldığında, bazı insanlar tehlikeyi görmezden gelme eğiliminde, ‘Boşver, bana bir şey olmaz’ der. Bir de tam tersine tedbirleri çok yüksek olanlar var. Onlar hala aldıkları naylon torbaları ilaçlı sularla yıkıyorlar, eldivensiz dokunmuyorlar. Ama genel olarak bir şey söylemek gerekiyorsa, insan hayatta her şeye uyum sağlar. Önemli olan uyum sağladığımız şeye ait hissedip hissetmemektir.”
İrade, tükenen kaynak
“Niye zorlanıyoruz” sorusunu ise Prof. Dr. Baltaş, şöyle açıklıyor:
“İki sebeple zorlanıyoruz. Birincisi belirsizlik çünkü ne zaman biteceğini bilmiyoruz. İnsanlar haziranda biter diye düşündü, sonra eylül dediler. Şimdi çok net görülüyor ki yeni yıldan önce geçmeyecek. Avustralya kapandı, İngiltere yeniden kapanmaya hazırlanıyor. Bütün bu belirsizlikler insanı zorluyor. İkinci boyutunu genel olarak söylüyorum, irade tükenen kaynaktır. Elinize üç kilo ağırlık alsanız bir süre sonra kas gücünüze bağlı kollarınız aşağıya düşmeye başlar. İrademiz de böyle. Alışkanlıklarımızdan uzak kalmak bizleri yordu. Başlangıçta insanlar eve girmekte zorlanıyordu, şimdi çıkmakta zorlanıyorlar. Bu uyum sürecinin bir parçası. Herkesin koşulu farklı. Ama önümüzdeki beş yıl içerisinde özel sektörün yüzde 50’ye varan bir kısmı uzaktan çalışacak. Türkiye’de bedel ödeyen üç grup var. Birincisi yaşlılar, çocuklarını torunlarını göremediler, hayatlarından önemli bir dönemi kaybettiler. İkinci grup gençler. Hayatlarından 1,5 yıl kaybettiler, mezuniyet törenlerin kaçırdılar, evlenecek olanlar sevdikleriyle bir araya gelerek mutlu anlarını kutlayamadılar. Ama en önemlisi bir grup işlerini gelirlerini kaybetti.”
Mağara sendromu
Sosyal psikoloji alanlarında ulusal ve uluslararası bir çok bilimsel makaleye imza atan Lefke Avrupa Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu, “Pek çok şeye hazırlanmadığımız gibi normalleşmeye de hazırlanmış değiliz” diyor. Prof. Dr. Hablemitoğlu’nun dikkat çektiği en önemli noktalardan biri ise, uzun bir süreden beri evlerinde izole yaşayan, evlerinde çalışan insanların sosyal hayata geri döndüklerinde eskiden çok normal gördükleri bazı durumlara uyum sağlayamamaları olarak değerlendirilen “mağara sendromu”. Araştırmaların mağara sendromunun yeni bir risk olduğunu söylediğine dikkat çeken Prof. Dr. Hablemitoğlu, “Amerikan Psikoloji Derneği bu konunun üzerinde duruyor, İngiltere’de çeşitli yayınlar yapıldı. Bu ülkeler aşılanmanın hızlı gerçekleştiği ülkeler. Araştırmalar mağara sendromunun yeni bir risk olduğunu söylüyor çünkü insanlar aşılansalar bile eski kamusal rutinlerine dönmekten kaygı duyuyorlar ve izolasyonu sürdürme eğilimi gösteriyorlar. Çünkü 1.5 yıldır süren izolasyon insanlarda yeni bir alışkanlık oluşturdu” diyor.
‘Güveni yok etti’
İnsanlarda aynı zamanda virüse yakalanma korkusunun da sürdüğünü belirten Hablemitoğlu sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Pandeminin başından beri hepimiz özgürlük hayali kuruyoruz. Kaygısız bir şekilde birbirimize sarılmak, evlerde buluşmak ya da herhangi bir kapalı ortamda yan yana gelebilmek hayali. Bu süreçte bunun ne kadar önemli bir özgürlük olduğunu da anladık. Evlere, ülkelere hapsolduk. Dolayısıyla da normalleşme kaygı yaratmaya başladı. Bazı insanlar için kalabalıklara karışma süreci zor bir geçiş süreci olacak. Yapılan çalışmalara katılan insanların yarısına yakını pandemi sona erdiğinde yüz yüze etkileşime geri dönmekten rahatsızlık duyacaklarını düşünüyorlar. Aşı olanlarda da bu oran düşük değil. ‘Aşı oldum, tekrar sosyalleşeceğim, bunun kaygısını taşımıyorum’ diyen de yok aslında. Bunun en önemlisi, pandemi bizim hepimizin güven duygusunu yok etti. Belirsizlik buna yol açtı, bu duyguyu elimizden aldı. Dolayısıyla hem aşı olanlar hem de genel olarak normalleşmeyle ilgili fikir beyan eden kişiler bundan korkuyorlar, kamusal hayata katılma konusunda çok istekli değiller.”
‘Toplum hazırlanmadı’
“Bu süreç aynı zamanda pandemiden önce son derece sosyal olan insanlar için ‘zulüm’. Türkiye’de bu alanda yapılmış bir çalışma yok ama ben gözlemlerime dayalı olarak söyleyebilirim; Türkiye’de mağara sendromu çok işlemeyecek. Belirli bir kesimi etkileyecek. Aşıya rağmen hastalığa yakalanma korkusu olanlar rutine dönerken zorlanacak ama aynı zamanda salgınla birlikte gelen ‘yeni normale’ alışanlar da yeni sürece alışmakta zorlanacak. Çünkü onlar bir düzen kurdular ve o düzeni değiştirip eski düzene dönmek kaygı yaratıyor. Aslına bakılırsa mağara sendromunun en önemli nedeni şu; İnsanların bu süreçte algıladıkları riskle gerçek risk arasındaki fark açıldı. Bu açıldığı zaman da insanlar kaygı duyuyor. Bu süreçten de en fazla gençler, ergenlik çağındakiler ve ileri yaşlardakiler etkilendi. Yapılan tahminlere göre önümüzdeki 10 yıllık süreçte zihinsel sağlık sorunlarıyla maalesef uğraşmak zorunda kalacağız. Önce maskeye mesafeye alışması beklenen insanların bu alışkanlıklarını sürdürerek kimi yerlerde de vazgeçerek eski hallerine dönmesi bekleniyor. Ancak bizim için yaşamsal olan alışkanlıkları edindikten sonra onları bırakmak o kadar kolay değil. Normalleşmeye dönüş o kadar kolay olmayacak. Çünkü toplum buna hazırlanmadı.”
Hablemitoğlu insanın sosyal bir varlık olduğunu ve izole olarak yaşamaya uygun olmadığını vurgularken, “Yavaş yavaş da olsa rutine dönüleceğine inanıyorum. Yeter ki gerekli halk sağlığı uygulamaları, aşılamalar yapılsın. O zaman insanlar kendilerini güvende hissedecekler. İnsanlar arasındaki bağ yeniden inşa edilecek. Kaybettiğimiz kadar hızlı olur mu orası tartışmalı” diyor.
YARIN: ‘Unuttuğumuz normali hatırlayacağız’