16.09.2024 - 22:52 | Son Güncellenme:
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin canlı yayında eğitim gündemine dair sorulara cevap verdi.
İşte Bakan Tekin'in konuşmasından satır başları;
Geçen yıl da benzeri uygulama yapmıştım. Bu yıl bakanlığımız bünyesinde özel eğitimle alakalı genel müdürlüğümüz var. Hem materyal hem eğitim anlamında çalışmalar yapıyor. Bu genel müdürlüğümüzü 9 Eylül Pazartesi günü Narin yavrumuzun okuluna gönderdik. Beraberinde 4 tane travma ve yaz üzerine çalışmış uzman arkadaşımız vardı. Bakanlıktan 11-12 kişilik heyet Narin'in okulunda başlangıç startına verdi. Hafta içinde hem öğretmen arkadaşlarımız hem de Narin'in arkadaşlarıyla, köydeki ebeveynlerle rehabilitasyon sürecini yürüttüler. Ben tekrar başsağlığı diliyorum. Bunun bir an önce okuldaki çocuklarımız açısından unutulup eğitim öğretim hayatının başlaması gerekiyor.
"CUMHURİYET TARİHİNDE BUNUN BİR ÖRNEĞİ YOKTUR"
Yıl içerisinde 922 ilçemizin tamamına genel müdür düzeyinde bir arkadaşımızı gönderdik. Cumhuriyet tarihinde bunun bir örneği yoktur. Problemleri yerinde izleme şansı buldular. Onun üzerinden çalışmalar yürüttük.Her arkadaşımız bir ile gidiyordu. Kimi kendi memleketlerine gitti, kimisi Narin örneğinde olduğu gibi travmatik olaylarla karşılaştığımız ile gitti. İllerde şu anda okullarımızla ilgili olarak iki ana konumuz var. Bir tanesi taşıma ile ilgili yaşanan sıkıntı. Bazı revizyonlar yaptık. Bakanlığımıza bağlı pansiyon ve yurtların doluluk oranlarının artırılması için tedbirler aldık.
OKULLAR KAYIT ÜCRETİ İSTİYOR MU?
Bizde 3 kademe okulumuz var; ilkokul, ortaokul ve ortaöğretim kurumu. Yani lise. Merkezi sistem yaptığımız sınav var, liselere giriş sınavı. Öğrenci arkadaşlarımız puanlara göre okula yerleşiyor. Sınavla almayan liselerimiz var. Adresine en yakın okulu tercih ediyor çocuk. İlkokul ve ortaokula öğrenci alırken yine adres üzerinden, velinin bir şey yapmasına gerek yok, biz kendisini evine en yakın okulla ilişkilendirip, kaydını yapıyoruz. Hal böyle iken 'kayıt ücreti istiyorlar' nasıl deniyor orada problem var. Kayıt ücreti alınıyor ifadesi öğretmen, idareci arkadaşlarımızı zan altında bırakabilecek ciddi itham. Çünkü kayıt yaptıracakları okul mekanizması yok. Hal böyle iken kayıt ücreti isteniyor denmesi biraz abes açıkçası. Bunu kabul etmiyorum. Bunu okuldaki idarecilerimize karşı itibar sarsıcı bir söylem olarak değerlendiriyorum.
"ŞİKAYETİ OLAN VARSA BAKANLIĞIMIZA ULAŞSINLAR GEREĞİNİ YAPALIM"
Adrese yakın değil de başka parametrelere göre seçtiğim okula kaydetmek istiyorum dediğinde hukuki olarak haklı bir talepte bulunmayan kişi. Orada özellikle ilkokul ve ortaokullarda çocuklarımızın okula başladıklarında ilkokul öğretmeni seçimi, ortaokulda şube seçimi konusunda baskılar oluyordu. 'Ben şu öğretmene kaydettirmek istiyorum' gibi. Şimdi 'Ben çocuğu o öğretmene yazdırmak için okul müdürü benden para istedi' deniliyor. Bu yıl okullar açılmadan önce bir genelge gönderdik. 43 maddelik genelge.
Israrlı bir şekilde okullarımıza 'Kayıt ve benzeri ücretlerle velilerden ücret alınmaması, alan kişilerle ilgili işlem yapılması' ifadelerini kullandık. Burada en çok istismar edilen alan öğretmen ve şube seçimiydi. Çocuklar okula başladıklarında şube ve öğretmen seçimini okul idaresine bırakmıyoruz dedik. Biz sınıflardaki çocukların birçok parametre açısından dengeli dağılımını gözeterek belli ilkeler benimsedik. Elektronik ortamda 64 aylık ile 84 aylık çocuğu aynı sınıfa koymayalım. Bu bir parametre. Cinsiyet bir parametre. Şu anda kayıtla ilgili olarak yürüyen süreç, kayıt ücreti ya da zorla ücret alınıyor ifadesi gerçekleri yansıtmıyor. Hala bu konuda şikayeti olan varsa bakanlığımıza ulaşsınlar gereğini yapalım.
Diyelim ki okul idaresi bir veliden kayıt için şu hesaba para yatır dedi. Okul müdürlerimizin böyle bir hesap açma inisiyatifi yok, böyle bir yetkileri yok, bu zaten bizatihi bir suç. Okul aile birliklerini kim domine ediyor? Bir başkanı var, kendi okulunda farklı hizmetleri görmek için velilerden bağış toplayıp okul aile birliği hesaplarına yatırabilirler. Okul aile birliğinin banka hesapları vardır. Okul müdürlüğü üzerinden bu hesaplar bizim açımızdan mümkün değil. Ama para vermeyen öğrenciyi kayıt etmiyorum diye bir şey yok.
Ben lisans düzeyinde 1990'lı yıllarda idare hukukunda öğrendiğim ana konu şu; idari yargıda dava açma hakkı ve yetkisi kime aittir? Hakkı ve menfaati ihlal edilen kişi dava açabilir, bir de eğitimle ilgili sendikaların dava haklarını Danıştay kabul etmiştir. Herhangi bir milletvekilinin idari yargıda dava açma inisiyatifi yok zaten. Ben Milli Eğitim Bakanı olarak 1 yıl önce 'okullarda çocuğu emanet ettiğim bir öğretmeni seçme inisiyatifim olmalı' dedim. Mülakatları buna revize edeceğiz dedik ve değişiklik yaptık. Mülakatların süresi ve içeriğiyle ilgili. Değişikliği yapmadan önce aday KPSS skoruna göre 3 katı aday davet ediliyor, mülakata giriyor, mülakat skoru atama notu oluyordu. Biz de süreci değiştirdik ve dedik ki yüzde 100'de değil de KPSS'nin ve mülakatın yüzde 50'sini alıyoruz dedik.
Mülakatlarla ilgili her ortamda şunu söyledim 'Kul hakkı yemeyecek adil biçimde deneme dersi anlatmak istiyoruz'. KPSS'ye girmiş adaylardan üç katı adayı mülakata davet edeceğimizi deklare ettik. Mesela ortaöğretim matematik öğretmenine dedik ki '10. sınıf matematik müfredatından şu tarihte mülakata gireceksin, bize ders anlatacaksın' dedik. Bütün lisans boyunca aldığı matematik dersinden değil. 10. sınıf müfredatında diyelim 15 konu var. 'Bu 15 konudan seni mülakata alacağız' dedik. Verilen cevapları 4 başlıkta değerlendireceğiz dedik. Adaya diyoruz ki, '10. sınıf matematikten herhangi konuyu anlatmanı isteyeceğiz, anlatırken şunlara dikkat edin'. Aday arkadaşımız salona gittiği zaman gerçek kimliği belli değil, kapalı. Ben şube müdürü olarak juri üyesiyim diyelim. Karşıma gelen kişinin adı, memleketi yok. Bir kod numarası tanımladık. Aday da kendisini sınav yapacağı 3 kişinin kim olduğundan haberi yok. Aday geliyor, orada bilgisayar ekranında kendisine bir soru için tuşa basıyor.
Bu soruyu cevaplandırdıktan sonra başka diyalog yok juri üyeleriyle. Juri üyeleri 4 parametre üzerinden değerlendirip notunu veriyor. Aday arkadaşımız her ihtimale karşı, 'bana bu soru soruldu ben de şunları söyledim' diye yazılı kayıt düşüyor. İlave olarak ses ve görüntü kaydı var. Bu sınav döneminde ne bir siyasetçiden, ne bir tanıdığımdan ne arkadaşlar aracılığıyla bize hiçbir isim gelmedi, biz de hiçbir ismi komisyonlarda paylaşmadık. Böyle bir işe giren en yakın arkadaşım bile olsa buna tevessül ederse gereğini yapacağım dedim. Burada adaletsizlik yok. Dedik ki aday salondan çıkar çıkmaz juri üyeleri notları vermiş olacak ve ekran kapanacak. Bir daha müdahale şansı yok juri üyelerinin. Bana bu konuda birisi gelsin desin ki 'şu tedbiri alırsanız içim rahat edecek', onu da alırız biz. Bu anlamda sağlıklı işleyen mülakat süreci yürüdü, sınavımızı yaptık.
Biz mülakat sürecini tamamladıktan sonra mevzuat değişikliğini yönetmeliğimizde yaptık. Yüzde 100 mülakat notuyla atanırken yüzde 50 olarak tanımladık. Bazı siyasetçi ve sendikalar bunu yargı konusu yaptılar. İptal olursa yüzde 100 mülakatı ile yapacağız. Bize diyorlar ki 'Danıştay kararını açıkladı'. Ben de diyorum ki davaların tarafı biziz, Danıştay bir karar alsa önce bize gönderecek. Karar bazı arkadaşların davaları yetkisizlik sebebiyle reddedildi, bu bir karar değil. Danıştay'ın kararı bize ulaştığında kararımızı açıklarız. Yüzde 50 mülakat üzerinden notları açıkladık, atamalar yaptık. İki ay sonra Danıştay kararını verdi ve iptal etti. Bu telafisi imkansız zararlar doğurmayacak mı? Ben diyorum ki yargıyla ilgili bu süreci bekleyelim, neticesinde atamamızı yapalım. Şu anda Danıştay kararı yok, yürütme durdurma talebi reddedildi. Yönetmelik iptali ile ilgili açılan kararda esasa ait kararı bekliyoruz.
Biz Danıştay'da avukatımız, hukuk hizmetleri genel müdürümüz süreci takip ediyor. Bunun dışında sosyal medyadan, bazı siyasal ortamlardaki tartışmalardan hareketle bu işleri yapmayız. Sağlıklı bilgi şu; yürütmeyi durdurma talebini reddetti, bazı kişilerin davalarını reddetti. Bu esasa ilişkin verilmiş bir karar değil. Çok uzun süreceğini zannetmiyorum. O karar geldiği gün öğretmen atamalarımızı yapacağız.
18 milyon öğrenci, 1 milyon 250 bin civarında öğretmenle en büyük kitleyiz. En ciddi sorunlardan bir tanesi kendi kişisel popülaritelerini artırmak, sosyal medya takipçilerini artırmak gibi gerekçelerle bu konuda insanlar bilgi sahibi olmadan hüküm beyan ediyorlar. Çok kişiyle karşılaştım, 'sosyal medyadan sana sataşıyorum cevap vermiyorsun' diyorlar. Takipçisi sayılarını artırma peşindeler. Bu süreçte popüler olma heveslerinin ön planda olduğunu düşünüyorum. Bir sendika temsilcisi süreci geciktireceğini düşündüğümüz için dava açma taraftarı olmadık dedi.
Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli adıyla müfredatlarımızı revize ettik. Orada üzerinde vurgu yaptığımız önemli hususlardan bir tanesi, Türkiye Cumhuriyeti devleti binlerce yıllık geçmişi ve geleneği olan devlet yapısı. Bu devlet geleneği millet olma bilincini gelecek kuşaklara aksettirdiği için binlerce yıllık devlet geleneğine sahip olmuşuz. Geçmişimizde atalarımız, dünyanın neresinde olursa olsun, bir haksızlık, adaletsizlik, zulüm görmüşse ona müdahale etmiş. Metindeki Çanakkale ifadesi bu birinci kısmıyla ilgili, millet olma bilincimizle ilgili. Kurtuluş Savaşı'nın bir anlamda başlangıç noktası olduğu için. İkincisi de etrafımızda bu tür insan hakları ihlalleri, zulümlere karşı tepki verebilecek kitlemiz olsun, böyle bir nesil yetiştirelim diye arzu ettiğimiz için. 1 yıldır şu an Gazze'de şehit edilen öğrencisi sayısı 10 binin üzerinde. Yıkılan okullardan bahsetmiyorum. 40 binin üzerindebir şehitten bahsediyoruz. Dünyanın gözü önünde bir vahşet 1 yıldır devam ediyor. Buna sessiz kalmak devlet geleneğimizle örtüşmez, millet olma bilincimizle örtüşmez. İlk dersimizi böyle yaptık.
15 dakikalık video hazırladık. Öğretmen arkadaşlarımız bu video ile derse başlasınlar istedik.Hem Kurtuluş Savaşımız hem de devlet geleneğimizle nasıl davranmışız, bunun devamı için nasıl bir refleks göstermiliyiz sorusunun cevabı videoda var. Videoda ne Atatürk'le ne Kurtuluş Savaşı ile ilgili bir eksiklik yok. 9 Eylül, Atatürk vurguları var. Gazze ile ilgili kısım videonun üçte birinden daha az bir bölüm. Kim izledi, kim gelmedi diye bir takip yapmadım. Hafta boyunca bu etkinliği okullarda neler işlenebilir diye paylaşmıştık.
Ben Milli Eğitim Bakanlığı olarak kiminle protokol imzalayabilirim? Ya gerçek bir kişi ile bir hayırseverle. Bize bir okul yapacaktır vs. Veyahut bir hukuki tüzel kişilikle protokol imzalayabilirim. Cemaat ve tarikatlar hukuki anlamda tüzel kişilik midir? Böyle bir tüzel kişilik yok. Türkiye birhukuk devleti, hukuk devletinin formlarına uygun şekilde tüzel kişilik hüviyetini kazanmış yapıyla protokol imzalayabilirim. Vakıftır, dernektir. Ben İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı değilim. İçişleri Bakanlığımızın sivil toplum olarak tanımladığı yapı benim için legaldir. Hangi ideolojiye mensup olduğuyla ilgili istihbarat araştırması yapmam. İçişleri Bakanlığımızın bünyesinde bununla ilgili genel müdürlük var aynı şekilde Vakıflar Genel Müdürlüğü var. Hukuk düzenine aykırı fiili, uygulaması olan dernek ve vakıf sivil toplum hüviyetini kaybeder. Bize katkı verecek legal her türlü yapı, STK, meslek örgütü ve federasyonla imzalayabilirim.
Parlamentoda da söyledim siz 'cemaat, tarikat' diyorsunuz, ben vakıf ve dernekle protokol imzalıyorum. 5 bine yakın bu anlamda protokolümüz var. İsimlerini açıklamak istemiyorum ama çok farklı perspektiften dünyaya bakan sivil toplum örgütleriyle protokollerimiz var. Bu yapı İçişleri Bakanlığı'nda dernek olarak tanımlanmış. TÜSİAD, TOBB, federasyonlar bizim yaptığımız 4-5 bine yakın protokolün içerisinde. Cemaat ya da tarikat diye tanımlanan protokol sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Orada ikinci yalan var. Hiçbir sivil toplum örgütüne bütçeden bize ayrılan pay içerisinden 1 kuruş para harcamayız. Protokol yapıyorsak bakanlıktan kaynak aktarmayız. Bütçeden şu kadar para cemaat ve tarikatlara ayrıldı diyenler yalan söylüyorlar. Burada da protokolün içeriğine aykırı bir şey yapılırsa protokolü feshedeceğimize dair hükümler koyuyoruz. Hukuka halel getirecek hiçbir şey yok, protokollerde hiçbir sorun görmüyorum. Bu protokoller eskiden beri imzalanan protokoller.
Müfredat dediğimiz şey ne olmalı? Değiştirmemizle ilgili parametrelerimiz neler? Motivasyonlarımız şunlar; bu bakanlıkta 5 yılı aşkın sürede müsteşarlık yaptım. Bir sürü uluslararası toplantıya katıldım. BM, OECD, değişik ülkelerde yapılan toplantılar. Ana eleştirilerden bir tanesi şu; eğitim çok hızlı gelişen sektör. Bundan 30 yıl önce eğitimin odağında çocuklara bilgi yüklemek vardı. Bilgiye erişmekte zorlanıyordu çocuğumuz. Kendi çocukluk yıllarımızı hatırlayalım. O tarihte çocuğa ısrarla bilgi yüklüyoruz. Okuldan başka bilgi kaynağı yok. Şimdi öyle bir dönem yaşıyoruz ki, çocuklarımızın istediği şekilde bilgiye erişme imkanları var. 20 yıl önceki mantıkla çocuklara bilgi yükleyelim demek yanlış olur. Eğitim sistemi elde edilen bilginin beceriye dönüştürme üzerine bir eğilim var.
Mesela İngiltere'de bir toplantıda iken muadilim kişi 'sizin öğrencileriniz İngilizce gramerle ilgili bizim öğrencilerimizden daha fazla bilgileri var'. Biz çocuklarımıza gramatik bilgiyi onlara veriyoruz. Bu bir örnek. Gramer bilgisini veriyorsunuz ama gündelik hayatta konuşma becerisine dönüştüremiyor. Bu değiştirme sebeplerinden bir tanesi. Analizleri okuyoruz, bizim çocuklarımız, aynı yaş grubundaki çocukların yaklaşık olarak yüzde 50 fazlası bazı derslerde iki katı kadar bilgiyi çocuklarımıza yüklüyoruz. Uluslararası raporlar bunları da analiz ediyor. Kazanım sayılarımızda, aynı düzeydeki çocuğun uluslararası değerlendirme mekanizmasındaki kazanımların aynı düzeyde olmasını sağlamak açısından müfredatı yüzde 35 oranında hafiflettik. Müfredattan çıkan herhangi şeyi bilimselliğini tartışarak çıkarmıyoruz. Bu bilgi çocuklarımızın ilerleyen eğitim dönemlerinde alabileceği bilgi türüdür. Ön lisansta, lisansta alsın diyoruz.
Birkaç önerme yazdım. Sorularım şunlar; çocuklarımızın, öğretmenlerimizin sırtından ağır bilgi yükü aldığımız için mi bizi eleştiriyorsunuz? Beceri odaklı eğitim yaptığımız için mi eleştiriyorsunuz? Öğretmen inisiyatifi ve öğrenci katılımını artırdığımız için mi eleştiriyorsunuz? Merhametli, çevresine saygılı, erdemli, milli ve manevi değerleri özümseyen bireyler olmasına mı itiraz ediyorsunuz? Tarihimizin, Osmanlı'nın kuruluşundan Cumhuriyet'e, kurtuluş savaşından Atatürk'ün hayatına kadar almış olmamıza mı itiraz ediyorsunuz? Cumhuriyet tarihinde darbe süreçlerinin müfredatta olmasına mı itiraz ediyorsunuz? Mavi vatan, gök vatan gibi kavramların coğrafya dersinde olmasına mı itiraz ediyorsunuz?