07.11.2018 - 01:30 | Son Güncellenme:
Mine Özdemir
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, katıldığı bir programda Türkiye’ye özgü bir eğitim projesi olan Köy Enstitüleri’nin devam etmesi gerektiğini dile getirdi. Köy Enstitüleri’nin 1948’de kesintiye uğratıldığını belirten Bakan Selçuk şunları söyledi:
“Bence devam etmeliydi çünkü kendi doğası içinde özgün bir tasarım içeriyordu. Günlük siyasi sıkıntılar vardı, belirli kişiler ya da gruplar, Köy Enstitüleri’ni kendi dünya görüşlerinin bir doktrinasyon aracı olarak kullanmaya başladılar. Köy Enstitüleri, doğru bir projeydi ve kendi içinde evrilebilirdi, bir tekâmül olurdu ama bunun kısmen kötüye kullanımı, bu tür bir özgün tasarımın Türkiye’den çıkıyor olmasının da özellikle Marshall Yardımları politikası çerçevesinde düşündüğümüzde çok istenmediğini görüyoruz. Yani ‘Türkler özel bir şey yapmasın, uçak yapmasınlar, Köy Enstitüleri gibi orijinal okulları olmasın, Türkiye’nin kendi demiryolu stratejisi olmasın.’”
‘Aynı eğitim olmaz’
Başarılı bir eğitim projesi olarak tarihe geçen Köy Enstitülerinin neden kapatıldığı, tekrar açılıp açılmayacağı yıllarca tartışıldı. Bakan Selçuk da konuyu tekrar gündeme getirdi ancak eğitimciler artık öyle bir hizmetin verilmesinin mümkün olmadığı görüşündeler; bu modelin felsefesinden yola çıkarak yoksul çocuklara eğitimin ulaştırılmasının daha doğru olacağını söyüyorlar. Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği Genel Başkanı Prof. Dr. Kemal Kocabaş’ın bu konudaki görüşleri şöyle:
Köy Enstitülerinin 1940’lı yıllardaki gibi açılması mümkün değil. Ama felsefesi dimdik ayakta duruyor, önemli olan laik, demokratik, bilimsel eğitim felsefesini taşımak. Yoksul köy çocukları için pozitif ayrımcı, ezberci olmayan, iş içinde yaparak, yaşayarak öğrenildiği özgün bir eğitim sistemiydi. Köyden gelen çocuk, mandolin çalıyor, klasik okuyor, aynı zamanda ya demirci, ya inşaatçı ya da öğretmen oluyordu. Çocuğun yeteneklerini öne çıkaran, onu özgürleştiren ve toplumsallaştıran bir eğitim sistemiydi.
Köy enstitüleri kurulduğunda Türkiye’nin yüzde 85’i köydeydi. Şimdiyse yüzde 85’i kentte oturuyor. Dolayısıyla büyük semtlerin varoşlarındaki veya yoksul semtlerdeki çocuklara hem beceri hem sanat eğitimi veren okulları, çocuğun çok yönlü gelişimini sağlayan yeni okul kavramını üretmek gerekiyor. Tartışma bu noktada yoğunlaşmalı. Sayın Bakan’ın bu övgüsü, Köy Enstitülerini anlamış olması önemli. Ancak 2023 Eğitim Vizyonu’nda buna dair bir şey yok. Bir kere köy enstitüleri öğretmenlik mesleğine onur katan sürecin adıdır. 2023 Eğitim Vizyonu’nda öğretmenlerin seçimi mülakatla oluyor. Mülakatla hangi kriterlere göre öğretmenleri seçiyorlar, o bilinmiyor.
Bakan, bir pedagog, iyi bir eğitimci ama Bakan’ın bulunduğu siyaset kurumu öyle düşünmüyor, bunun için Bakan bunları ifade etmiş olabilir ama bir karşılığı yok.
Bugün Almanya’da Fransa’da birçok yerde öğleden sonraki dersler uygulama ve sanat dersleri. Köy enstitüleri de öyleydi, öğleye kadar kültür, öğleden sonra erkekler için demirci, marangoz, yapıcı, kızlar için de dikiş, halı dokuma, el sanatları dersleri vardı. Köy enstitülerini bitiren bir öğrenci hem iyi bir öğretmen hem de bir meslek sahibi oluyordu.
‘Dünyaca ünlü proje’
Köy Enstitülerini Hasan Ali Yücel kurdu. UNESCO 1997’de doğumunun 100. yılında Dünya Hasan Ali Yücel yılı ilan etti. Enstitülerin kuramcısı İsmail Hakkı Tonguç da 1950’de Dünya Pedagoji Ansiklopedisi’nde onurla yer aldı. O nedenle Köy Enstitüleri Türk insanının dünya eğitim tarihine özgün bir armağanıdır.
Bugün, yoksullar ve kız çocukları eğitimden ayrılıyor. Yoksulluk ağır bastığı, kızları da eve hapsetmek için. O nedenle Köy Enstitüsü modeli İzmir’in ya da İstanbul’un varoşlarında eğitim hakkından yararlanamayan ve ekonomik koşulları ağır olan insanlar için çok önemli bir meslek enstitüsü olabilir. Parasız yatılı, bütün olanaklarını devletin karşılayacağı, Köy Enstitüs modelinin bütün kazanımlarının uyarlanacağı bir yapı olmalı.
Köy Enstitülerinin günümüzdeki tek kırıntısı Anadolu öğretmen liseleriydi. Bu liseleri iktidar kapattı. Şimdi Türkiye’nin nitelikli öğretmen yetiştirme sorunu var. Ayrıca Köy Enstitüsü mekanları yıkılmak üzere. Bakan’ın önce, 21 köy enstitüsü binasını kültürel miras olarak alınması, korunması ve yeni bir eğitim kurumuna dönüştürülmesi yönünde çaba göstermesi gerektiğini düşünüyorum.
1954’te tamamen kapatıldı
Köy Enstitüleri, Cumhuriyet’in kurulmasıyla ayağa kalkan Türkiye’de ilkokul öğretmeni yetiştirmek üzere 17 Nisan 1940’ta hayata geçirildi. İlk tohumlarını 1935’te dönemin Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan’ın attığı Köy Enstitüleri çalışmaları, 1938’de Arıkan’dan sonra göreve gelen Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel tarafından yürütüldü. O dönem 63 ili bulunan Türkiye’de zaman içinde açılan enstitülerin sayısı her üç ile bir enstitü düşecek şekilde 21’e ulaştı. Parasız, yatılı ve karma olan köy enstitülerinde ilkokul 5. sınıftan sonra sınavla seçilen köy çocukları, “İş içinde eğitim, eğitim içinde iş” öğrendi ve mezun olduktan sonra köylere öğretmen olarak görevlendirildiler. İlk mezunlarını 1942’de, son mezunlarını da 1953’te veren Köy Enstitülerinin kapısına 1954’te kilit vuruldu. Kapatılana kadar enstitülerde 1398 kız, 17 bin 431 erkek olmak üzere toplam 18 bin 839 öğretmen yetişti. Köy Enstitüleri döneminde 8 bin köye okul açıldı; 380 bin olan öğrenci sayısı 1 milyon 150 bine çıktı.