Batu, İstanbul'da yaşayan Canan-Eren Genç çiftinin iki çocuğundan biri. Daha 3,5 yaşında ancak yaşadıkları yaşını bile aşan boyutta. Aslında 10 ay öncesine kadar aile için her şey yolundaydı. Ta ki küçük Batu kreşte rahatsızlanana kadar. Ailesi tüm ebeveynler gibi bu durumu normal karşıladı. Çünkü kreşe başladığında bütün çocuklar hastalanırdı. Batu okula gitmeye hastalık da artıp boyut değiştirmeye devam etti. Hiç ateşlenmeyen çocuk ateşleniyor, su içip sürekli tuvalete çıkıyordu. Geceleri uyku atakları da başlamıştı. Ailesi Batu’yu hemen çocuk doktoruna götürdü. Şüphelendikleri bir hastalık vardı ama oğulları çok küçüktü, o yüzden konduramıyorlardı. Tetkikler yapıldı, tahminleri doğruydu. Anne Canan Genç o günü, "Biz doktora aslında bu hastalıktan şüpheleniyoruz diye gittik. Bunun üzerine tetkikler yapıldı. O günde 29 Ekim tatiliydi. Benim eşim bir üniversite hastanesinde memur olarak çalışıyor. Oradaki doktorlara sordu, 'Acil çocuğu buraya getirin' dediler. Çünkü çocuğun şekeri yükselmiş. Fark etmesek, fazla yemek versek ya da yemek vermesek çocuğun komaya girme ihtimali o kadar yüksek ki. Şekerine bakmadan bunu kimse bilemez çünkü normal görünüyor. Acile gittik ve orada tüm işlemler yapıldı. Sonrasında Tip 1 diyabet tanısı kondu” diyerek anlattı.
‘AİLECEK KABULLENMEK İSTEMEDİK’
Çift, bir hafta boyunca hastanede kaldı ve hastalık hakkında eğitim aldı. Artık Batu’nun şeker ölçümünü yapabiliyor, insülin tedavisini uygulayabiliyorlardı. Çocuğa neler yedirilmesi gerektiğini de öğrenmişlerdi. Bir haftanın sonunda evlerine döndüler. Ancak onlar için çok zor bir süreçti. Ailecek bu durumu kabullenmek istemiyorlardı. Hastalığı ilk duyduklarında alışamadılar, alıştık deseler de hep içlerinde büyük bir eksiklik oldu.
"Batu, 10 aydır diyabetli. Hem o hem de biz büyük bir aşama katettik. Birçok şeyi atlattık, pek çok konuda bilgi sahibiyiz. Bu alandaki en büyük sorun konuyla ilgili uzmanların yetersizliği. Uzmanlar varsa bile onlara erişmek hiç kolay olmuyor. Tedavimize uzman bir doktorla devam ediyoruz. Onunla birlikte tedavi sürecimiz daha iyi bir hal aldı. Çocuğu baz alarak bir tedavi uyguladı. Her diyabet farklı, her vücut farklı tepki veriyor."
'SENSÖRLE TAKİP EDİYORUZ'
Diyabetteki en büyük problemin gece yaşanan şeker düşmesi olduğunu söyleyen Canan Genç, “Her anne gece 03.00'te kalkıp çocuğunun şekerini ölçmek zorunda. Biz bu konuda avantajlıyız. Batu’ya sensör taktırdık. Böylece şekerinin çıkıp düştüğünü anlıyoruz. 20 günlük sensörün maliyeti 3 bin 600 TL. Biz de karşılarken zorlanıyoruz. Bu konuda devlet tarafından bir çalışma başlatıldı ancak henüz bir sonuca bağlanmadı. Sensörümüz sayesinde parmaktan ölçüm yapmıyoruz. Ancak sensör kullanmasaydık her yemek öncesi ve sonrası parmaktan ölçüm yapacaktık. Örneğin şekeri düşmüş ya da çıkmışsa da şekerini ayarlayana kadar her 15 dakikada bir ölçüm yapmamız gerekecekti. Bu da günde en az 9-10 kere parmağının delinmesine neden olacaktı” diyerek bu konuda çocukların yaşadığı zorluklara dikkat çekti.
"Diyabetli çocuk annesi olmak çok zor bir durum. Çünkü çocuğun bir anda şekeri düşüyor. 'Anne, ben nerede hata yaptım?' diyerek kendini suçluyor. Bu konuda anne yalnız bırakılıyorsa durum daha da zorlaşıyor. Baba yardım ediyorsa anne avantajlı duruma geçiyor. İlk diyabet ile karşılaştığımızda çocuğa hiçbir şey veremeyeceğimizi düşünüyorduk. Ne vereceğimizi bilmediğimiz bir dönemdi. Batu’ya yemek konusunda yasaklar koyuyorduk. Bir gün koltuğun altına ekmekler sakladığını gördük ve o kadar üzüldük ki yemesine izin verdik. Sonrasında hem o hem de biz bu duruma uyum sağladık."
'ÜST SOLUNUM HİKAYESİYLE GELİNİYOR'
Çocuklarda görülen diyabetin erişkinlerden farklı olduğunu dile getiren Çocuk Endokrinoloji Uzmanı Prof. Dr. Atilla Büyükgebiz, “Çocuklarda görülen diyabet türü Tip 1 diyabet denilen tür oluyor. Pankreasın tamamen harap olmasıyla ilişki bir diyabet yani insülin salgılanamıyor. Biz bu hastalarımıza mutlaka insülin vermek durumundayız. Belirtileri normal diyabet belirtileri gibi. Çok su içme, sık sık idrara çıkma, yemek yediği halde zayıflama gibi erişkinlerde görülen belirtilerle karşılaşılır. Bu durum çabuk gelişebilir. Genellikle hastanın 15-20 gün önce üst solunum yolu hikayesi olabilir. Aileler uzmana, ‘15-20 gün önce çocuğumuz nezle geçirdi ondan sonra yatak ıslatmaya ve çok idrara çıkmaya başladı’ der. Bu gibi belirtiler olduğunda biz kan şekerine bakıyoruz” açıklamalarında bulundu.
'KORONAVİRÜS DİYABETE NEDEN OLABİLİYOR'
“Bazı virüsler Tip 1 diyabetin oluşmasına sebep olabilir” diyen Büyükgebiz, “Kızamık geçirenlerde ya da üst solunum yolu enfeksiyonuna sebep olabilen bazı virüslerde de Tip 1 diyabet gelişebilir. Koronavirüs de bunlardan biri. Koronavirüs bir virüs hastalığı olduğu için hastalığı geçirenlerin bazılarında pankreasa karşı antikor gelişip Tip 1 diyabet görülebilir" görüşünü paylaştı.
"Tip 1 diayabete tanı koymak kolaydır. Bir defa aldığımız kan şekeri 200 miligramın üzerindeyse, idrarda şeker varsa Tip 1 tanısını koyabiliriz. Tanısı konduğunda hasta tedavi edilmeli. Eğer tedavi edilmezse kan şekeri yükselmeye başlar. Çok yükseldiğinde de çocuk komaya girebilir. Bu tür hastalar şuur kaybıyla gelir. Tanı sonrasında mutlaka bu hastalara insülin tedavisi uygulanmalı, beslenmesi ayarlanmalı ve egzersiz önerilmeli."
‘ÇOCUK DESTEK ALMALI, AİLE DURUMU KABULLENMELİ’
Küçük yaşta devamlılığı olan hastalık tanısı alınmasının başta aileyi etkilediğini söyleyen Klinik Psikolog Pelin Hazer, “Bu tanıyı alan çocukların aileleri başta inkar edebiliyor. Yiyecek ve içeceklerde de birtakım kısıtlamalar yapılacak olması da aile ve çocuğu olumsuz etkiliyor. Özellikle de çocuğun psikolojisini bozabiliyor" dedi.
"Diyabet tanısı konulan çocuklar kan şekerinin düştüğünü bazen fark edemeyebiliyorlar. Bu durumun çocukta tehlike yaratabileceğini düşünen aileler daha korumacı bir yapıya geçebiliyor" diyen Hazer, "Bu rahatsızlıkta insülin kullanımı gerekiyor. Çocuğun çok sevdiği bir aktivite içindeyken insülin iğnesinin yapılması depresyon sürecini de başlatabiliyor. Arkadaşlarının 'Sen niye sürekli iğne oluyorsun, sende bir hastalık mı var?’ gibi sorularına maruz kalan çocuk, kendisini sosyal çevresinde dışlanmış hissedebiliyor. Bu çocukların bir destek almaları, ailenin de inkardan kabul kısmına geçmesi gerekiyor. Çocuğa hastalığın ne olduğu yaşına uygun bir biçimde anlatılmalı. Bu şekilde çocuk hastalığı kabul eder" görüşünü paylaştı.