23.01.2018 - 01:30 | Son Güncellenme:
Mert İnan - İstanbul
'Bordo Bereliler’in yetiştiği Özel Kuvvetler Komutanlığı, 1952’de “Seferberlik Tetkik Kurulu” adıyla hayata geçirilirken, sonraki dönemde Özel Harp Dairesi adını almıştı. Kimi çevrelerin “Derin NATO’nun Türkiye’deki uzantısı” olarak nitelediği bu kurumun mimarı 35 yıl önce sırlarıyla yaşama veda eden Tümgeneral Daniş Karabelen’di. Çanakkale Savaşı’nda Mustafa Kemal’in şifre subaylığını yapan Karabelen, Cumhuriyet’in ilk yıllarında ise Ata’nın gizli muhafızlarından biriydi. Karabelen’in kızı Özcan Atamert babasından duyduğu bilinmeyenleri ilk kez Milliyet’e anlattı:
Gazze’de gazi oldu
Babam, 1898 doğumlu ancak ilk görev yeri henüz 17 yaşındayken Filistin-Gazze cephesi. Şartlar nedeniyle asteğmen olarak iki aylık eğitimden sonra cepheye gönderiliyor. Babam, kendisinden yaşlı pala bıyıklı astsubayları görünce, mum isinden bıyık yaptığını anlatırdı. Askerleri ise 17 yaşındaki komutanları o halde görünce; ‘Komutanım sen zabitimizsin, sil onları, biz senin emrindeyiz’ diyerek moral vermiş. Gazze cephesinde karnından ve ayağından yaralandı. Kurşun çekirdeği ölene dek ayağında kaldı.
Atatürk’ün emrinde
Ali Fuat Cebesoy, Çanakkale Savaşları başlayınca, babamı Atatürk’ün yanına şifre subayı olarak veriyor. Babam, güvenini kazanınca 1920’den itibaren Mustafa Kemal Paşa’nın yakın koruması, gizli muhafızı olarak görev yapmaya başlıyor. Babam, hiçbir zaman ön planda olmadı. Gizli korumalık, muhafızlık yaptı. Babam, 1942-1948 arasında İsmet Paşa’nın da korumalığını yaptı. Daniş Paşa, o dönem Almanya’nın Ankara Büyükelçisi Von Papen ile sık sık bir araya gelip çay içtiğini anlatırdı. Her seferinde Von Papen sayesinde savaşa girmediğimizi söylerdi.
Kıbrıs Türk’ü için
Babam 1951’de Kore’deki Türk Birliği’nde Tugay Komutan Yardımcılığı görevinde bulundu. Kore dönüşü Özel Harp Dairesi’ni kurmakla görevlendiriliyor. Kimilerinin NATO veya ABD’nin uzantısı olarak göstermeye çalıştığı ‘Özel Harp Dairesi’nin asıl kurulma gerekçesi Kıbrıs Türklerinin kurtarılması. EOKA, 50’lerde Türk katliamlarına başlayınca Daniş Paşa bir şeyler yapılması gerektiğini düşünüyor. Babam, kurmay albay olan eniştemin aracılığı ile o dönem Başbakan Adnan Menderes ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun yanına giderek, Kıbrıs’ın kurtarılması için özel bir askeri birlik kurulmasını öneriyor.
‘TMT’yi örgütlüyor’
Bu girişimler, Genelkurmay Başkanı’nın bilgisi dahilinde yürütülüyor. Seferberlik Tetkik Kurulu yani Özel Harp Dairesi olarak bilinen birim bu sayede hayata geçiyor. Daniş Paşa yanına Kenan Çoygün, Rıza Vuruşkan, Hilmi Mertkan gibi askerleri de alarak çalışmalara başlıyor.
Bana göre o dönem Özel Harp Dairesi’nin en büyük hizmeti, Türk Mukavemet Teşkilatı’nın kurulması. Kıbrıs Türk’ünün kurtuluşuna giden yolun basamakları bu sayede döşeniyor. Menderes ve Zorlu, her türlü maddi, manevi desteği sağlıyor. Özel Harp Dairesi’nden birçok subay, TMT’nin yapılandırılması için gizli yollardan Kıbrıs’a gönderiliyor. Kimi, çilek yetiştiricisi sıfatıyla giderken, Rıza Vuruşkan banka müfettişi kimliği ile adaya yollanıp TMT’yi örgütlüyor. Rıza Vuruşkan ve İsmail Tansu gibi subaylar, Kore’de babamın yanında yer alan, evlat gözüyle bakılan yürekli askerlerdi. Sürekli bizim eve girip çıkar, babamla toplantılar yaparlardı.”
‘Mersin’e giderlerdi’
İsmail Tansu, TMT’de kritik görev alanlardan biriydi. Ancak Daniş Karabelen’in sağ kolu bence Rıza Vuruşkan’dı. Babam, Vuruşkan’a herkesten çok güvenirdi. Özel Harp Dairesi ve sonrasında TMT’nin yapılandırıldığı yıllarda, babam annemi de alıp sürekli Mersin’e giderdi. Biz neden başka bir yere gitmediklerini merak ettikçe babam konuyu kapatırdı. Sonradan Taşucu sahilinden Bereket adlı balıkçı teknesiyle TMT’ye silah sevkiyatı yaptıklarını öğrendik. Bereket teknesinin kaptanı Sarıyer’de oturuyordu. Babam öldükten sonra ziyaretime gelmişti. ‘Kimse bilmez ama artık sizin bilmeye hakkınız var. Daniş Paşa da sürekli Kıbrıs’a sivil olarak gidiyordu. Şüphe çekmemek için hanımefendiyi de Mersin’e getirirdi’ dedi.
‘Keşke yazmasaydınız’
İsmail Tansu anılarını yazdı. Kendisine ‘Keşke bu kadar yazmasaydın, bazı konular devlet sırrı olarak kalabilirdi’ dedim. Kendisi de ‘50 yıl geçmiş insanlar ne olup bittiğini, gerçekleri öğrensinler’ demişti. Tansu anılarını yazdığında Rıza Vuruşkan ve Kenan Çoygün hayattaydı. Sanki kitabı onlara inat yazdı. Tansu, ‘Sizin bilmediklerinizi de ben biliyorum’ mesajı vermek istemiş olabilir. Ne olursa olsun diğerleri gibi Tansu da kahraman bir askerdi.