22.05.2019 - 07:50 | Son Güncellenme:
1- Asra yemin ederim ki, 2- İnsan gerçekten ziyandadır. 3- Ancak iman edip iyi dünya ve ahiret için yararı işler yapanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler başkadır.
Surenin ilk ayetindeki “asr” kelimesi ikindi vakti, ikindi namazı, mutlak zaman, Hz. Muhammed’in asrı ve ahir zaman gibi farklı şekillerde yorumlanmıştır. Surenin içeriğine ve mesajına en uygun düşeni anlam “mutlak zaman”dır.
Kıymetli bir gerçeklik
Buna göre surenin başında zamana yemin edilerek onun insan hayatındaki yerine ve önemine dikkat çekilmiştir. Çünkü zaman Allah Teâlâ’nın yaratma, yönetme, yok etme, rızık verme, alçaltma, yüceltme gibi kendi varlığını ve sonsuz kudretini gösteren fiillerinin tecelli ettiği bir varlık şartıdır.
Ayrıca insanın hayatını içinde geçirdiği ve her türlü eylemlerini gerçekleştirebildiği bir imkan ve fırsatlar alanıdır. Yüce Allah böyle kıymetli bir gerçeklik ve imkân üzerine yemin ederek zamanın önemine dikkat çekmiş; onu iyi değerlendirmeyen insanın, 2. ayetteki deyimiyle “hüsran”da (ziyan) olacağını hatırlatmıştır. Burada “ziyan”la ahiret azabının kastedildiği şeklinde görüşler vardır. Ancak ayette ‘husr’ kelimesi mutlak manada kullanılmış, dünyevi veya uhrevi kaydıyla sınırlandırılmamıştır. Bundan dolayı iman ve salih amel ile vasıflanmayan, birbirine hakkı ve sabrı tavsiye etmeyen her insan muhakkak ziyandadır. İnsanın ömrü en kıymetli sermayesidir. Ne kazanacaksa onunla kârsız geçen her an, o güzel sermayeden heder edilen bir ziyan, bir hüsrandır. Bununla beraber senelerce kaybedilen bir ömür, içinde bulunduğu son bir anda kendisine ebedi cenneti kazandıracak güzel bir iş yapmaya muvaffak olabilirse, geçen bütün kayıpları telafi ederek o zarardan kurtulmuş olur. Bu sayede insan, ömrünün içinde bulunduğu her saniyesini fırsat bilerek, onunla geçirmiş olduğu fırsatları telafi etmeye bir dereceye kadar imkan bulur.
Eğitim faaliyetinin amacı
Surede bu ziyandan şu 4 özelliğe sahip olanların kurtulacağı ifade edilmiştir:
1) Samimi bir şekilde iman etmek; 2) İyi işler yapmak, yani din, akıl ve vicdanın emrettiklerini yerine getirmek, yasakladıklarından kaçınmak; 3) Hakkı tavsiye etmek; 4) Sabrı tavsiye etmek.
İkinci şıktaki “iyi işler”in içinde hakkı ve sabrı tavsiye etmek de vardır. Fakat bunlar, hem bireyin erdemini ve hemcinslerine karşı sorumluluk bilincini yansıttığı, hem de bireyi aşarak toplumsal yararlar doğurduğu için önemi dolayısıyla ayrıca zikredilmiştir. Hakkı ve sabrı tavsiye buyruğunda, bu görevlere kişinin öncelikle kendisinin uyması gerektiği anlamının da bulunduğu kuşkusuzdur. Bu husus, her akıl ve izan sahibi tarafından kolayca anlaşılıp benimsenecek kadar açık olduğu için ayette bunun özellikle belirtilmesine gerek görülmediği anlaşılmaktadır.
Ayetteki hakkı ve sabrı tavsiye, eğitimin önemine ve mahiyetinin nasıl olması, amacının ne olması gerektiğine de ışık tutmaktadır. Çünkü her eğitim faaliyeti, sonuçta bir tavsiye yani nasihat ve irşaddır. Doğru bir eğitim faaliyetinin amacı ise insanlara inançta, bilgide ve ahlakta hakkı yani gerçeği ve doğruyu aktarmak; bunun yanında hayatın çeşitli şartları, maddi ve manevi zorluklar, saptırıcı duygular, hata ve suç sebepleri karşısında da kişiye sabır ve dayanıklılık aşılamaktır.
Hakkın karşıtı batıldır
Hakkı ve sabrı tavsiye, toplumsal hayat ve birlikte yaşamanın getirdiği bütün ahlaki görevleri içine alan geniş kapsamlı bir görevdir. Hakkın karşıtı batıldır; batıl ise inanç ve bilgide asılsızlık ve yanlışlığı, ahlakta kötülüğü içine alan bir kavramdır. Ayrıca hak, adaletle de yakından ilişkilidir. Bu açıdan ayette insanların adil olmaları ve adalet düzeninin, yani herkesin hakkına razı olduğu ve herkesin hakkının korunduğu bir toplumsal düzenin kurulmasına katkıda bulunmaları gerektiği de anlatılmaktadır. Sonuçta kul, surede sıralanan dört ilkeden iman ve salih amel sayesinde Allah’ın hakkını, hakkı ve sabrı tavsiye ile de kulların hakkını ödemiş olur.
İmam Şafii’nin Asr suresi hakkında, “Şayet Kuran’da başka bir şey nazil olmasaydı, şu pek kısa sure bile insanlara yeterdi. Bu sure Kuran’ın bütün ilimlerini kucaklıyor” dediği nakledilmiştir. Ashabdan iki kişinin karşılaştıkları zaman biri diğerine Asr suresini okumadan ve ardından selam vermeden ayrılmadıkları rivayet edilmiştir.
Hacı Bayram Veli Camii
Ankara’da Bayram sokakta Augustus meydanında yer alır. Hacı Bayram Veli Camii, taş kaideli, tuğla duvarlı kiremit çatılı bir camiidir. Planı uzunlamasına dikdörtgen olan cami, doğusunda Augustus Tapınağı duvarına, güneyde Hacı Bayram Türbesine dayanmıştır. Hacı Bayram Camii, adını bahçesinde türbesi bulunan Bayrami Tarikatı kurucusu ve tasavvuf şairi Numan-bin Koyunluca Ahmed’den alıyor.
Mimar Mehmet Bey’in eseri olan cami, uzunlamasına dikdörtgen planlı tasarlanmış. Taş kaide üzerine tuğla duvarlı olarak inşa edilen yapıya özgünlük kazandıran en önemli özelliği kubbesiz çatısıdır. Tek sahanlı caminin üzeri, kubbe yerine altı parlak ahşap kaplı kiremit bir çatıyla kapatılmış. Caminin güneydoğu duvarına bitişik tek minaresinin iki şerefesi bulunuyor.
Kuzeyde ve batıda haremin yarıdan fazlasını kaplayan son cemaat yeri sonradan ilave edilmiştir. Kare taş kaideli, silindirik tuğla gövdeli ve iki şerefeli minare türbenin güneydoğu duvarında yükselir. Dışta alt pencereler sivri kemerli taş nişlerle kuşatılmıştır. Alçı şebekeli üst pencereler sivri tuğla kemerlidir. Son cemaat yerinde, ayrıca; dikdörtgen ara pencereler sıralanır. Son cemaat yerinin güneye bakan çıkıntı duvarında yeşil sırlı tuğlaya benzer yağlıboya ile sülüs yazı ile “Kelime-i Tevhid“ yazılıdır. Harem tek sahınlıdır ve kasetleme işçiliği ile yapılmıştır.
Taklit kündekâri tekniği ile yapılmış ahşap üzerine boyalı minber kaliteli bir işçilik sergiler. Camide ahşap üzerine boyalı bütün nakışlar Nakkaş Mustafa tarafından yapılmıştır. Cami, Hacı Bayram Veli’nin torunlarından Mehmet Baba tarafından 1714 tarihinde tamir ettirilmiştir. İlk yapılışı 14271428 tarihlerinde olan camii, tavan, mihrap-minber işçiliği süslemesi, müezzin mahfili altındaki çinileri ve tavan yapımı ile tamamen 17. yüzyıl sonu, 18. yüzyıl başı Ankara camilerinin karakterini kazanmıştır. Tamir kitabesi de bunu gösterir. Hacı Bayram Camii, başkentin en önemli camilerindendir.
Hz. Peygamber’in hicreti ve Süraka b. Malik
Kureyş müşrikleri, hicret için Mekke’den ayrılan Hz. Muhammed ile Ebu Bekir’i yakalayana veya öldürene 200 deve ödül vaat etmişti. Bunu haber alan Süraka b. Malik Resul-i Ekrem’le yanındakilerin izini sürmeye başladı ve onları buldu. Süraka’nın gelmekte olduğunu gören Hz. Ebu Bekir telaşlanınca Resulullah, “Korkma, Allah bizimledir” dedi ve, “Allahım, onun şerrinden bizi koru!” diye dua etti. Bu esnada atı tökezleyip yere düşen Süraka onlara yeniden saldırmaya teşebbüs ettiyse de başarılı olamadı. Süraka, Hz. Peygamber’in Allah tarafından korunduğunu anladı ve tebliğ ettiği dinin ileride hâkim olacağını sezdi.
Resul-i Ekrem’den özür diledi, ileride kullanmak için kendisine bir emanname verilmesini istedi ve peşlerinden gelecek olanları engelleme taahhüdünde bulundu. Resulullah’ın talimatı üzerine Hz. Ebu Bekir’in kölesi Amir ona istediği emannameyi yazıp verdi (Buhârî, “Menâkıbü’l-ensâr”, 45). Süraka ayrıca kendilerine yiyecek sağlamayı ve başka ihtiyaçlarını karşılamayı teklif ettiyse de Resul-i Ekrem bunların hiçbirini kabul etmedi, sadece durumlarını kimseye bildirmemesini istedi. Süraka da onları izlemeye çalışanları farklı yerlere yönlendirdi. 629 yılında gerçekleşen Taif Seferi’nden sonra Huneyn ganimetlerinin dağıtılması esnasında Ci‘râne’ye gelen Süraka’nın Hz. Peygamber’le görüşme isteğine olumlu cevap verilmemesi üzerine elindeki emannâmeyi göstererek kendisini tanıtınca, Resulullah o günün vefa ve iyilik yapma günü olduğunu söyleyip yanına gelmesine izin verdi. Süraka aynı gün Müslüman oldu.
Bir ayet
“Rablerine karşı gelmekten sakınanlar da grup grup cennete sevk edilirler. Cennete vardıklarında oranın kapıları açılır ve cennet bekçileri onlara şöyle der: “Size selam olsun! Tertemiz oldunuz. Haydi ebedi kalmak üzere buraya girin.” Onlar şöyle derler: “Hamd, bize olan vadini gerçekleştiren ve bizi cennetten dilediğimiz yere konmak üzere bu yurda varis kılan Allah’a mahsustur. Salih amel işleyenlerin mükâfatı ne güzelmiş!” (Zümer, 39/73-74)
Bir hadis
“Dört huy vardır ki bunlar kimde bulunursa o kimse katıksız münafık olur. Kimde bunlardan bir şey bulunursa onu bırakıncaya kadar kendisinde nifaktan bir özellik var demektir. (Bunlar:) Konuştu mu yalan söyler, söz verirse sözünde durmaz, vaat ederse vaadinden döner. Bir dava ve duruşma esnasında haktan ayrılır.” (Müslim, İman, 25)
Bir dua
“Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin tutturma! Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen çok esirgeyicisin, çok merhametlisin.” (Haşr suresi, 10. ayet)