18.01.2018 - 08:26 | Son Güncellenme:
Öldükten sonra dirilmek!.. İnsanlık tarihinin yüzlerce yıllık fantastik hikâyelerinin başında geliyor. İncil’de, İsa’nın mucizelerinden biri olarak, Beytanyalı Lazarus’un diriltilmesi ayrıntılı şekilde anlatılır. Cüzzamdan ölen Lazar, İsa tarafından ölümünden 4 gün sonra “el, ayak ve yüzü sargılı halde” diriltilir.
Tarih boyunca sürekli anlatılan bu yeniden canlanma öyküleri yüzünden, gömülmek üzere bekletilen cenazelerin el ve ayaklarına minik çanlar bağlanması bir gelenekti.
Ölümden sonra dirilme, gerilim ve korku filmleri sahnelerinin de vazgeçilmezleri arasındadır. “Flatliners” (Çizgi Ötesi) adlı film, acil serviste bir grup genç ve dahi doktorun ölümle hayat arasındaki ince çizgide ne yaşandığına dair meraklarını gidermek için yaptıkları çılgın deneyimi anlatır. Sırayla birbirlerinin kalplerini durdururlar. “Kardiyopulminer canlandırma” yani yaygın adıyla “elektro-şok” ile hayata dönen 5 doktorun amacı, öldükten sonra yaşam olup olmadığını görmektir.
Tıp, bu tip olayları “oto-resüsitasyon” ya da tıp terminolojisindeki karşılığı olarak bilinen “Lazarus fenomeni” olarak adlandırıyor. Yani ölüm gerçekleşiyor ancak bir süre sonra hiçbir müdahale olmadan hasta geri dönüyor ve kalbi atmaya başlıyor.
Lazarus fenomeni, doktorların özenle kaçındıkları olayların başında geliyor. Çünkü hastanın “eks” yani ölü olarak tanımlanıp sonra morgda ya da defin yolunda yeniden canlanması ihtimali, onlar için “hekim hatası” ile suçlanma korkusu demek. Bu korku yüzünden çok da incelenemeyen Lazarus fenomeninin dünya üzerinde bilimsel çalışma ile literatüre geçmiş ve biri Türkiye’de yaşanmış 38 örneği var.
Adli tıp uzmanı Aykut Taner Güven, “Adli Tıbbi Açıdan Lazarus Fenomeni: Bir Olgu Sunumu” başlıklı çalışmasında, Türkiye’de yaşanan örneği Gavril Petridis, Şeyda Şebnem Özkal ve Ersi Abacı Kalfaoğlu ile birlikte bilimsel bir makalede ele aldı. Makaleye göre, ilk kez kayıtlara geçen Lazarus fenomeni olayı şöyle gerçekleşti: 69 yaşındaki erkek hasta, Alzheimer sendromu tanısıyla uzun süredir izleniyordu. Evinde solunum sıkıntısı yaşayınca hastaneye kaldırıldı. Saatler 10.20’yi gösteriyordu.
MORGA KALDIRILDI YAKINLARI FARK ETTİ
İlk muayenede, solunumu yoktu. Göz bebekleri büyümüş, kalp atışı durmuştu. Doktorlar, hastayı “eks duhul” olarak değerlendirip hemen canlandırma işlemi uygulamaya başladı. Ancak hekimlerin çabası karşılıksız kaldı ve EKG cihazındaki düz çizgide bir değişiklik olmadı. Gazete Habertürk'ten Zülfikar Ali Aydın'ın haberine göre hasta, saat 11.00’de “Öldü”olarak kayıtlara geçti ve hastane morguna kaldırıldı. Hasta yakınları, ölüm saatinden 3 saat sonra cenazeyi almak için morga gitti. 14.30 sıralarında morga girdiklerinde, ölüm bildiriminden 3 saat 30 dakika sonra hastanın nefes aldığını fark ettiler. Hasta, yoğun bakım ünitesine alındı.
Diğer örneklerle kıyaslandığında dünya üzerinde 3 saat 30 dakika sonra yeniden yaşadığının fark edilmesiyle bir dünya rekoru kıran hasta, yoğun bakımda 10 gün daha yaşadıktan sonra hayatını kaybetti.
ŞİKÂYETÇİ OLDULAR
Dünyadaki örnekler incelendiğinde, Lazarus fenomeni, EKG çizgisi düz bir çizgiye dönüştükten 30 saniye ya da en fazla 3 dakika sonra gerçekleşiyordu. Doktorların, EKG çizgisinin 10 dakika düz çizgi halinde kaldığını takip ettikten sonra hasta yakınlarına “Öldü” haberini vermesi gerekiyordu. Ancak söz konusu vakada 3 dakika içinde haber vermişlerdi. Hasta yakınları, İstanbul Tabip Odası’na “Hekim hatası var” şikâyetinde bulundu. Kayıtlar incelendi, doktorların bir hatası olmadığına ve canlandırma işleminin yeterli süre uygulandığına karar verildi. Bu karar üzerine aile iddiasını savcılığa taşımadı ve hastaya otopsi de yapılmadı.
‘HERKESİN BAŞINA GELEBİLİR’
“Lazarus fenomeni aslında bir ‘malpraktis’ yani hekim hatası değil bir komplikasyon” diyen Yrd. Doç. Dr. Aykut Taner Güven’e göre, “Öngörülemez ve engellenemez bir şekilde herhangi bir yerde herkesin başına gelebilir”. Lazarus fenomeni gerçekleştiğinde hastanın vücudunda bir zarar oluşmadığına dikkat çeken Güven, şöyle devam ediyor: “Tabip odası, hasta yakınlarının şikâyetine istinaden bir tıbbi uygulama hatası olmadığını ve hastanın yapılan işlemlerden ötürü zarar görmediğini belirterek yerinde bir tespit yapmış. Benim dikkatimi çeken, hasta yakınlarının uğradığı ruhsal travma ile ilgili. Türk Ceza Kanunu, fiziksel yaralanma ile ruhsal yaralanma arasında bir ayrım yapmaz. İkisini de eşit derecede suç unsuru sayar. Bir kişiye haksız yere bir yakınının ölüm haberini vermek, yaralama suçu oluşturacaktır. Buradaki kusur, ölüm tanısı konulduktan sonra 10 dakika EKG’deki düz çizgiyi gözlemeyip kişinin morga gönderilmesidir. Hekimin bunu bilmeyerek veya dikkate almayarak ölüm haberini vermesi, taksirle yaralama suçu oluşturacaktır.”
Güven’in bir de uyarısı var: “Doktorlar, ellerinde EKG imkânı yoksa hasta yakınlarına haber vermeden önce 10 dakika kadar bekleyip detaylı ve uzun süreli muayene yapmalı.”