25.11.2018 - 08:15 | Son Güncellenme:
Ahenk Bayazıt - İstanbul
Avukat Gizem Yılmaz, kadınların yasal haklarını öğrenmelerinin hayati olduğuna dikkat çekti. Şiddete uğrayan kadınların derhal kolluk birimlerine, savcılıklara veya aile mahkemelerine müracaat etmesi gerektiğini belirten Yılmaz “6284 sayılı kanun uyarınca koruma kararı verilmesi için delil veya belge aranmamakta, ihbarda bulunulması yeterli görülmektedir. Anlık şiddet ve istismar durumu mevcut ise Alo 183’e ihbarda bulunulması da mümkündür” dedi. Yılmaz, kolluk birimlerine başvurulması halinde devreye giren koruyucu tedbirleri ise şöyle özetledi:
1- Korunan kişiye ve çocuklarına, uygun barınma yeri ve geçici maddi yardım sağlanması.
2- Korunan kişiye psikolojik, hukuki ve sosyal bakımdan danışmanlık hizmeti verilmesi.
3- Korunan kişinin hayati tehlikesinin bulunması hâlinde ilgilinin talebi üzerine veya resen geçici koruma altına alınması.
4- Korunan kişinin çocukları varsa kreş imkânının sağlanması.
5- Korunan kişinin iş yerinin değiştirilmesi, evli olması halinde müşterek yerleşim yerinden ayrı bir yerleşim yeri belirlenmesi.
6- Korunan kişinin talebi üzerine tapu kütüğüne aile konutu şerhi konulması, hayati tehlikesinin bulunması hâlinde kimlik bilgilerinin değiştirilmesi.
‘6284’ün önemi
Gizem Yılmaz, “6284 sayılı kanunun getirdiği yeniliklerden biri de sadece evlilik birliği içerisinde yaşanan şiddete değil, bütün aile bireylerine, bekar kadınlara ve çocuklara yönelik her türlü şiddet ve şiddet tehlikesine karşı koruma sağlamasıdır” dedi.
Türkiye’nin de taraf olduğu Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nden (İstanbul Sözleşmesi) de bahseden Yılmaz, “Bu sözleşme ile sözde ‘namus’ adına işlenen suçlar da dahil olmak üzere ‘kültür, gelenek, töre ve benzeri’ gerekçelerin şiddet eylemleri için açılan ceza davalarında kabul edilmeyeceği imza altına alınmıştır. İstanbul Sözleşmesi’nin uygulamada daha çok yer bulması gerekir” dedi.
‘Güçsüz erkekler şiddete yöneliyor’
Uzman Klinik Psikolog ve Aile Danışmanı Eda Malkav, “Bir çocuk doğduğu andan itibaren anne ve babayı rol model alır. Onların davranışlarını gözlemler, taklit eder ve öğrenir. Örneğin hayatında hiç küfür duymayan bir çocuğun küfretmesi mümkün değildir. Şiddete eğilimli kişiler henüz çocukluk dönemlerinde nesneleri hırpalar, kendilerine ya da başkalarına zarar verir. Bu tür davranışlar fark edildiği anda bir uzmandan yardım alınmalıdır” ifadelerini kullandı. Kendisinden destek alanların çoğunlukla kadın olduğuna dikkat çeken Malkav, “Çoğu zaman şiddet gösterenler değil, şiddeti görenler yardım almaya geliyor. Oysa asıl şiddet gösterenlerin tedavi edilmesi gerekiyor. Şiddet gösterenin çoğunlukla erkek olması, toplumsal cinsiyet rolleri ile bağlantılı. ‘Erkek güçlüdür, erkek korur kollar, erkek cinselliği fazlaca deneyimlemelidir’ baskısı herhangi bir aksi durumda ‘güçsüz duruma düşmeye’ tahammülü olmayan erkeği şiddete iter. Kadını aşağılayan erkek o gücü geri kazandığını düşünür” dedi.
Sosyolog ve Psikolojik Danışman Önem Mutlu, “Kadına ‘anne ve eve hizmet eden’ erkeğe ise ‘baba ve eve para getiren’ görevinin yüklenmesi ataerkil yapıya hizmet eder. Böyle bir yapıda kadın, hizmet etmediği noktada suçlanan ve şiddet gören kişi olur. Yer yer sözlü yer yer fiziksel şiddete maruz kalır” dedi. Şiddete meyilli bireylerin öfke kontrolünün zayıf olduğunu ve aşırı kontrolcü bir ruh haline büründüklerini belirten Mutlu, dizilerde yüceltilen maçovari karakterlerin de şiddeti tetiklediğini kaydetti. Mutlu, “Silah kullanan, cinayet işlediği halde ceza almayan, kanunlardan kaçabilen karakterlerin yer aldığı dizileri izleyen kişiler, gerçeklikten uzaklaşarak bu karakterleri rol model alabiliyor” dedi.
Şiddete tolerans göstermeyen bir toplum yaratmanın ancak eğitimle mümkün olduğunu belirten Mutlu, “Aileler çocuklarını geleneksel ve otoriter şekilde yetiştirmenin disiplin getirdiğine inanıyorlar. Ancak doğru olanı demokratik bir tavır sergilemek” ifadelerini kullandı.